- 195 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
CEMRE DÜŞTÜ ( 8 )
Ertesi gün evinde yıkayıp kuruttuğu kıyafetlerin bulunduğu valizle kafeye gelen Sahra, üst kata çıkıp Cemre’nin odasına giderken, Cemre’nin telaşla odasından çıkıp elinde bir poşetle hızlıca iki numaralı odaya girip sonra da kapıyı kilitlediğini gördü. Elinde valizle bir süre koridorda bekleyen Sahra, ani bir hareketle merak ettiği iki numaralı odanın kapısına kulağını dayayıp dinledi. Koridordan gelen ayak sesi ile irkilip, panikle geriye çekilerek gelen kim diye baktı. Gelen Fatma’ydı. Sahra’yı görünce durumu anlayıp başı ile gel işareti yaparak mutfağa gitti. Sahra yakalandığı için utanmıştı. Çekinerek peşinden gitti. Eli belinde karşısında duran Fatma, kaşlarını çatmış hâlde kısık sesle Sahra’nın gözlerinin içine bakarak:
"Çok ayıp! Kapı dinlemek çok ayıp Sahra!"
Sahra utanarak fısıltılı konuştu:
"Çok merak ettim ne yapayım! Oda gizli yasaklı ya, ne bileyim işte!"
Fatma, Sahra’nın elinden valizi alıp kiler odasına koyup sonra kapıya gelerek koridora doğru baktıktan sonra içeri girip Sahra’ya:
"Hadi kapı açılsaydı Cemre seni o hâlde görseydi ne olacaktı? Ya da başka biri seni görüp Cemre’ye söylese ne olurdu?"
Sahra yaptığı hatayı anlamış, yalvarır gibi Fatma’nın gözlerine bakarak ellerini tuttu, "Bir daha yapmam! Vallahi yapmam! Söylemezsin değil mi?"
Fatma, Sahra’nın yaptığından utandığını ve pişman olduğunu anlayıp yumuşadı. Sandalyeye oturunca Sahra da gelip karşısına oturdu. Fatma sakin ses tonu ile:
"Yapma bir daha yapma bacım! Bak üç kuruş ekmek parası için buradasın, işinden olma! Merak hem iyidir hem de kötüdür. Yeni şeyler öğrenmek için iyidir, başkalarının sırlarını merak etmek iyi değildir. Bir şey için yasak, sır deniliyorsa demek ki öğrenilmesi istenmiyor."
Sahra hatasını anlamıştı. Başını tamam anlamında sallayarak, "Haklısın!" dedi. Fatma kalkarken eliyle Sahra’ya parmağını sallayarak "Etliye sütlüye karışma, sadece işini yap tamam mı?" diyerek yemek yapmak için tezgâhın başına geçti.
Sahra üstünü değiştirmek için erzak odasına girerken sordu:
"Cemre yine makyajımı yapar değil mi? Üstümü değiştirince odasına gideyim mi?"
Fatma:
"Giyinince odasına bak, oradaysa yaptır, değilse sessizce çık. İbrahim’e söyleriz, o bakıp haber verir," dedi.
Sahra üstünü değiştirdikten sonra Cemre’nin odasına gitti. Odasında olmadığını görünce mutfağa gelerek oturdu. Neşe ile içeri giren İbrahim, Fatma’ya bakarak, "Ablam iki sade kahve bi zahmet! İki de çay," dedi.
Fatma, kahve ve çayı hazırlarken İbrahim Sahra’ya bakıp, "Abla makyaj yapmamışsın?" dedi.
Sahra gülümseyerek, "Cemre odasında yoktu, onu bekliyorum gelince haber verirsin değil mi İbrahim kardeşim?"
İbrahim gülerek, ‘’Tamam abla haber veririm!’’ deyip Fatma’nın tepsiye koyduğu çay ve kahveleri alıp gitti.
Fatma soğan doğrarken akan gözyaşlarını masadan bir peçete alarak silerken,
"Şu soğanda ağlatmasa ağlayacağımız yok! Gülüyoruz ağlanacak hâlimize," dedi ve güldü.
Sahra oturduğu yerden kalkıp ‘’Yardım edeyim mi?’’ diye sorunca Fatma başını sallayıp, "Gerek yok bitti zaten," diye cevap verdi. Sonra devam etti:
"Senin makyaj takımların yok mu? Neden Cemre’den bekliyorsun bu işi. Kendin yapsana!"
Sahra gülümseyip ‘’Ben hiç makyaj yapmadım ki, malzemem falan yok!’’ dedi.
Fatma Sahra’ya bakıp, "Akşam çıkarken hatırlat sana benimkileri getireyim. Zaten ben de artık kullanmıyorum, bari senin işine yarasın," dedi.
Sahra sevinerek ellerini çırptı, "Çok iyi olur ya!" diye sevindi. Sonra durgunlaşıp Fatma’ya bakarak ‘’Ama ben makyaj yapamam ki!’’ diye cevap verdi.
Fatma, Sahraya bakıp derin bir iç çekerek, "Ben sana öğretirim artık, kendin yaparsın!"
Sahra oldukça sevinmişti. Bugünü atlatırsa yarından sonra Cemre’yi beklemek zorunda kalmayacak, kendi işini kendi halledecekti. Sevinçle, "Sen çok iyi bir insansın, biliyorsun değil mi?" diyerek gidip Fatma’ya sarıldı.
Fatma, hafifçe Sahra’yı itip, sinirli bir şekilde "Benden korkmuyor musun?" deyip Sahra’ya bakınca Sahra çekinerek bir adım geri çekilerek, "Neden korkacağım ki? Ben seni seviyorum, en iyi arkadaşımsın!" Fatma kaşlarını çatıp konuşmasına devam etti:
“İyi biriyim öyle mi? İşte insanları bu kadar tanıyorsun, ben kocamı öldürdüm, bir cana kıydım! On yıl cezaevinde yatıp iki yıl önce de çıktım.”
Sahra şaşkınlıkla elini ağzına götürdü, ne söyleyeceğini bilemedi, allak bullak olmuştu. İçeri giren İbrahim Sahra’ya bakarak, “Abla, Cemre abla geldi seni çağırıyor!” Deyince kendine gelerek toparlanıp koşar adımlarla mutfaktan çıkıp Cemre’nin odasının kapısına kadar geldi. Kapının önünde bir süre bekleyip derin bir nefes aldıktan sonra odanın kapısını tıklatıp içeri girdi.
