- 133 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
‘’Kader; say ve gayrete bağlıdır, aynı zamanda gayrete aşıktır’’
‘’Kader; say ve gayrete bağlıdır, aynı zamanda gayrete aşıktır’’
Bugün ayrı bir dille, ayrı bir konuda yazı yazma fikriyle yola çıkacağım. Yaşadığımız çağın (ZAMANIN) bir garabet çağı olduğunu ispata uğraşmaya gerek var mı? bilmiyorum. Bir garabet çağı olduğuna dair O kadar çok malzeme var ki elimizde. Hakikati inkâra kalkışmanın, akla yatkın bir yanı olmasa da inkârı besleyen parçaların en azından iddia sahiplerince akılcı yolları bulunması gerekmez mi? Birbirini yalanlayan tuhaf tenakuzun bütün iklimlerin ve zaman dilimlerinin tenakuzu olmayıp insan denen öğenin dünya alemine gönderilmesiyle, bu buluşma neticesinde yaranın durmadan sızlaması ve defalarca kanaması olsa gerek. Tarihin akışı içinde belirlenmiş zaman dilimleri, bir başka deyişle zaman odalarında insanın eğilimlerini, meyillerini gösteren, aşikâr eden, bütün yazılıp çizilenlerde absürt vaziyeti yaşıyoruz. Bu eğreti rastlaşmadan kaçmak gayesiyle, ne zaman farklı yollara sapsak, aynı hayret duygusuna iştirak eden farklı parçalarda buluyoruz kendimizi.
Evreni, on sekiz bin alemi, inşa eden gücü inkara kalkışmak, absürt, saçma bir düşünce olmaktan ziyade, kişinin kendisini yok saymasıdır. Bir başka deyişle; Dine ve yaratılışa burun büken, inkâr eden alaylı anlatımlarla kendine ve kendi cinsinden mevcudata tapınan, yaratılanla, Yaratıcıyı aynı mevkide kabul eden zekâ yoksunu, budalalık, anlayışsızlıkla hamakat ehlinin kibirli dünyasından ibarettir.
Bir ateist ile konuşuyorsun; hiçbir inanca ve tapınma ritüeline sahip olmadığını iddia etmekle asla ispat edemeyeceği boş bir ses titreşimi ile kâinatı meşgul etmiş olmaktadır. Geçenlerde yakın birisiyle bu konuyu konuştum. Konuşmamız arasında, bahçeye ilaç yaparken zehirlendiğini, doğanın kendisini öldüreceğini intikam alacağını ağzından kaçırdı. Bak sende bir şeye, doğaya inanıyorsun, doğa senin ölümünü gerçekleştirecek dedim. Biz on sekiz bin alemi kudretiyle yaratana inanıyoruz, oysa sen basit bir doğanın senden intikam alacağını iddia ediyorsun. Tabiatın boşluk kabul etmeyen ruhu, inanca evirecek bir yol muhakkak bulacaktır. Bulunan bu yol, hakikat kümesinin dışında kalmak suretiyle absürt bir inanma biçimini var edecektir.
Alemlerin rabbine inanmadığını iddia etmek, kusurlu zaviyeden hayatı okuma ve yanlış istikamette bulunma gibi ortak paydaları bulunduğu gibi, yanlışa inanmak ve doğruya inanmamak gibi boşlukların eşitliğinde de buluşurlar. Allah insanı inancın özüyle yaratmıştır. İnançsız öze insan demek mümkün değildir. Ol emriyle nüve bulan insandan ayrı düşünülemeyecek nüve ise ‘’İNANÇ’’ İnanmaktır. Diğer canlılarda bir mecburiyetle inanmamak var olsa da insan için bu söz konusu yaratılış gayesine terstir. Zira İnanmamak bu âlemin hiçbir zerresinde yoktur. Ateistler inanmıyorum derken yaratılmışın bütün ahlaki değerlerini derununa kabul ettiği hayati hudutları kime isnat ettiğini ve dahada önemlisi varlığının nerden, neden ve kimden kaynak aldığını cevaplaması gerekmez mi? Bu türlerin en kolay çıkış noktaları onlar ritüel demeleridir. Hep bu kelimeye saplanır kalırlar.
