- 188 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
CEMRE DÜŞTÜ ( 4 )
Ertesi gün Seyhan kafeye geldiğinde hangi odaya gireceğini bilemediği için mutfağa geçer. Mutfakçı kadın marketten gelmiş poşetteki malzemeleri boşaltıyordu. Seyhan’ı görünce gülümseyerek:
‘’Hayırlı olsun başladın galiba! Eeee nasıl gidiyor?’’ Diye sorar. Seyhan dünkü yediği azardan sonra Sevoş’un adını anmaya korkarak kısık bir sesle ‘’eh işte idare ediyoruz’’ der. O sırada mutfağa İbrahim girer Seyhan’ı mutfakta otururken görünce:
‘’Hah geldin mi Cemre abla seni soruyordu. Müşterisi yok istersen git bi bak’’ der:
Seyhan’ın içini bir korku sarmıştı ‘’tamam’’ dedi kendi kendine ‘’bu iş buraya kadar şimdi azarımı işitip kovulacağım’’ korkak adımlarla gelip Cemrenin kapısını tıklatarak içeri girer. Cemre arkası dönük telefonla konuşuyordu. Beline kadar uzun dalga dalga siyah saçları güzel görünüyordu. Telefondaki kişi erkek olacak ki arada bir saçlarını savurarak cilveli bir şekilde konuşuyordu. İçinden ‘’oh iyi!’’ Dedi ‘’keyfi yerinde az kızar, veya azarlamadan kovar.’’ Kapının yanında ayakta beklerken Cemreyi incelemeye başlar. Cemre uzun boylu zayıf kemikli bir kadındır. İnce uzun şekilsiz bacaklarının bitimince büyük ayakları, bu ayaklara nasıl bulduysa topuklu siyah ayakkabıları ile oldukça rahat görünüyordu. Yukarı doğru baktığında kalçası yok denecek kadar küçüktü. Cemre telefonla konuşurken bir an dönüp Seyhan’a baktıktan sonra, telefondaki ses artık ne söylediyse şuh bir kahkaha atıp tekrar arkasını döndü. Cemrenin uzun kirpikleri arasında parlayan iri açık yeşil gözleri ve siyah çatık kaşı kemikli yüzüne bir güzellik katmıştı. Kırmızı rujlu büyük dudaklarıyla gülünce tüm dişleri ortaya çıkarken o kocaman gülüşü ile yüzüne çocuksu bir sevimlilik katıp tüm kusurlarını silip götürüyordu. Cemreyi seyrederken birden hüzünlendi ve ona acıdı. İçinden ‘’yazık Allah onuda böyle çirkin yaratmış napsın’’ diye geçirince iç sesi ile söylediği söze hafifçe güldü hemen toparlanıp yine içinden ‘’tövbe tövbe!’’ Dedi. Başını öne eğip konuşmanın bitmesini beklemeye başladı. O sırada Cemre dönüp Seyhan’a eli ile sandalyeye oturmasını işaret eder. Seyhan sandalyeye oturunca Cemrede telefon konuşmasını sonlandırıp masasına oturur. Bir süre Seyhan’a bakan Cemre o kocaman gülüşüyle gülmeye başlar. Gülmeyi arttırıp kahkahalar atarak katıla katıla güler. Şaşıran Seyhan, Cemrenin neye güldüğünü bilmeden kendi’de gülmeye başlar. İkiside bir süre gözlerinden yaş gelene kadar güldüler. Cemre gözlerinin yaşını silerek sakinleştikten sonra ikiside sustu odada sessizlik vardı. Seyhan korkuyordu içinden ‘’çocuk gibi azar işiteceğime yaptıkları için çabucak teşekkür edip çıkıp gideyim’’ diye düşünerek kalktı. Seyhan’ın ayağa kalktığını gören Cemre başını sallayarak ‘’Nereye?’’ Diye sordu Seyhan çekinerek hızlı hızlı konuştu:
‘’Her şey için, yardımın için teşekkür ederim. Tanıştığımıza memnun oldum iyi günler dilerim.’’ Diyerek kapıya doğru yönelirken Cemre kalkıp kolundan tutarak kendine doğru çevirir:
‘’Noldu? Bir şey mi söyleyen oldu?’’ Seyhan suçlu gibi başını öne eğerek:
‘’Siz kovacağınıza ben gideyim demiştim de. Cemre gülümseyip ‘’kimse seni kovmuyor otur şuraya.’’ Diyerek sandalyeyi gösterir. Seyhan gelip otururken şaşkın şaşkın Cemrenin yüzüne bakar. Cemre göz kırparak
-Dün Sevoş’u delirtmişsin! Deyip yeniden gülmeye başlar. Biraz güldükten sonra gülmeyi kesip Seyhan’a bakarak:
-Nas oku Felak oku kuzum falan? Sevoş kovmuş seni odasından! Akşama kadar öfkesi geçmedi. Söylenip durdu:
Seyhan bir suçlu gibi başını öne eğerek:
“Özür dilerim, kafam biraz karışıktı dünkü saçmalığım sanırım ondan oldu. Susmamı tembih etmişti, salak gibi karıştım işine” Dedi.