Cemre, Sahra’nın makyajını yapıp, oradan buradan biraz sohbet ettikten sonra odadan çıkan Sahra alt kata kendi yerine geçti. Oturunca elini çenesine koyup Fatma’nın söylediklerini düşünmeye başladı. Bu konuyu Cemre’ye sormaya çekindiği için soramamıştı. Çünkü Fatma’nın söylediği “Merak etme!” sözü beyninde yankılanıyordu. Belki de kimsenin bilmesini istemediği bir sır olabilirdi, Fatma’nın sırrını açık edebilirdi. O yüzden bu konu hakkında kimseyle konuşmaması gerektiğini düşünüp susmaya karar verdi. Tüm bu düşüncelerle boğuşurken yanına yaklaşıp masaya vuran Damla’yı görmemişti:
“Ay neredeyse seni tanıyamayacaktım kız! Hayırdır denizde gemilerin mi battı? Geldiğimi görmedin,” diye gülerek Sahra’ya sordu.
Kendine gelen Sahra toparlanıp:
“Pardon dalmışım,” deyip güldü. Damla oturarak sağa sola bakıp dudak kıvırarak konuştu:
“Ay kıııız seni buraya mı attılar! Merdiven altı yazık kıyamam sana ya!” Diyerek beğenmediğini belli etti:
Sahra:
“Olsun, dert etmiyorum yerim rahat. Hem yukarıda yer yoktu,” deyince Damla, kafasını uzatıp sesini alçaltarak:
“Küçük düşünme hayatım. Çaktırmadan birinin ayağını kaydırırsan sana yer açılır.
Dediğinde Sahra panikle gözlerini koca koca açarak:
“Allah korusun! Yapmam öyle şey!” Diyerek tahtaya vurdu. Onun bu hareketi hoşuna giden Damla kahkaha atarak:
“Aferin kız, sınavı geçtin! Sana yem atmıştım yutmadın,” deyip masandan kalkıp merdivene doğru giderken dönüp Sahra’ya öpücük attıktan sonra üst kata çıktı.
Sahra bu sözlere bozulmuştu. “Neden yem attı ki? Böyle bir şey yapmasını kim söylemişti? Cemre mi, Sevoş mu? Şaşırmıştı yoksa kendisine güvenmiyorlar mıydı?” bunları düşünürken içini bir hüzün kapladı. “Nasıl uyum sağlayacaktı ki? İyi dediği insanlar ya katil çıkıyor veya güvenmeyip deniyorlar!” Bu düşüncelerle boğuşurken İbrahim masaya gelir:
“Abla müşterin var kahve içiyor. Erkek öğrenci, konuşturmaya çalıştım ama bilgi vermedi. Artık sen bir şeyler yaparsın. Beğenmezse de önemli değil tamam mı?” dedi.
Sahra tamam anlamında başını salladı. Şimdi bu moralle nasıl fal bakacaktı. İçini sıkıntı sardı. “İnşallah rezil olmadan bunu da atlatırım,” diye düşünerek beklemeye başladı. Kahvesini ters çevirip gelen, beyaz tenli güler yüzlü genç erkek, fincanı Sahra’nın önüne koyarak oturduğunda, Sevoş’un dediği gibi genci incelemeye başladı. Kılık kıyafeti düzgün elleri ve tırnakları temizdi. Bunlardan bir şey çıkaramayan Sahra, bilgi alabilmek amacı ile sohbete başladı.
“Maşallah ne yakışıklı bir gençsin Allah övmüşte yaratmış!” Deyince, genç çocuğun gözleri parladı ve mutlu olup gevşedi. Sonra devam etti:
“Senin gibi birisi neden fal baktırmak istesin ki? Bak fincanı açmadan söyleyeyim tüm kızlar peşindedir. Başarılı bir öğrencisindir.”
Genç gülerek:
“Derslerim iyi ama bazı sıkıntılarım var. Her şey gülük gülistanlık değil.”
Sahra durumun ne olduğunu anlamamıştı ne yapacağını bilemez hâlde çaresiz fincanı açtı. İçine evire çevire bakarken, Sevoş’un söylediği gibi yüzüne egolu bilgiç bir tavır takınıp:
“Çocuğum, yüreğin kabarmış bunu gördüm. Senin büyük bir derdin sıkıntın var. Kimseye güvenmiyorsun. Kendini yalnız ve çaresiz hissediyorsun,” dedikten sonra gencin yüzüne baktı.
Genç çocuk başını öne eğmiş susuyordu. Yüzünde hüzünlü bir ifade vardı. Sahra ipin ucunu yakaladığını düşünerek, gencin ağır bir depresyon geçirdiğini bunu kimseyle paylaşamadığını tahmin edip yüzüne gizemli bir ifade takınarak başını gence doğru uzatarak:
“Neden bir doktora gitmedin be çocuğum! Böyle baş edemezsin kafayı yersin.”
Genç çocuğun gözleri yaşla doldu. Ağlamamak için tavana bakıp eli ile yüzünü yelpazeledi sonra sesi titreyerek:
“Doktora gitmeyi istedim, ama çözüm değil, ailem öğrenir. Duyarlarsa çok üzülürler. Benden utanırlar. Çok geç kalınmış bir şey için bu saatten sonra doktora gitsem ne olacak ki? Artık bir şey yapılamaz. Ayrıca yapılsa bile artık bende istemem”
Sahra şaşırmıştı, “Depresyona girdi diye hiçbir anne baba çocuğundan utanmaz ki,” diye içinden geçirdi. Anlayamamıştı. Durumu anlamak için fincana tekrar bakıp:
“Oğlum, bu durumunu ancak doktorlar çözer. Bak görüyorum büyük kederler içindesin çaresizlikten kıvranıyorsun, kimseye söyleyemiyor kendini yiyip bitiriyorsun. Tedaviyi neden ret ettiğini de anlayamıyorum yani”
O sırada aklına bir şey düştü, genç çocuğa yem atmak istedi tutarsa oradan devam ettirecekti. Olmazsa kıvırıp bir şey uyduracaktı.
“Sevgilin ne diyor bu işe?”
Genç çocuk gülmeye başladı.
Sahra içinden “eyvah tutmadı!” Deyip nasıl kıvıracağını düşünürken genç çocuk konuşmaya başladı:
“O bu hâlden oldukça memnun! Biz birbirimizi çok seviyoruz. O da durumunu ailesinden gizliyor. Bir ara birlikte intihar etmeyi bile düşündük sonra vazgeçtik” deyip sustu.
Sahra iyice afallamış ve ne söyleyeceğini bilemiyordu. “Sevgilisi demi depresyona girmiş? Nasıl bir dert böyle intihar edecek kadar kötü olur ki? Acaba bulaşıcı kötü bir hastalığa mı yakalandı ikiside?” Diye düşünüyor ama yine de cevabı bulamıyordu. Çokta merak ediyordu bu çocuğun derdi neydi? O sırada genç çocuk, cebinden telefonunu çıkarıp bir şeyler aradı ve bir resim bulup Sahra’ya gösterdi. Resimde aynı yaşlarda, genç yakışıklı sarışın bir genç vardı. Sahra ona bakarken çocuk gülümseyerek:
“Sevgilim bu,” dedi.