En basitinden bir insan, var olduğunu kabul ettiği andan itibaren, varlığını bir var edene bağlamak mecburiyetindedir. Peki sen nasıl bu kadar mükemmel ve donanımlısın dediğinde “Varlığım hiçbir şeye dayanmıyor, kendiliğinden oluştum”. Bu sığ cevabın tefsiri aslında çok kısa ve nettir. Kendiliğinden var olduğunu iddia eden mahlûk, aslında “Ben yokum” demektedir. Ama gözle görülebilen, hacmi olan, dokunma duyusuyla varlığı ispat edilebilen, sesi ve kokusu ile duyulabilen bir biçme sahip olduğu için “maddesel yokluk” tezi baştan çürümüş olur.
Bunca ispatla var olan bir bireyin, dolaylı olarak “Ben yokum” demesi çok anlaşılır bir şey değildir. Varlığının hiçbir güce dayanmadan kendiliğinden var olduğunu ısrar, inat ve aynı hamakatla dile getirmekten öteye geçemeyecektir. Bir ateist, kendiliğinden var olduğunu iddia ediyorsa, buna inanmıyor diyebilir miyiz? iddianın sahibi inançsız mıdır? İman ettiği herhangi bir güç yok mudur? O, gerçekten de söylediği gibi Yaratıcıya inanmıyor mudur? Buna verilecek en basit cevap şu olabilir. Doğa onu zehirleyebiliyorsa onun bütün hücrelerine de müdahale edebiliyor demektir. Demek ki o da bir güce inanıyor demektir. Bütün bunların altında yatan ise İslam’ı kabullenememekten kaynaklanıyor olabilir. Bu yanda yaratıcısına secde edemeyen ateistler. Doğaya kul köle olup ona boyun büküyorlar. Oysa yaratıcıya inanmayan bir varlık, varlığını hiçbir güçten sebep bilmeyen varlık, hiçbir şeye inanmıyor değildir. İnandığı bir güç vardır. Çünkü birkaç kalem öncesinde de söylediğim üzere, boşluk kabul etmeyen tabiat ve yaradılışın hikmeti olan “inanmak” duygusu buna müsaade etmez. Bir varlık kendiliğinden filizlendiği görüşünü dile getirdiğinde, yaratıcı güç olarak gördüğü ve tapındığı birkaç olası mahlûk vardır. Evet, çok absürt bir cümle oldu ama hataen değil, bilinçli kuruldu. Yaratıcı bir güç olarak bir yaratılmışı kabul etmek… İşte ateizmin en gerçek meali budur!
Peki, nedir bu mahlûkun iman ettiği mahlûklar? Başta kendine tapınması gelir. Yani bir nevi narsisimdir. Çünkü Allah’ı kabul etmeyen kişi bir yerden güç devşirecektir. Oda ilk etapta kendisidir. İlk sırada kişinin kendine iman etmesi hezeyanı gelir. Çünkü kâinatı var eden bir güce ve kendini yaratan İlâh’a inanmayan şahsın iman edebileceği varlıklardan ilki kendidir. Varlığını kendiliğinden oluşmuş kabul edenin kıblesi kendidir. Bir insan El-Müheymin’e yani ‘’her şeyi gözeten, her şeyi gören ve her varlığın yaptıklarından haberi olan, “kâinatın bütün işlerini gözetip yöneten, her şeyi hükmü altına alan” Allah’a iman etmiyorsa, kâinatı kendi kendini var eden ve idare eden en üstün güç olarak görüyorsa, o şahıs, kâinata iman ediyordur. Yine bilimin El-Âlim yani “ilmi en yüksek derecede olan” Allah’a inanmıyorsa, bilime, akla ya da akıllı ve ilim sahibi şahıslara iman etmiş demektir. Bütün bu irdeleme incelemeden sonra insanın inanmaması ve ibadet etmemesi mümkün değildir. Zira on sekiz bin alemi mükemmel yaratıp, Bilinmesine aşikâr olmasına vesile olacak insanın ve kâinatın Sahibi, inançsız ve ibadetsiz bir zerre var etmemiştir.
Hal böyleyken aklı cücelerin sapkın düşünceleri kendilerini inanmaktan ayırmaları başka yerlere koymaları mesuliyetlerini kurtarmaz. Ama iman, akılla birlikte yerine getirilmesi gereken bir muhabbet çağlayanı olmakla, yaratılmışın sorumluluk alanına dâhildir. Ben biliyorum ki bu tür insanlar kendilerine yardım edecek bir güç arayışı içinde evrilip, çevrilip gitmektedirler. Zira ‘’Kader say, gayrete bağlıdır ve gayrete aşıktır’’. Ateistler narsistler, komünistler isteseler de istemeseler de bu gerçekle bir gün karşılaşacaklardır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.