ARAŞTIRMA VE TARTIŞMA USULÜNÜN TARAFTARLIK İLE TARAFSIZLIK ARASINDAKİ EĞİLİMİ
Mevlana der ki: "Sana taş atana sen gül at. Gül at ki ellerin gül koksun."
Günün birinde, bir alim insan talebeleri ile gezintiye çıkmış. Sahil kenarında içip sarhoş olan ve naralar atan birkaç gence rastlamışlar. Alimin talebeleri: "Hocam! Bir beddua et de Allah onları kahru perişan eyleyip cehenneme atsın." demişler. Alim, "Tamam." demiş ve başlamış "Allah’ım! O gençlere cennetini nasip eyle, onları cennetinle mükafatlandır."
Beddua etmesi beklenirken dua eden alim karşısında talebeleri şaşırmış ve "Hocam bu nasıl iştir? Böyle kişilere dua mı edilir?" diye sormuşlar. Alim de talebelerine bir soru ile cevap vermiş: "Onların kötülükten vazgeçerek birer iyi insan olması ve sonunda Allah’ın razı olduğu kulları arasına girmeleri, böylece cennete gidebilmeleri kahrolmalarından, gazaba uğramalarından kötü müdür?" demiş.
Bu cevaben soru karşısında talebeleri düşünmüş ve "Haklısınız hocam." demişler.
Bizler insan olarak aklımızı ve kalbimizi bir arada kullanabilmeyi pek de bilemeyen canlılarız. Ya sadece aklımızla hareket ederiz ya da sadece kalbimizle. Akıl bizleri kendimizi düşünmeye teşvik ederken kalbimiz ise empati kurabilmeye teşvik eder. Akıl bencilliğe, kalp ise birlikteliğe yöneltir.
İyiliği sadece kendimiz için değil herkes için istemeliyiz. Kendimiz dışında herkesin kötü olmasını, düşmesini, kahrolmasını istemek esasen bizleri yalnızlığa sürükleyen bir eylemdir.
Oysa "Dostlarımızı aziz, düşmanlarımızı kahreyle." demek yerine, "Dostlarımızı aziz, düşmanlarımızı ıslah eyle." desek ve tüm samimiyetimizle bütün insanlığın iyi olmasını temenni edebilsek bencillikten ve kötülükten sıyrılabilmiş, egosunu ve kibirini bir kenara atabilmiş insanlardan olmuş oluruz.
Kutuplaşmış fikirlerin bir araya gelip medeni çerçeve dahilinde tartışılabildiği, analiz edilebildiği, doğru olanın birlikte tespit edilebildiği ortamlar ne yazık ki pek mümkün olmuyor. Bunun mümkün olmamasının önündeki engeller kibir, kişisel çıkar ve egodur.
Hiçbir tartışma yoktur ki sonunda karşıt görüşlerden biri çıkıp "Haklısın, ben bunu yanlış biliyormuşum, doğruyu anlayabilmem konusunda bana yardımcı oldun, teşekkür ederim." desin.
Tam aksine bir yarış havasında ve hatta yenilgi ile galibiyet mantığı arasında şekillenen tartışmalara tanık oluyoruz. Sanki bir yarış içindeler ve kazanan ödüllendirilirken kaybeden elenecekmiş gibi bir hissiyatla hareket edenleri görüyoruz.
Tartışmalar böyle bir yarış mantığıyla değil hakikati, gerçekleri bulabilmek için birlikte düşünülen, değerlendirilen ve sonucunda da doğrunun ortak paydaya birlikte eklenebilmesini sağlayan diyaloglar biçimi olmalıdır.
Üstelik tartışmalarda her iki tarafın da tartıştıkları konu hakkında belli bir seviyede bilgiye sahip olması gerekir. Bilindiği üzere "Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder." diye bir atasözü vardır.
Eğer bilim tartışılıyorsa kişisel görüş beyan etmek doğru değildir. Bilim, tamamen ispata dayanır. Verilerle açıklanır.
Tarih tartışılıyorsa bilimden farklı olarak analizi yapılmalıdır. Tek kaynak üzerinden tarih tartışması yapılmaz. Yapılsa da doğru sonuca, doğru bilgiye ulaşılmaz. Tarih çoklu kaynak araştırmaları üzerinden aydınlatılabilen bir daldır. Dolayısıyla ulaşılabilen tüm kaynaklar araştırılmalı, analiz edilmeli ve bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Tabi ki en önemli unsur tarafsızlıktır. Taraf tutarak kaynaklar analiz edilemez.
Bilimsel araştırmalarda nasıl ki taraftar olmak saçmaysa yani iki kere iki dört eder diyen matematiği araştırırken "İki kere ikiyi üç kabul edenler..." diye bir taraftar grubu yoksa tarih araştırmalarında da böyle bir taraftarlık olmamalıdır.
Bir topluluğa mensup olan insanların kendi topluluğunu övmek maksadıyla yaptıkları araştırmaların hiçbir değeri yoktur. Övmek, yermek, gurur duymak vs şeyler kişiseldir. İlimle, bilimle kesinlikle bağlantılı değildir.
Tabiri caizse amaç üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek midir? Hangisinin kime faydası vardır?
Amaç insanlığa faydalı bir şeyler yapmaksa, tarihin karanlığına ışık tutmaksa, bilimin çözülememiş denklemlerini çözüme kavuşturmaksa ilk önce benlik hırkamızı çıkarıp bir kenara bırakmalıyız. Bütün sıfatlardan arınmalıyız. Tarafsızlık hırkasını giymeli ve yola koyulmalıyız.
Böylece gerçek bir alim, gerçek bir bilim adamı olabiliriz ve gerçekten hakikate hizmet etmiş oluruz.
İnsanlığın Nefs-i Emmare’den kurtulup Nefs-i Kamile’ye ulaşabilmesi arzusuyla...
-Mustafa ÖzTürk #mstfztrk
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.