Sahra fotoğrafı görünce yutkundu ne diyeceğini bilemedi belli etmiyordu ama şok olmuştu. Genç çocuğun derdini şimdi anlamıştı. “Bu çocuk gay!” diye içinden geçirdi ve ailesi bunu bilmiyordu. Duyarlarsa utanırlar demesi o yüzdendi. Doktora gitmek istememesi de bu hâlden memnun olup değişmek istemiyor olması. Şimdi durumu çözmüştü. Düşüncelerinden sıyrılıp gülümseyerek resme bir daha bakıp “Maşallah o da senin gibi yakışıklıymış,” diyebildi. Fincanı masaya koyup genç çocuğun gözlerine bakarak:
“İlerde bu durumdan sıkılıp pişman olabilirsin çünkü yaşın henüz küçük bunu hiç düşündün mü? Bir doktor veya psikiyatrla konuşman daha iyi olur be çocuğum en azından sana yol haritası çizerler sende içindeki şu sıkıntılardan kurtulursun”
Genç çocuk arkasına yaslanarak acı bir gülüşle:
“Gidince ne olacak neler söyleyecekler biliyorum. Ben bu hâlimden memnunum şikâyetçi değilim ki! Aslında ben buraya sevgilimle sonumuz ne olacak diye sormaya geldim ama sen benim en büyük sırrımı görüp onu söyledin.”
Sahra bu söze sevinse mi üzülse mi şaşırmıştı. Doğru ya ortaya attığı tahminlerle bir şeyler bilmiş gibi görünüyordu fakat gerçeğin başka bir şey olduğunu bilmiyordu ama karşısındaki çocukta onu bilmiyordu. Derin bir nefes alıp düşüncelerden sıyrılarak yüzüne egolu bir tavır takınıp fincana bakmaya devam eder:
“Fal daha bitmedi ki! İlk olarak cinsel eğilimin dikkatimi çekti de, o yüzden önce onu konuşmak istedim. Neyse ikinizde eğitim hayatında başarılı olacaksınız. Ama şu sıralar biraz boş vermiş gibi davranıyorsunuz. Sakın ha boş vermeyin!” deyince genç çocuk:
“Evet, şu sıralar havadan mıdır nedir biraz dağıttık!”
Sahra devam etti:
“Üniversiteyi mutlaka kazanmanız lazım biliyorsun. Fincanda gördüğüm kadarıyla önün açık çok güzel bir mesleğin şahane bir hayatın olacak etrafında sevdiklerinle çok mutlu olacaksın bu kaderi yaşaman için toparlanman derslere asılman lazım ayrıca Ailen bu konuda sana çok güveniyor çünkü sen çok zekisin” deyince genç çocuk üzgün bir tavırla:
“Dershane falan arada özel eğitimle, iyi bir yer kazanmam için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar.”
Sahra bu konunun üzerine giderek konuşmasını sürdürdü:
“Sevgilinle birbirinizi çalıştırıp sınavlara hazır…” der demez genç çocuk araya girip Sahra’nın sözünü keserek:
“Sen her şeyimizi bildin ya! İnanamıyorum! Aynen birbirimizi zayıf olduğu derslere yardımcı olup çalıştırıyoruz. Başka bir şehirde iyi bir yer kazanmamız lazım diye düşünüyoruz. Evden ayrılırsak ikimiz içinde daha iyi olacak.”
Sahra yine şaşırmıştı acaba dedi içinden bu ‘’evet her şeyimi bildin’’ demeleri falcılığın raconunda mı var? Yoksa falcıları gözlerinde çok mu büyütüyorlar? Bu söz insana ister istemez ego kibir, yapıyor şimdiden kendini iyi bir falcı gibi hissetmeye başlamıştı bile. Toparlanıp elindeki fincanı masaya bırakarak genç çocuğun gözlerine bakar:
“Emin misin? Böyle bir cinsel hayat ileride sıkıntılara yol açar burası Türkiye biliyorsun. İleride okul bitip iş hayatına geçince aileleriniz bir kızla evlenip çocuk çombalak yapmanızı isterlerse ne olacak?”
Genç çocuk gülerek:
“Endişelenme abla! İkimizde AP’yiz” dedi.
Sahra, bu AP ne anlama geliyor bilmiyordu, cahil durumuna düşmemek için:
“Ha o zaman tamam. Fazla konuşmaya gerek yok Allah yardımcınız olsun çocuğum” diyerek, fişini yazıp genç çocuğun eline verdi. Fişi alan genç çocuk gülümseyerek Sahra’ya bakar:
“Bir dahaki sefere sevgilimi de getireceğim,” deyip kasaya doğru gitti.
Sahra AP meselesini merak etmişti. Mutfağa gidip kendine hem kahve yapıp hem de Fatma’ya bunu soracaktı ama kafasına takılıyordu acaba Fatma, “Kocamı öldürdüm,” derken şaka mı yapmıştı? Eğer şaka yaptıysa kendisiyle dalga geçtiği için bir daha onunla muhatap olmayacaktı doğru söyledi ise ne yapacağını bilmiyordu amaaan dedi içinden akışa göre hareket ederim diye karar verip kalkıp mutfağa gitti. İçeri girdiğinde Fatma masada oturmuş sigara içiyordu. Fatma’ya bakıp gülümseyerek, “Kendime kahve yapacağım, sana da yapayım mı? Şöyle karşılıklı içer keyif yaparız!” Dediğinde Fatma, istifini bozmadan, “Yap da içelim bari!” Dedi.
Sahra, bir şarkı mırıldanarak iki kahve yapıp masaya koyarken “Ay, nasıl içersin diye sormadım orta yaptım ya!” Deyip endişeyle Fatma’nın yüzüne baktı.
Fatma, “Olsun içerim sorun yok” deyince rahatlayıp masaya oturur ikisi de kahvelerini yudumlarken, Sahra çekinerek:
“Sana bir şey soracaktım, sorabilir miyim?” Deyince, Fatma birden hiddetlenerek:
“Kocanı neden öldürdün diye soracaksan sorma!” Dedi.
Sahra bu konunun şaka olmadığını anlamış ve içinden sevinmişti. Demek ki kendisi ile dalga geçmemişti. Hemen konuyu değiştirmek için kaşlarını kaldırarak:
“Yok, yoook! Onu sormayacaktım. Aşağıya liseli bir genç bir çocuk geldi üniversiteye hazırlanıyormuş. Ona fal baktım meğer geymiş! Erkek sevgilisi bile varmış,” dediğinde Fatma soğuk bir şekilde:
“Eee ne var bunda!” Der. Sahra heyecanla devam etti:
“Dur bi anlatayım! İkisinin de aileleri bilmiyormuş. ‘’Duyarlarsa çok üzülürler’’ dedi. Dedim ki: ‘İleride okul bitip iş hayatı başlayınca, aileniz evlenip çoluk çocuğa karışın diyecekler, o zaman ne olacak? Diye sorunca oda bana ‘’endişe etme abla, biz AP’yiz,” dedi. Fatma’cığım bu AP’de nedir? Onu anlamadım.