Cemre gülerek:
“Bak canım, herkesin bazen zorlu dönemleri olur. Önemli olan, onlarla başa çıkabilme gücünü bulmaktır. Sen güçlü bir insansın, takma kafana amaaan salla gitsin! Bazen’de saçmalayabiliriz olabilir sonuçta insanız! Arada saçmalama hakkını da kullanmak lazım” dedi.
Seyhan şaşırmıştı, Cemre’nin bu kadar samimi ve anlayışlı olmasını beklemiyordu. Bir an için duygusal bir an yaşadı, geçmişte yaşadığı zorlukların üstesinden gelmiş olmanın verdiği bir gurur hissi doldurdu içini.
Cemre ayağa kalkıp kapıya doğru giderken "Gel benimle" dedi:
Birlikte alt kata indiler. Garsonlara seslenip merdivenin altındaki boşluğa masa, masanın önüne ve arkasına birer sandalye koydurdu. Sonra Seyhan’a dönerek:
"Burası senin fal bakacağın yerin tatlım! Biliyorsun yukarıdaki odalar dolu eğer falcılardan biri giderse gidenin odasına sen geçersin. Küçük, sakin, havadar, sıkılmadan oturacağın bir oda gibi düşün burayı. İstersen hemen başlayabilirsin!"
Seyhan panikleyerek gözlerini koca koca açıp:
"Ne, şimdi mi?" diye sordu.
Cemre, Seyhan’ın paniğini anlayıp gülerek Seyhan’ın omuzuna hafifçe vurur sonra "korkma korkma gel" diye işaret ederek üst kata tekrar odaya giderler. Sandalyeye oturunca Cemre:
"Ürkmene gerek yok kız! Bugün başla derken şaka yapmıştım! Yarın sana bir kaç kıyafet getireceğim. Merak etme, açık saçık değil. Onları giyersin. Başını da renkli bir eşarpla dolayıp, takma kirpik ve makyajla süper olursun, annen gelse tanıyamaz yemin olsun!"
Seyhan endişeyle cevap verdi:
"Ben o kartları kullanmasını bilmiyorum!"
Cemre eğilip çekmecesinden küçük bir ağaç kutu çıkardı, kapağını açıp içindeki tarot kartlarını alarak masaya koydu. En alttan küçük bir kitapçık çıkartıp Seyhan’a verdi.
"Bak tatlım, sen şimdilik aşağıda gelen öğrencilere ucuz kahve falı bakacaksın. Bu süreç içinde bu kitapçıkta yazılanları iyi oku. Tarot kartlarının ne anlama geldiklerini iyice ezberle. Anlamlarını öğrendiğinde, nasıl bakılacağını öğreteceğim, tamam mı?" Diyerek tarotları ve kitapçığı ağaç kutunun içine koyup Seyhan’a verdi. Seyhan kutuyu alıp çantasına koyarken Cemre heyecanla konuşmasını sürdürdü:
"Şimdi sana bir isim lazım!" dediğinde Seyhan şaşırıp, "Neden ki, benim ismim kötü mü?" diye sordu.
Cemre gözlerini kısarak Seyhan’a bakarak cevap verdi:
"Offf Seyhan of! Burada kimsenin ismi kendi ismi değildir. Herkesin ismi çakma isimdir, anladın mı?"
Seyhan şaşırmıştı, kaşlarını kaldırarak "haaa, tamam anladım" dedi.
Cemre tavana bakarak bir süre düşündükten sonra sevinçle Seyhan’a dönüp parmağı ile onu işaret etti:
"Senin ismin Sahra olacak, nasıl ama? Güzel isim, beğendin mi?" diye sordu.
Seyhan dudak bükerek fısıltı ile “Sahra, olabilir güzel," dedi.
