UYAN, AYAĞA KALK VE BAŞLA
Birisi sizden kendisine dünyanın en kötü yemeğini yapmanızı isteseydi nasıl bir yemek yapacağınızı sanırım saatlerce düşünürdünüz, değil mi? Üstelik dünyanın en kötü yemeğini nasıl yapabileceğinize karar veremez ve pes etmeniz gerektiğine kanaat getirirdiniz.
Peki dünyanın en güzel yemeğini yapmanız istenseydi? O zaman eminim ki hemen bir plan yapıp hangi yemeği yapacağınıza karar verirdiniz.
Öyleyse kötü iyiden daha zordur tezini çürütecek bir ispat yoktur ve dolayısıyla bir ressamın en güzel resmi çizmesi, bir mühendisin en güzel binayı inşa etmesi yani herhangi birinin herhangi bir işin en güzelini yapması daha kolaydır; çünkü en güzel olanı yapabilmek için itina gerekir, sabır gerekir, kararlılık gerekir yani toplamda emek gerekir. Kötüye itina gösterilemeyeceği için sabır, kararlılık ve netice itibariyle emek söz konusu olmayacaktır.
İnsanın fıtratında iyiye odaklanmak vardır. En güzel olan, en doğru olana odaklanmak vardır. Bizi biz yapan en küçük yapı taşımız, hücrelerimizden tutun da tüm metabolizma çalışmasını en güzele odaklamıştır. Böylece kusursuz bir işleyiş sonucunda yaşam sürdürülebilir hale gelmiştir. Eğer kararlı bir şekilde en güzele odaklanmış olunmasaydı örneğin hücre içindeki golgi aygıtı bir günlüğüne işini berbat bir şekilde yapsaydı yahut karaciğerimiz "Bugün de böyle olsun." deyip bir günlüğüne dengesini bozmuş olsaydı ya çeşitli sağlık sorunlarına ya da yaşamın durmasına sebep olabilirdi.
Elbette bunlar olması gerektiği gibi olmama durumlarına birer örnektir. Peki aynı örnekleri kötü olanı yapıyor olma durumlarına yerleştirmeye çalışalım. Nasıl olabilir ki? Mesela bir hücrenin içeriğinde bulunan parçalar nasıl kötü iş yapabilir ya da karaciğer nasıl kötü iş çıkarabilir? Çalışmaması ayrı, kötü iş çıkarması ayrı iki durumdur. Çalışmayınca sağlığımız bozulur, burada cevap belliyken kötü iş çıkarma durumunda ne olacağını tahmin etmek bile sanırım mümkün olmayacaktır.
En başa dönecek olursak dünyanın en kötü yemeğini nasıl yapabileceğimiz de bilinmezlik içerisinde dünyanın en zor işi olmaya aday gibi görünüyor.
Bu tezi çürütmek için belki olasılıklar sıralanıyor olabilir ama her olasılık için soru da aynı olacaktır: "En kötüsü bu mudur?" ve her soruya yeni bir cevap eklenecek, bir türlü kesin sonuca ulaşılamayacaktır.
Görüldüğü üzere en güzelini yapmak sadece itina, sabır, kararlılık ve emek gerektirirken en kötü olanı yapmak için sonsuza dek uzanan bir sarmalda kaybolmak gerekmektedir.
Atılan her adım, yapılan her iş, verilen yahut alınan her karar, her düşünce her zaman en güzele odaklı olmalıdır. Başarıya ulaşabilmek ancak ve ancak işin en güzelini yapmaya çalışmakla mümkündür; zira belirlenen hedef sonuca götürür. Hedefi olmadan yaşamak denizin üstünde rüzgara göre hareket eden bir yelkenliyle aynı yöndedir ki bu durumda yön de belli değildir.
Bütün bunları toparlamak gerekirse insan, ilk önce başarıya inanmalıdır. Sonra yürüdüğü yola, varacağı hedefe inanmalıdır.
Rast gele yaşamak, hedefi olmamak, vazgeçmişlik, ayağa kalkmamak, yarım bırakmak veya hiç başlamamış olmak yaşam kalitesini ve hayattan alınan tadı, mutluluğu en diplere düşürür.
Bazen zirveye çıkmak için önce aşağıya düşmek de gerekebilir. Bir adım ileriye gitmek için önce iki adım geriye dönmek de gerekebilir. Hal böyleyken vazgeçmek, pes etmek ilk önce kendimize saygısızlık olacaktır. Kusursuzca işleyen hücrelerimizin emeğine saygısızlık olacaktır.
İşbu hal üzere her şeyin en güzelini yapmak için yeniden başlamalı ama önce uyanıp ayağa kalkmalıyız.
Yarın bile geç olur, bugün. Hemen şimdi...
-Mustafa ÖzTürk #mstfztrk
YORUMLAR
Anlam dolu ders niteliginde cok güzel bir paylasim olmus degerli hocam
Yüregine saglik