Fatma derin bir nefes aldıktan sonra gülmeye başladı. Gülmesi bitince kahvesinden bir yudum alarak:
“Sevoş’u tanıyorsun o da geydir. Ama o, P grubundandır.”
Sahra anlamamıştı. Soru sorar gibi Fatma’nın yüzüne bakmaya devam edince Fatma gülerek Sahra’nın kolunu dürterek:
“Öyle bön bön bakma! AP demek, aktif pasif demektir. Anladın mı şimdi?” Diye sorunca Sahra cevap veremedi çünkü yine anlamamıştı. Kaşlarını kaldırarak, “Hayır, anlamadım,” dedi.
Fatma başını sağa sola sallayarak:
“Ya kızım, sen hiç mi insan içine karışmadın?” Dediğinde Sahra kendini toparlayarak:
“Ay, ne bileyim Fatma ya! Bizim mahallede ya da akrabalarda gey mi vardı? Vardı ’da ben mi öğrenemedim sanki!”
Fatma önce kapıya doğru baktı sonra Sahra’ya doğru eğilerek fısıltılı bir ses tonuyla:
“Aktif yani A grubu, erkeklik organı işlev gören yani erekte olan demektir. P, grubu yani Pasifler ise, erkeklik organı işlev görmeyen sadece kadın rolü oynayan demektir. Yani Sevoş pasif, P grubundan, erkeklik işlevi yok sadece erkeklerle birlikte olur. AP ise her ikisini de kullanan hem kadın, hem’de erkek gibi sevişen demektir. Bu geylerin hepsi kadın sevmezler, genellikle erkeklerden hoşlanırlar bu tip geyler hiçbir kadınla evlenmezler. Mecbur kalıp evlenmek zorunda olan aktifler ise çocuğum olsun bari diye evlenirler. Tabii tahmin edeceğin gibi evlilikleri çok sürmez çocuktan sonra boşanmayla noktalanır. Boşanmayanlarda var, onlarda cinsel tercihlerini eşlerinden gizli gizli sürdürürler. Çünkü bu durum açıklanacak ya da anlayışla karşılanacak bir durum değil, sonuçta burası Türkiye!”
Sahra duydukları karşısında şok olmuş, kaşlarını kaldırarak elini ağzına götürüp, "Aboooooov!" Diyerek sustu. Bir süre sessizlik içinde kahvelerini içtiler. Sessizliği bozan Sahra, "Madem aktif yani erkeklik organı işlev görüyor, ona neden gey deniliyor? Onun adı erkek olmaz mı? Erkek yani sonuçta!" Fatma iç çekerek:
"Ay Sahraaaaa! Senin o dediğine heteroseksüel denir. Gey denmez. Onlar sadece kadınlarla birlikte olur, hiçbir erkekle duygusal veya cinsel anlamda birlikte olmaz hatta bunun dile getirilmesi bile küfür gibi gelir onlara. Anladın mı? Ha birde biseksüeller var onlarda erkeklerle sadece cinsel anlamda birlikte olmaktan hoşlanırlar duygusal bağ kurmazlar sadece kadınlara âşık olurlar. Onların farkı heteroseksüel gibi davranıp öyle görünürler. Daha Transseksüeller var Travestiler var Femboylar var İntersex var amaaan var oğlu var. Kadınında erkeğinde hepsinin ayrı ayrı cinsel yönelimleri var. İşi gücü bırakıp hepsini tek tek anlatayım mı şimdi?
Sahra, anladığını belirtmek için başını salladı ama aklı çok karışmıştı. Ne kadar çok cinsel yönelim varmış meğer ne oluyor bu insanlara şeylerinin keyfi için yapmadıkları rezillik kalmamış. Yakında başımıza taş yağacak diye içinden geçirip daha fazla soru sormaya ’da çekinerek kahvesini içip bitirdi.
Fatma’nın da biten fincanını alarak evyede yıkadı. Sandalyeye otururken, "İnşallah bugün müşteri çok gelir!" diye hayıflandı.
Fatma merak ederek, "Ne oldu kız, paraya mı ihtiyacın var?"
Sahra üzgün bir şekilde yere bakarak, "Kimin yok ki! Kiranın günü geliyor, o yüzden para biriktirmem lazım." dedi.
Fatma, Sahra’nın koluna dürterek, "Kiranız ne kadar?" diye sordu.
Sahra sakin bir ses tonuyla, "Üç bin. Ama beş ay sonra artacak artık ne kadar yaparsa vicdansız. Ev sahibi şimdiden uyardı. Nasıl ödeyeceğimizi bilemiyorum. İki okuyan genç kız var. Kuzularımın her şeyde gözü kalıyor, alamıyorum," dediğinde Fatma’nın içi cız etti. Üzülmüştü.
"Kocandan maaş falan kalmadı mı? Ailen, anan baban yok mu? Yani yardımcı olacak kimsen yok mu?" dediğinde Sahra sesi titreyerek, "Hiçbiri yok! Allah’tan başka kimsemiz yok!" Deyince Fatma ellerini dua eder gibi açarak, "Allah’ım, Sen büyüksün şu gariplere de yardım et!" Diyerek elini yüzüne sürdü. Sahra’nın elini tutup, "Canını sıkma, Allah büyük! Kira paran yetişmezse ben borç veririm. Sen de yavaş yavaş çalıştıkça ödersin," dediğinde Sahra neredeyse sevinçten Fatma’nın boynuna sarılacaktı.
"Allah razı olsun, sen çok merhametlisin, çok güzel bir kalbin var. Ne yapmış olursan ol, senden korkmuyorum! Yine aynı şekilde sevmeye devam ediyorum, kardeşimsin sen benim!" Diyerek Fatma’nın elini tuttu:
Fatma elini çekip, Sahra’ya bakıp güler:
"De get! Benim de dostluğuma fazla güvenme!" Deyip başını yana çevirerek gözünden akan iki damla yaşı Sahranın görmesini istemedi.
O sırada içeriye saçlarını eliyle düzelterek Ali girdi.
"Ne haber kızlar!" Deyip dolaptan bardak alarak kendine çay doldurdu. Masaya gelip otururken, Sahra’ya bakıp göz kırparak, "Ne yaptın Sahra, müşteri geldi mi?" Diye sordu.