Cemre kollarını açıp heyecanla konuşmaya devam etti:
"Mısırlı Sahra! Yani sen Mısır’dan geldin, giyimin de ona göre olacak tatlım! Kız Sahra! Ben sana güveniyorum, sen de kendine güven!" dedikten sonra derin bir nefes alıp Seyhan’a doğru eğilerek konuşmasını sürdürdü:
"Zaten müşterilerin, kızların yaşındaki gençler olacak. Bir anne olarak o yaşlarındakilerin neler yaşadığını ya da yaşayabileceğini bilirsin. Ona göre kahvede görüyormuş gibi konuşursun. Sevoş sana ne yapman gerektiğini anlatmış. Gerisini zaten çalıştıkça çözersin. Benim istediğim, gelen müşteri seni sevip herkese tavsiye etsin, bu yeter."
Sahra, nasıl çalışacağını az çok anlamıştı, bu işi mecburen yapacaktı. Cemre kalkıp kapıyı açarak İbrahim’i çağırdı, koşarak gelen İbrahim’e çay ve su getirmesini söyleyip gelip masasına oturarak konuşmasına heyecanlı bir şekilde devam etti:
"Herkes fincana bakar, tarot açar, ama herkes fal bakamaz. Çoğu senin yapacağın gibi uydurur. Bu iş bilgi, eğitim ve his işidir. Kiminin de cinleri vardır, onlar fısıldayıp söylerler."
Sahra cin lafını duyunca gözlerini koca koca açarak Cemre’ye baktı. Cemre gülerek ‘’Korkma!’’ dedi ve devam etti:
"Emin ol burada cini olan kimse yok. Öyle söyleyen olursa da inanma! Onlar da senin gibi ekmek parasına bu işi yapıyorlar: ‘Cinim var, iyi falcıyım’ gibi egolu egolu oturup müşteriyi inandırırlar. Aslında öyle olması benimde işime geliyor, çünkü müşteri çekiyor, iyi para kazanıyoruz."
Sahra içinden, ‘’Falcılığın bile hilesi varmış, vay anasını!’’ diye geçirirken, Cemre konuşmasını sürdürdü:
"Sahi, para demişken burada herkes yüzde elliye çalışır. Yazacağın her fişe adını yazmayı unutma, iş çıkışı kazandığın fişin yarısını alıp gidersin. Öğlen yemeği, çay kahve mutfaktan alabilirsin onlar bize ait"
O sırada kapıyı tıklatan İbrahim içeri girip çayları ve suyu masaya bırakırken Cemre:
“İbrahim, öğlene ne yemek var?” diye sordu.
İbrahim:
"Kara şimşek çorbası ve ıspanak var." deyip güldü.
Cemre, İbrahim’e bir süre baktı ve kafasını sallayarak:
"Ne gülüyorsun, pişmiş kelle gibi oğlum! Onuda bulamayanlar var" dedi.
İbrahim hemen ciddileşerek arkasını dönüp odadan çıktı. Cemre, çayını yudumlarken Sahra’ya bakıp:
"Kız, paran var mı?" Diye sorunca Sahra utanarak:
"Eh işte idare edecek kadar var," dedi. Cemre, Sahra’ya bakmaya devam ederek:
"İhtiyacın vardır, tahmin edebiliyorum. Hafta sonunu beklemene gerek yok. Yarın başla. Paraya ihtiyacın olursa mutlaka haberim olsun, söyle, tamam mı? Fal bakma işini endişe etmene gerek yok, yaparsın, hatta bu işin ustası bile olursun."
Sahra utanarak olur anlamında başını salladı. Bir süre Cemre ile Sahra çay içip kış ortasında havanın ne kadar sıcak ve güneşli olduğundan konuştular. O sırada kapıyı tıklatıp, içeri başını uzatan İbrahim:
“Abla, yemek hazır,” dedi ve kapıyı kapattı.
Cemre ayağa kalkıp:
“Sen hiç Fatma Sultan’ın yemeğinden yedin mi?’’ diye sorunca Sahra, ‘’Yemedim,’’ diye cevap verdi. “Gel” diye işaret ederek mutfağa doğru gittiler. İçeri girdiklerinde Sevoş, ıspanak yemeği yiyordu. Cemre gülümseyerek, ‘’Afiyet olsun balım!’’ dedi.
Sevoş başını kaldırıp konuşacakken Sahra’yı gördü. Surat ifadesini değiştirerek konuşmadan yemeğini yemeye devam etti. Cemre ve Sahra tencereden yiyecekleri yemeği tabaklarına koyup masaya oturdular. Mutfakta sadece çatal kaşık sesleri çıkıyor, kimse konuşmuyordu h erkes yemeğini yiyordu. Fatma sessizliği bozarak Cemre’ye:
"Beğendin mi? Nasıl olmuş?" diye ıspanak yiyen Cemre’ye sordu.
