İHMAL Mİ YOKSA İHLAL Mİ ETTİK?
Karşımızdaki herhangi bir şey ya da herhangi bir kimseye şekil vermeye çalışırız, öyle değil mi?
Örneğin bir ağaç kütüğüne şekil verip onu bir masa haline getirmek isteriz ve bunu yaptığımızda marangoz oluruz.
Kumaşa şekil verip onu bir giysi haline getirdiğimizde terzi oluruz.
Peki insana nasıl şekil verilir ki? Ya da çemberi genişletelim; bir tohuma, çekirdeğe, yumurtaya nasıl şekil verebiliriz?
Odunu yonttuk, kumaşı kesip biçtik yani müdahale hep dışarıdan gerçekleştirildi ve istediğimizi elde edebildik. Oysa bir tohum, bir çekirdek, bir yumurta hasılı bir insan dışarıdan müdahale ile nasıl istediğimiz gibi olsun? Bu mümkün değildir. O halde müdahale içeriden olmalıdır. Dışarıdan yapılan girişimler baskı, zorlama ve sonuç itibariyle de kırılmaya yol açar. Şekillendirmek isterken tamamen kaybederiz.
Özellikle ergenlik dönemindeki çocuklarımıza karşı bu bilinçle yaklaşmalıyız.
Peki içeriden müdahale nasıl olacak? Elbette sevgiyle, şefkatle ki şefkat sevginin bir türevidir; hiçbir menfaat unsuru içermeyenidir.
Kıyaslamadan, dışlamadan, baskı uygulamadan, ezmeden, zorlamadan ve bağrına basarak örneğin toprağın çekirdeği bağrına bastığı gibi... Ki o çekirdeğin içindeki koca çınarı açığa çıkarır toprak...
Öyleyse bizler de özellikle ergenlik dönemindeki çocuklarımıza karşı toprak gibi şefkatli olmalıyız ve onların içindeki bilgeyi, dehayı, başarıyı ortaya çıkarmalıyız.
Onların başarısızlığını başkalarının başarısı ile kıyaslamamalıyız. Hataları sebebiyle dışlamamalıyız. İstediğimiz gibi olmaları için baskı uygulamamalıyız. Şiddet uygulayıp ezmemeliyiz yahut zorlamamalıyız.
Birçok ebeveynin dert yandığı konuların başında ergen çocuk yönetimi gelmektedir. Netice alabilmek için ise ilkel yöntemlerle yani eskiden öyleydi, böyleydi gibi başlayan cümleler kurarak, kendi çocukluk dönemimizle kıyaslayarak uyguladığımız planları çocuklarımız üzerinde uygulamaya çalışırız. Ya sonra? Netice baki olabiliyor mu bari? Elbette koskoca bir hayır; çünkü çocuklarımız bizim çocukluk dönemimizin çocukları değiller hatta olmak zorunda da değiller ve hatta bizim dönemimizde uygulanan yöntemlerin doğru olduğunu kim söyledi? Eğer doğru olsaydı günümüz dünyasında bunca şiddet, bunca acı, bunca dengesizlikler yaşanır mıydı? Demek ki bize uygulananlar olması gerekenler değilmiş. Öyleyse bizler olması gerekeni yapmalıyız; çocuklarımıza dışarıdan müdahaleler değil içeriden müdahaleler uygulamalıyız yani sevgimizi koşulsuz ve şartsız bir şekilde onlara hissettirmeliyiz. Onları dinlemeliyiz hem de can kulağıyla ve onları anlamalıyız. Kendi penceremizi dikte etmeyi bırakıp onların penceresinden bakmalıyız hayata. İşte burada empati devreye giriyor. Çocuklarımıza empati ile yaklaşmalıyız. Onlarda bizde bulamadıkları bir boşluk oluşturmamalıyız.
Gerekirse bize sitem etsinler, kızsınlar, bağırsınlar. Bırakın öf desinler... Deşarj olmalarına izin vermeliyiz. "Sen babana karşı nasıl konuşursun?", "Annene karşı nasıl konuşursun?" gibi cümleler kurmak yerine, onları iyice anlamak için çaba harcamalıyız ve gerekirse çocuklarımızdan özür dileyecek kadar erdemli olmalıyız. Hem böylece onlara özür dilemeyi de öğretmiş olmaz mıyız?
Yazımın başında belirttiğim üzere nasıl ağaca şekil veren biri marangoz oluyorsa, nasıl kumaşa şekil veren biri terzi oluyorsa işte çocuklarına şekil veren bir adam baba, kadın da anne olur. Çocuklarımıza sorumluluk yüklemek yerine sorumluluğu ilk önce ebeveyn olarak kendimize yüklemeliyiz.
Bilinçli toplumun oluşması bilinçli bireylere bağlıdır. Bu bilincin temeli de hiç kuşkusuz sevgi ile atılır. Şiddet, kesinlikle bir başlangıç hatta bir sonuç olmamalıdır.
Unutulmamalıdır ki bir çekirdekten bir ağaç, bir ağaçtan da binlerce meyve ortaya çıkar.
-Mustafa ÖzTürk #mstfztrk