Sahra utangaç bir tavırla:
"Eh işte, dünden bu yana İbrahim sağ olsun getirdi birkaç öğrenciye baktım," dedi.
O sırada içeri İbrahim girdi. Onun girdiğini gören Fatma gülerek, "Çomağı hazırla!" dedi.
İbrahim bu sözü duyunca Fatma’ya dönerek, "Aşk olsun abla!" diye sitem etti.
Fatma gülerek, "Şaka lan şaka, alınma hemen! Seni severim bilirsin!"
İbrahim, "Biliyorum abla, onun için bozuldum ya!" dedi.
Fatma raftan bardak alarak çay koyup İbrahim’e uzattı. "Al da barışalım, hadi kuzum!" deyince İbrahim gülümseyerek, "Sana küsemiyorum abla ya!" Diyerek çayı alıp Ali’nin karşısına oturdu.
"Ali abi ya," deyip heyecanla devam etti: "Tavsiye ettiğin testleri aldım ama matematikte çuvallıyorum. Bugün boş vaktin olduğunda beni biraz çalıştırsan olur mu?"
Ali gülümseyerek, İbrahim’in saçını karıştırdıktan sonra, "Tabii koçum, saat dörtten sonra randevum yok. Sürpriz gelen olursa onu bilemem! Odama gel, çalışalım," dedi.
Sahra merak edip “Ne dersi?’’ Diye sordu.
İbrahim, "KPSS’ye hazırlanıyorum abla, sınavlara gireceğim. İnşallah kazanırsam memur olacağım," dedi.
Sahra sevinerek ellerini çırpar, "Hadi İnşallah! Senin için dua edeceğim!" deyince İbrahim Sahra’ya bakıp başını yana eğip teşekkür etti. Sonra Ali’yi göstererek, "Biliyor musun abla? Ali abim edebiyat öğretmeni!"
Sahra şaşırmıştı, ‘’Nasıl yani?’’ Diye Ali’ye bakarak sordu.
Ali gülümseyerek, "Doğru," dedi ve devam etti:
"Edebiyat öğretmeniydim. Birkaç sene Doğu’nun yol geçmez bir ilçesinde öğretmenlik yaptım. Kaldığımız lojman teröristler tarafından kurşunlanınca kafayı kırdım, sonrada istifa edip döndüm. Bir müddet istediğim gibi bir iş bulamadım, birkaç dershanede çalıştım, onlarda istediğim parayı vermediler. Malum ev kirası, eski eşim ve oğluma verdiğim nafaka parası doğal olarak yetmedi."
Ali susunca Sahra merakla, "Sonra ne oldu da buraya geldin?" Diye sorunca Ali gülerek, "Boş ver, uzun hikâye! Sonuçta hem rahatım yerinde hem de daha iyi para kazanıyorum."
Sahra bu söz üzerine düşünmeye başladı. Koskoca öğretmen fal kafede çalışıyor. Bir türlü inanamıyordu. Kendisi ilkokul mezunu olduğu için iş bulamamış falcı olmuştu. "Sen o kadar üniversite oku, gel falcı ol! Bu işte bir terslik var," diye düşünürken İbrahim konuştu:
"Abla, Ali abim öyle falcı falan değil, aynı zamanda spritüaldir," dedi.
Sahra, İbrahim’e bakıp başını sallayarak “O ne ki?” diye sorunca İbrahim bilgiç bir tavırla, "Ruhçuluk! Yani abim şifacı. Biyoenerji, kuantum tekniği, reiki, meiki ne bileyim işte antin kuntin şeyler. Çok anlamıyorum."
Ali gülümseyerek Sahra’ya bakıp, "Özetle altıncı hissim çok kuvvetli diyebiliriz."
Sahra yine anlamamıştı ama anladım anlamında başını salladı.
İbrahim Sahra’ya bakarak, "Abla, sahi fal baktığın o oğlanın derdi neymiş? Falına bakabildin mi, giderken gördüm, sinirli görünmüyordu şikâyet falan etmedi, memnun kaldı mı?"
Sahra gülümseyerek, "Aman işte ergenlik halleri baktım, memnun kaldı," deyince İbrahim gülerek, "Ben de ne diye merak ediyorsam sanki! Öğrencinin ne derdi olacak? Dersler, öğretmenler, ha bir sevgili olayları falan, parası az olur ama en kolayı abla…"
Sahra gülümseyerek, "Doğrudur," dedikten sonra kalkıp kendine çay doldurup otururken, Ali kalkıp odasına gitti. İbrahim’de “Ben yine aşağıya inip sana müşteri getireyim,” diyerek kalktı.
Sahra düşünceli düşünceli çayını içerken Fatma gelip yanına oturdu. "Ne oldu yine daldın öyle?" diye sordu.
Sahra üzgün bir ses tonu ile "Ben kendime üzülüyordum bak, duydun mu? Adam öğretmen olmuş, gelip fal bakıyor!" dedi.
Fatma gülerek, "Tek derdin bu olsun yavru! Hayat bu! Her zaman helva yiyemezsin," diyerek elini savurduktan sonra, “Daha neler göreceksin neler oooo!”
Sahra, kendi hayatına baktığında meğer evi, kocası, çocukları ve akrabaları dışında bir hayatı olmamış ki. İşe başlayalı az bir zaman olmasına rağmen başka hayatlara tanık oldukça şaşırıp hayretler içinde kalıyordu. Âdeta sesli düşünerek konuştu: "Hayatımda ilk defa gey gördüm, ilk defa bir geyle sohbet ettim," der demez Fatma bir kahkaha attı.
"Dur bakalım, bir ay sonra insan çeşidin daha da artacak! Hangi işe girersen gir, insanın olduğu yerde çeşit fazladır. Huylusu, huysuzu, arsızı, hırsızı sen anladığım kadarıyla kaplumbağa gibi kabuğundan ilk defa çıkıyorsun savunman zayıf. O yüzden diyorum, herkese güvenme, inanma diye."
Fatma, Sahra’ya yan yan bakarak hınzırca gülümseyip, "Şimdi sen Cemre’nin transseksüel olduğunu da bilmiyorsundur!"
Sahra şaşkınlıkla kaşlarını kaldırarak, "Cemre’mi! Seksüel mi aaaa..? Şeyyy o ne ki?" Diye sordu.
Fatma kahkaha atıp katıla katıla gülerek, "Ay çok güldüm ya! Allah’ta seni güldürsün emi! Transını bırakıp seksüeline mi takıldın,” diyerek yeniden gülmeye başladı.