Cemre, beğendiğini söyleyip teşekkür ettikten sonra peçeteyle ellerini silerek masadan kalktı. Cemre’nin kalktığını gören Sahra panikleyerek kalkmak istedi. Cemre eli ile onun kalkmamasını, yemeğini yemeye devam etmesini söyledi ve mutfaktan çıktı. Yemeğini bitiren Sevoş, masada oturmaya devam ederken Fatma Sevoş’a yaklaşıp:
‘’İstersen biraz daha alabilirsin çok yaptım,” dedi.
Sevoş, Fatma’ya bakarak:
"Doydum şükürler olsun hatta Elhamdülillah! Ellerimi açtım karşımdaki karının yemeğini bitirip sofra duası yapmasını bekliyorum!" Deyince Sahra’nın kalbi hızlı hızlı atmaya başladı:
“Eyvah, şimdi kavga çıkaracak!’’ diye düşünürken Fatma gülümseyerek:
"Ne duası? Hayırdır, bir şey mi oldu?"
Sevoş ayağa kalkıp oturmakta olan Sahra’nın yanına gelip dikilerek:
"Dün bu karı beni delirtti! Sessizce otur, öğren demişim! İnsanlık yapmışım! Ama o naptı dersin götünde kurt kaynadı duramadı! Müşterim var tam falın ortasında neredeyse ayet okuyacaktı."
Fatma, kaşlarını kaldırarak merakla “Eeeee sonra ne oldu, okudu mu?’’ diye sorunca Sevoş Fatma’ya ters ters bakarak bağırdı:
"Ay bende seni akıllı bilirdim, okudu mu diye soruyor! Yahu, izin verir miyim, burası medrese mi? Ya Rabbim, al canımı, delilerin elinde kaldım!" Dedi ve birden panikleyip eli ile kulağını çekerek dolabın tahtasına vurduktan sonra tavana bakarak ellerini dua eder gibi açarak ‘’Allah’ım az önce canımı al derken şaka yaptım ciddiye alma olurmu âmin!’’ Deyip elini yüzüne sürdükten sonra Sahra’ya sinirle bakarak:
"Sen şimdi içinden öleyim diye Âmin’ demişsindir!"
Sahra, peçeyle ağzını silerken gülümsedi.
"Allah korusun! Hiç öyle bir şey söyler miyim? Seni sevdim, iyi kalpli bir insansın. Ben aptallık ettim cahillik, acemilik neye sayarsan artık! Kusuruma bakma! Hakkını helal et. Öğreneceğim kuralları!"
Sevoş biraz yumuşar gibi oldu. Ayakta durduğu hâlde sağa sola sallanmaya başladı tam bir şey söyleyecekti ki içeri kısa boylu, kilolu, sarı dalgalı saçlı, esmer, 40’lı yaşlarda hafif ayağı aksayan, ince sesiyle şarkı söyleyen bir kadın girdi.
"Muhabbet bağına girdim bu gece!"
Sevoş, kadına ters ters bakınca kadın sesini alçaltarak:
"Açılmış gülleri derdim bu gece!"
Sevoş’un bakmaya devam ettiğini gören kadın sitemle, ‘’Müzik düşmanı!’’ dedi.
Sevoş soğuk bir ses tonuyla:
"Kargadan hiç hoşlanmam!" dedi ve bakmaya devam etti. Ortalık buz kesmiş, kimse konuşmaya cesaret edemiyordu. Çünkü daha önce Sevoş’la, Mehtabın birkaç kere kavgası olmuş bir keresinde dahada yakın temasa geçip birbirlerini saç baş yolacakken araya girip zorla birbirlerinden ayırmışlardı. Tam o sırada İbrahim gülümseyerek mutfağa girmesiyle ortamdaki gerginlik biraz olsun azalmıştı.
"Sevoş, müşterin geldi. “dediğinde
Bir anda herkes dönüp İbrahim’e baktı. İbrahim bu bakışlara anlam veremeyerek geriye doğru bir adım atarken ‘’Ne oluyor burada? Niye öyle bakıyorsunuz?’’ Diye sorunca, Fatma İbrahim’e gülümseyip ‘’yok bir şey’’ diyerek yemeği işaret edip almasını söyler.
Sevoş kapıya doğru salına salına yürüyüp, yüksek sesle:
"Aaaaay, müşterim gelmiş! Boş oturanlar düşünsün, aaaay! Demi İbo aşşkım!"
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.