- 186 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Milli İsraf Takımı ve Masrafı
Gösterişi, şaşayı, şatafatı, yüksekten atmayı, halktan toplanan vergileri yerinde kullanmayarak; „itibardan tasarruf olmaz“ propaganda ve demogojiyle şişirilen kof ve yoksul milliyetçi ırkçılık Türkiye gibi ülkelerde devletin yaratmış olduğu toplumsal bir hastalıktır. Algı operasyonlarıyla, 67 televizyon kanalıyla, ellinin üzerinde gazete, binlerce dini dergi, mecmua, cami aperlolarından günde beş vakit bağırmalarla binlerce yıldır halkın başına bela olmuş bir sistemin devamına katkı sağlamaktan başka bir şey değildir „milli takımlar“ da.
Dün Almanya sokakları cehennem gibiydi, burada yaşayıp oranın bayrağını ırkçı bir şekilde sallayarak şehirlerde kaos yaratan „bu insanlar burada ne geziyor, niye böyle avazları çıktığı kadar bağırıyorlar, artan yoksulluğa, ücretli köleliğe karşı bir mayıslarda, neden sokaklara dökülmüyorlar, neden işsizliğe, yoksulluğa artan kiralara, ev sorununun toplumda işsizlik ve yoksulluk kadar önemli olduğu konusunda neden duyarsızlar?“ gibi binlerce soruyor sordum kendi kendime ve üzüldüm. Alman Devleti‘nden aldıkları sosyal yardımlarla yaşayanlar, çocuk parası alanlar, kira yardımı alanlar, ellerinden gelse Almanya’yı „gavur devleti“ diye soyup soğana çevirmek isteyenlerin hepsi tüm ırkçı ve faşist yanlarıyla, araba klaksonlarından gelen o tiz gürültü sesleri, şımarıklığın en bouzuk daniskasını oynayan, öğrenmek için kılını kıpırdatmayan milyonlarca salak parazit gibi çalışanların başına bela olmaya devam ediyor maalesef. Bu esef verici durum tabi ki duyarlı insanları rahatsız ettiği gibi etmeye de devam edecektir.
Bir de burada yaşayıp tüm sosyal haklardan yararlanan ve eğer çifte vatandaşsa burada „sol partilere oy veren“ ve Türkiye de ise sağcı, ırkçı, şovenist ve faşist partileri seçenler geçen seçimde yüzde 64’ü geçmişti. Bunu nasıl izah edebelirim diye bir soru aklıma gelmedi değil elbette ve cevabı ise şu tespit olacaktır: Oportonist, riyakar, sahtekar, durumu sürekli lehine kullanan, şovenist ve ırkçı hastalıklardan oluşan faşistler olarak tanımlamak mantığa en uygun olanıdır.
Bir de ülkede açlık sınırı 30 bin ytl gibi bir meblaya ulaşmasına rağmen, 613 kişiyle ve milyonlarca lirayı €uro gibi bir değere çevirerek kendi ırkçılılarını nası yoksullardan aldıkları vergilerle ödeyeceklerini düşünmeden „itibardan tassaruf olmaz“ felsefesiyle hareket ettiklerini önemsememek aklı başında ve normal düşünen birisi için gerçekten çok vahim olsa gerek. Bu kadar insanın gidiş geliş ücretleri, otel masrafları, yeme içmeleri, beğendikleri her şeyi almak için harcadıkları paralar, Mehmet amcanın, Yusuf dayının, Fatma ablamın, Münnever ve Mübeccel ablaların emekliliklerinden kesilerek verilen hava paralarıdır. Bu yüzden bu milli takım değil, milli hırsızlığa, „benim memurum işini bilir (Turgut Özal hırsızı) “ mantığına hizmet etmekten başka bir şey değildir. Buna örnek olarak şu tespitleri yapabilirz. İngitere gibi bir ülke sadece milli takım ekibiyle gelmiş, İsviçre, Dünya’nın en zengin ülkelerinden birisi ve 14 kişiyle Almanya’ya gelmiş. Fransa gibi sömürgeci bir ülke ekibinde sadece 27 kişi var. İspanya 40 ekibine 40 refekatçi eşlik etmesine rağmen, Türkiye gibi enflasyonun yüzde yüzlere vurduğu bir ülke personel sayısı ise 613 kişiden oluşmaktadır. Durumun vahametini siz bir insan olarak değerlendirin ve ona göre bir masraf tespit edin ve bunun vergi verenlere yükünü bir zahmet hesaplayın.