Sahra utanmıştı, belli etmemeye çalışarak çayından koca bir yudum alır. Fatma sakinleşip üzgün ve fısıltılı bir sesle, "Cemre önceden erkekti!" Deyince o anda Sahra içtiği çayı yutmakta zorlanıp genzine kaçınca öksürmeye başlar. Fatma Sahra’nın eli ağzında öksürüğüne panikleyip kalkarak sırtına vurur. Sahra’nın öksürüğü geçince sandalyeye oturan Fatma başını Fatma’ya doğru uzatarak alçak sesle:
‘’Önceden erkekti! Ameliyatla kadın olup sonrada kadın kimliği aldı. Yani şimdi hem yasal hem görüntü olarak o bir kadın."
Sahra gözlerini koca koca açıp ‘’ Nasıl yani?’’ Deyince Fatma eli ile makas işareti yaparak, "Kestirmiş canım!" Der.
Sahra’nın şaşkınlığı geçmemişti elini ağzına götürerek, "Şeyini mi kestirmiş?" Diye sorunca Fatma, Sahra’ya sessiz ol işareti yaparak konuşur:
"Evet! Kadın olmak istemiş doktorlarda, şeyini kesip orasına kadın şeyi yapmışlar. Sonrasında da meme falan yapılmış hormon tedavileri falan şimdiki gördüğün Cemre ortaya çıkmış."
Sahra, Cemre ile ilk tanıştığında elleri ve ayakları ne kadar büyük, kadın gibi değil, çok çirkin diye düşünmüştü. Aklına bunlar gelince eli ile dizine vurarak, "Hissetmişim de anlamamışım! Çünkü değişikti, hem kadın gibi hem erkek gibi geliyordu bana. Vay beeee daha neler göreceğim, kim bilir?"
Fatma, Sahra’nın gözlerine bakarak, "Onlara da trans birey deniliyor. Bence sen onu da deme! Cemre ve onun gibilere zaten hem ameliyatla hem de yasal olarak kadın oldukları için kadınmış gibi davran. Yani aptal aptal uzaylıymış gibi bakma! Cemre’nin trans arkadaşları gelirler buraya, bazıları öyle değişmiştir ki trans olduğunu bile anlayamazsın. Yani tam güzel bir hatun gibilerdir. Hayranlıkla bakarsın. Özetle canım LGBTİ lere görünüşleri nasılsa ona göre davran. Cinsel tercihlerini sorgulamak bize düşmez!’’ Sahra yine merak edip Fatma’ya doğru eğilip fısıltıyla:
‘’lgbt ne demek?’’ Diye sorunca Fatma kaşlarını kaldırarak:
‘’Ay bunu damı bilmiyorsun! Eşcincinsellerin yani Homoseksüellerin biraz önce anlattığım ameliyatlı ve ameliyatsızların gittiği üye olduğu derneğin ismidir. ’’
Sahra, Cemre’nin bu durumuna üzülmüştü. Böyle insanların varlığını duymuş ama hiç görmemişti. Aklına bir şey gelmiş gibi Fatma’ya bakarak:
“Sevoş’da mı kestirmiş?”
Fatma gülerek:
“Yok, ununki duruyor, anlattım ya! Hatırla AP Sevoş P grubundan geydir!”
Sahra fısıltılı bir şekilde:
“Ama o da kadın gibi kırıtıyor.”
Fatma elini başına koyarak ayağa kalkar:
“Ay, seninle çok işimiz var! Kuzu, yemek yapacağım çok işim var tutma beni! Sevoş gey, Cemre trans birey. Anladın mı, bunu ileride daha iyi öğrenir, ayırt edersin. İnsanın olduğu yerde her türlü şeyler var
Sahra’nın düşünüyor insanların böyle farklı cinsel arzularını bir türlü anlayamıyordu. Fatma yemek hazırlığı yaparken öfke ile konuşmasını sürdürdü:
“Hiç duydun mu hırsızlık yapan bir hayvanı? Hiç duydun mu kendi yavrusuna ya da başkasının yavrusuna tecavüz eden hayvanı? Hiç duydun mu ekmekle oynayan haset, fesat bir hayvanı? Hiç duydun mu sırf egosu sarsıldı diye öldüren bir hayvanı? Daha çoooook sayarım bunun gibi hasletleri! Neyse beni kötü kötü konuşturma bi başlarsam akşama kadar insanoğlu üzerine konuşurum. İşte bu yüzden insana düştüm yılana sarıldım! . En azından yılanın cinsi belli fıtratı belli!
Sahra Fatma’nın konuşmalarından ne kadar yaralı olduğunu anlamıştı. Çekinerek:
“Ama herkeste kötü değil ki!” Dediğinde Fatma acı bir gülüşle Sahra’ya bakarak:
“Nedense o iyiler bana hiç denk gelmedi,” deyip işini yapmaya devam etti.
İkisi de susmuştu. Sahra kalkıp çay içtiği bardağı yıkayıp yerine koyarken “Yardıma ihtiyacın var mı?’’ diye sorunca, Fatma başını sağa sola sallayarak, “ Gerek yok, hallederim sen işine bak” dedi.
Sahra mutfaktan çıkıp aşağıya gidecekken, iki numaralı odanın kapı kilidinin açıldığını duydu. Yavaşlayıp merdivenin başında durarak çaktırmadan odaya doğru baktı. Odadan tıknaz bir erkek ciddi bir şekilde konuşarak çıktı. Arkasından Cemre de çıkarak kapıyı kilitledi. Sahra, Cemre’yi görünce panikleyerek hızlı hızlı merdivenlerden inip masasına oturdu. İçinden bu iki numaralı odada bir şeyler dönüyor diye düşünürken, Fatma’nın sözleri aklına geldi: “Merak etme, karışma, sus!’’ Başını sallayıp düşüncesini değiştirir. Cemre’nin cinsiyet değiştirdiğinde kim bilir ne kadar zorluk yaşamıştır diye düşündü. Çünkü insanın erkekken kadın olmaya karar vermesi kolay değildir diye içinden geçirdi derin bir of çekerek, “Beterin beteri var, insanlar neler yaşıyormuş da haberim yokmuş,” dedi.
İbrahim gülümseyerek Sahra’nın yanına gelir:
“Abla bir müşterin var. Kahvesini içiyor haberin olsun,” deyip konuşmasına devam edecekken üst kattan Cemre’nin kendisini çağırdığını duyarak koşar adımlarla üst kata çıktı.
Sahra, fal işini az çok çözdüğü için artık daha sakindi. Gelecek olan müşterisini bu sefer heyecan yapmadan beklemeye başladı.
Bir süre sonra elinde ters çevrilmiş fincanı ile gelen genç kız, çekingen bir gülümseyişle Sahra’nın karşısına oturdu. Sahra, fincanı açmadan önce kızı incelemeye başladı. Saçlarını atkuyruğu olarak bağlamış olan kız, sırtındaki yıpranmış okul çantasını yere koyarken, okuldan çıkıp geldiği anlaşılıyordu. Kızın silmiş olduğu makyaj kalıntısını ve yüzünde birkaç tane stresten oluşan sivilceyi fark eden Sahra, masaya gelirken okul forması olan eteğini de kısaltmak için belinden kıvırmış olduğunu fark etmişti. Demek ki bu kız birilerine güzel görünmek istiyor, o yüzden okula giderken makyaj yapmış. Tutucu ve durumu iyi olmayan bir ailesi olduğundan, okul bitene kadar giysin diye alınan büyük beden eteğin belini kıvırarak arkadaşlarının içinde kabul göreceğini düşünmüştü. Parmaklarına baktı. Sağ elin orta ve işaret parmağında yazı yazmaktan ötürü şekil bozukluğu oluşmuş olduğunu gördü. Bu da Sahra’ya bu kızın okul derslerinde not alıp evde de ders çalıştığını göstermişti.
Sahra:
"Okuldan erken çıkmışsın," dediğinde kız gülümseyerek, "Son iki ders boştu, ben de buraya geldim," dedi.
Sahra, şefkatli bir şekilde kaçıncı sınıfa gittiğini sordu.
Kız, "10. sınıf," dedi.
Kızı ürkütmemek için sevgi dolu bakışını sürdürerek sakince konuştu:
"Ah yavrum, çok küçüksün! Daha bebeksin, senin nasıl bir derdin var da gelip fal baktırıyorsun? Derslerin mi kötü? Fala verecek paran var mı?" diye sordu.
Kız çekinerek, "Derslerim iyi," derken eğilip çantasından yıpranmış bir cüzdan çıkardı. Açıp içinden yarısı kâğıt, yarısı metal bozuk para olmak üzere paraları masanın üstüne döküp saymaya başladı. Yine çekingen bir tavırla gülümseyerek, "Yüz liraya tamamladım," dedi.
Bu durumu gören Sahra üzülmüştü. Belli etmemeye çalışarak:
"Tamam, şimdi o paraları topla! Bakalım fincan neler söyleyecek."
Fincanı açarak konuşmaya başladı:
"Kızım, sen çok mücadeleci bir kızsın! Çok ders çalışıyor, sınavlarda herkesten öne geçmek için çok çabalıyorsun. Burada gördüğüm kadarıyla notların iyi."
Kız bu sözlere sevinmişti, "Evet, doğru," diyerek gözlerini koca koca açarak merak ve heyecanla Sahra’ya bakmaya devam etti.
"Hoşlandığın bir oğlan var. Amaaaaa, oğlanın seni sevip sevmediğinden emin değilsin. Sana ayrı, başkalarına ayrı davranıyor."
Kız çok heyecanlanmıştı, yutkunarak sordu: "Beni seviyor mu?"
Sahra fincana bakarak bu soruya nasıl bir cevap vereceğini düşündü. Şimdi seviyor dese, kız ümitlenip derslerini ihmal edecek; sevmiyor dese, çok üzülüp yine derslerini ihmal edecek diye düşünerek derin bir iç çekti. Sahra’nın endişeli halini gören kız merak ederek:
"Kötü bir şey mi gördünüz?"
Sahra fincanı kıza göstererek:
"Bak, bak, kalbin çok temiz. Gördün mü?"
Kız nereye bakacağını bilemeden fincanın içine bakıp, sonra soran gözlerle Sahra’nın yüzüne baktı. Sahra fincanı kendine doğru çevirip konuşmasına devam etti:
"O çocuk senden hoşlanıyor ama aynı zamanda ayran gönüllü kimse ile evlilik falan düşünmüyor, bunu bil de ileriye dönük hayaller kurma!"
Kız afallamıştı, "Çapkın olduğunu biliyorum zaten," deyip üzüntüyle başını öne eğdi.
Sahra gülümseyerek içinden, "Bu yaşta ne çapkınlığı, bunlar çocuk ya, neler konuşuyorum ben," diye düşündü. Sonra fincana bakarak:
"Amaaaa ne gördüm biliyor musun?"
Kız, Sahra’ya boş boş bakarak, "Ne gördünüz?" Diye ilgisiz bir şekilde konuştu.
Sahra sevinçle fincanda kare ve üstünde dik bir çizgi gibi duran şekli kıza yaklaştırarak gösterdi. "Şu masayı görüyor musun? Üstünde de bir çizgi gibi bir şey var, gördün mü?"
Kız, Sahra’nın işaret ettiği yere dikkatlice bakıp, "Evet, gördüm," deyip arkasına yaslandı.
"Bu çok iyi! Bu fal herkese çıkmaz!" Dediğinde kızın ilgisini çekmişti. Kız merakla sordu:
"İyi bir şey mi?"
Sahra gülümseyerek:
"Çok iyi bir şey!" Dedi ve devam etti:
"Bu masa, eğitimde ve iş hayatında çok başarılı olacağını gösterir. Üstündeki kalemin yanında bir kalem daha var, büyük kalem imza yetkinin olacağı süper bir işin olacağı, küçük kalem ise muhteşem bir aşk evliliği yapacağını gösterir."
Kız heyecanlanmış, yeniden gözleri parlamıştı. “Kimle, kimle evleneceğim?” Diye sordu."
Sahra yine içinden, "Ah bu gençler, bu yaşta hepsi aşkı soruyor! Demek ki bu yeni nesil gençlerin hormonları burnundan çıkıyor," diye geçirdi. Derin bir nefes alırken konuşmasını sürdürdü:
"Üniversiteyi bitirip iş hayatında o makama geldiğinde, bu hoşlandığın çocuk da dâhil olmak üzere etrafında o kadar çok erkek olacak ki! Hatta üniversitede bile küçük flörtlerin olacak, onlar da etrafını saracak. Seçen taraf sen olacaksın. Evlilik kararını sen vereceksin. İnan bana, bugün hoşlandığın çocuk, seni kaybettiği için kafasını duvarlara vuracak, peşinden çok koşacak ama bu sefer de sen onu istemeyeceksin," dediğinde kız sevinmişti.
Kız gözlerini koca koca açarak:
"Peşimden çok koşacak mı?" Diye sorunca Sahra gülümseyerek:
"Bana inan, yaşayıp göreceksin! Hatta buraya gelip ’Sen haklı çıktın’ diyeceksin! Yıllardır fal bakarım, hiç yanılmadım, bunu tüm müşterilerim bilir," dediğinde kızın içi rahatlamıştı.
"Siz Mısır’dan gelmişsiniz, doğru söylediğinize eminim," diyerek gülümsedi.