Ey halkı sömüren asalak ve parazitler; o yediğiniz haram lokmalar zehir zıkkım olsun, kanserlerin en onulmazı, sadece size değil yedi sülalenizi kökünden kurutsun. Umarım hepiniz kanserden acı çeke çeke geberirsiniz. Tek temennim bu artık, sadece lanetliyorum ve kendime kızıyorum: Biz ezilenler neden kollektif bir beraberlik yaratamıyoruz? Sorusuyla incinerek uzanıyorum koltuğa. Hüzünle boylu boyuna.
Kahrolsun ırkçılık!
Kahrolsun faşizmin 58 türü!
Kahrolsun sömürü!
Kahrolsun emperyalizm!
Kahrolsun kompradorlar!
Kahrolsun emperyalizm!
Kahrolsun derebeyi ve yobaz kafalı beyinler!
Halkı asıl günlük sorunlarından uzaklaştırarak Franko’nun üç türlü propogandasını uygulayıp kendi sömürü sistemlerini maçlarla, festivallerle, tv de cacık programlarla, sorunların sistemsel olduğu gerçeğinden saptırtılarak, sorunları kişiselleştirip insanları sınıflara bölmek ve bunu yaparkende „kendi suçu, niye öyle yapmış, ondan zaten bir şey olmaz, her koyun kendi bacağından asılır, adam değil gibi binlerce cümleyi arka arkaya dizsek bile sorunun bir tek kaynağı vardır o da devletin yarattığı sistemsel sorun. Bütün sorunların kökeninde devlet denen örgütlenmiş „kamu mafyası“ (bu benim devlet betimim) gerçeğinden başka bir şey değildir. Vergimi alan devlet olduğuna göre, sorunu çözen de devlet olmalıdır. Ama Türkiye gibi ülkeler bunu yapmak istemez.
Umarm Portekiz beş sıfırla sizi geldiniğinz yere gönderir ve böylece Almanya sokakları korna ve klakson sesleriyle inlemez ve sizlerin o ırkçı faşıst, şovensist, 60 yıldır burada yaşamanıza rağmen kendinizi bu toplumdan soyutlamanız, ama iş paraya gelince her türlü taklayı atan, yağcı,yalakacı, terbiyesiz, utanmaz, arsızlığın ve saygısızlığın her türlüsünü başkalarına layık gördüğünüz o kirli ruhunuz biraz olsun törpülenir.
Yaşasın yeryüzü halklarının özgürlük, eşitlik ve kardeşlik mücadelesi.
Sosyolog Hasan Hüseyin Arslan - Frankfurt am Main, den 19.06.2024
YORUMLAR
"Yaşasın yeryüzü halklarının özgürlük, eşitlik ve kardeşlik mücadelesi." sloganı atıp, içinde kin nefret ce Türk düşmanlığı fışkıran iğrenç yazınız nasıl bir çelişki içinde olduğunuzun kanıtı.
Türk milliyetçilerine ırkçı gözüyle bakan ümmetçi zihniyetle sizin aranızda soğan zarı kadar fark yok.
Her fırsatta bu ülkeyi söğüşleyen bu Türk düşmanı iktidarın beslediği TFF'nin hırsızlarının yaptığı utanmazlıktan Türk milletine giydirme konusu devşiren sen ve senin gibilere daha ağır bir yorum yakışır ama seni adam yerine koyup beni cezalandırırlar.
İnşallah Portekiz'e ve sana çakarız...
Hasan Hüseyin Arslan
Hasan Hüseyin Arslan
Hasan Hüseyin Arslan
Yüz Türkiye olsa, elinizden de gelse
yüzünü de zincire vurur, yüz kere satarsınız..."
Nazım Hikmet RAN