Sahra egolu bir tavır takınarak:
"Mısır’da yıllarca medyumluk eğitimini boşuna almadım, tatlım!" Derken içinden söylediği yalana gülmek geldi. Gülmemek için kendini zor tutup, ciddiyetini koruyarak, fincanı tabağa koyup, kenara itti. Fişi yazıp kıza uzatacakken aklına bir şey geldi, kıza sordu:
"Yol paran var mı?"
Kız susarak başını öne eğip, cevap vermedi. Sahra eve nasıl gideceğini ısrarla sorunca kız:
"Yürüyeceğim," dedi.
Sahra, kıza doğru eğilip nerede oturduğunu sordu. Kız, oturduğu semti söyleyince kaşlarını çatarak kızdı:
"Yürünür mü onca yol!" Diye sert konuşunca kız utanıp başını öne eğdi.
Sahra kıza bir süre bakıp, başını sağa sola sallayarak:
"Ah kızım, ahhhh!" Diyerek elini uzatıp, "Ver bakalım şu paralarını," dedi.
Kız, çantasından cüzdanını çıkararak masaya döktü sonrada tüm parasını Sahra’nın önüne doğru itti. Sahra, paraları kendine doğru çektikten sonra, elini koynuna sokup sutyeninin içinden para çıkardı. Kızın parasından da elli lira ayırıp kalan bozukluğu kıza doğru iterek, "Al bunu! Onca yol yürüyerek gidilmez," dedi.
Kız sağa sola bakınıp çekinerek, parayı almak istemedi. Sahra kaşlarını çatıp, "Al!" Diye sert konuşunca, hemen alıp cüzdanına koydu. Bir süre ikisi de konuşmadı. Sahra sakince konuştu:
"Bir daha hiçbir falcıya gitmeyeceksin, çünkü ileride yaşayacağın muhteşem günleri sana anlattım. Eğer başka bir falcıya gidersen, benim gördüklerimi bozmuş olursun, yani kaderin değişip yeniden şekillenir. Başka falcı yok, tamam mı? Boşuna ailenin zar zor verdiği harçlıkları falcılara yedirme, anlaştık mı kuzum!"
Kız, başı önünde tamam anlamında başını salladıktan sonra, masum yaramaz bir çocuk gibi şunu sordu:
"O, bir gün peşimde koşacak, değil mi?"
Sahra gülümseyerek kıza uzanıp gözlerinin içine bakarak:
"Hem de öyle bir koşacak ki, aşkından köpek olacak köpek!" Sahra arkasına yaslanıp fincanı eline alarak heyecanla devam etti:
"Derslerin çok iyi, ama sen de deliler gibi çalışıp çok iyi bir üniversite kazanıyorsun. Orayı da başarıyla bitirip süper güzel bir işe giriyorsun. Masa başı, rahat, kariyerli bir işin olacak. Belki de önemli bir yerde müdür falansındır. Çünkü gördüğüm masa büyük bir masaydı," diyerek fincanı işaret etti.
"Bakımlı, güzel bir kız olmuşsun. Her gün giydiğin değişik kıyafetlerin, etrafında bir sürü kariyerli arkadaşın olacak. Aynaya baktığında kendini seveceksin, çünkü ufak tefek estetiklerle yüzün saçların değişmiş. Eski sen değilsin," dedikten sonra sesini ciddileştirip parmağını kıza doğru sallayarak:
“İşte o gün geldiğinde senin o sümsük oğlan iş yerine gelecek! Seni görmek isteyecek, zar zor randevu ile görüştüğünüzde odana saygı ile ceketinin düğmelerini ilikleyerek girecek. Seni kendine âşık etmek için ne kadar iltifat biliyorsa söyleyecek. Ama sen!.." Sahra susunca kız heyecanla ona baktı. Sahra gülümseyerek devam etti:
"Ama sen, onun iltifatlarına kanmayacaksın. Çünkü bu günleri aklına getirip ona soğuk davranacaksın. Tabii o da yılmadan usanmadan seni kendine bağlamak ve seninle evlenmek için peşinde koşturup duracak."
Sahra susunca kız merakla sordu:
"Peki, evlilik teklifini kabul edecek miyim?"
Sahra dudak bükerek cevapladı:
"O zamanki duygu durumun ne olacak bilemem. Ona o zaman sen karar verecek, sen seçeceksin! Bir sürü aday içinde onu veya başkasını seçecek olan sensin!"
Kız oldukça sevindi ve kalkarak çantasını sırtına aldı. Sahra fişi alıp kasaya doğru gidecekken kıza önemli bir şey söyleyecek gibi başını öne doğru uzattı ve yavaş bir sesle konuştu:
"Sakın sana para verdiğimi hiç kimseye söyleme, tamam mı? Evine kadar yürümeni istemediğim için yaptım. Bunu kimseye yapmadım, yapmamda!" Kızın gözlerine bakmaya devam ederek:
"Akıllı ol kızım! Derslerine odaklanıp kaderini kendin yaz! Tüm söylediklerimi de aklında tut ona göre hareket et. Duygularına yenik düşüp anlattıklarımı bozma olur mu? Sabırlı ol, her zaman mantığını kullan."
Kız gülümseyerek:
"Tamam, kimseye söylemem söz! Allah razı olsun! Sizi okuldaki arkadaşlarıma anlatacağım," dedi ve gülümsedi.
İçinden İnşallah dedi bugün müşteri çok gelsin biraz para kazanayım da kira parasını denkleyim diye geçirip not aldığı defteri kapattı. Sonra kıza söylediği yalanları düşünüp kendi kendine gülmeye başladı. Oysaki yalanı hiç sevmez ve söylemezdi. Yalanın beyazı, siyahı olmaz. Yalan renksizdir. Ama bu işi yapacaksa söylemek zorundaydı çünkü parayla umut satıyorlardı. Yüreğinde değişik duygularla, günahla sevap arasında ilk defa kalıyordu. Bir yandan’da şu giden kızın gözlerindeki umut ve sevinç. Öbür yandan Gaybı yalnızca Allah bilir Ayetleri… Ama başka bir Ayette ‘’BİZ İNSANIN KADERİNİ KENDİ ÇABASINA BAĞLI KILDIK’’ Diyordu Allah! Az önce giden kıza o çabanın yolunu göstermiş olduğumu düşünüyorum dedi kendi kendine. Çünkü kız çok zeki ilerde insanlık için çalışıp önemli şeyler yapabilir. Ama çok genç olduğu için sanırım aklı başında yönlendirecek kimsede olmadığı için kız falcıya gelmiş. İşte bu durumda bende bu kızın kaderini hormonlarının ve şeytanın kötü yöne götürmesini istemediğimden, bakış açısını değiştirip kendini görmesini sağlamış oldum. Aslına bakarsan fal yöntemi ile iyi bir şey yapmış oldum. İnşallah Allah bunun için günah yazmaz. Derin bir nefes alıp Âmin deyip arkasına yasalandı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.