- 230 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Deryadan damlalar
DERYADAN DAMLALAR
Dünyaya neden geldik, dünyadan neden gidiyoruz? Bu tanrının sırrı olmalı... Ancak ben bu dünyaya keşfe çıkmış bir yolcu olduğumu düşünüyorum. Vaktimin kısıtlı olduğu gerçeğini göz önünde bulundurup, yaşamın tüm güzelliklerini, envai çeşitli renklerini tavaf etmeliyim. Her güzelliğin engebeli, handikap bir yol aşımı vardır; tıpkı benim zorlu yaşamım gibi...
Özel insan (Engelli) olmanın dez avantajları muhakkak çok fazladır. Ancak söz konusu başarı olunca, engel kavramı kendi kendisini eritir; çünkü engel bedende değil beyindedir. Olanaklar doğrultusunda aşılamayacak engel yoktur. Sağlıklı bir beyin bedensel tüm engelleri aşabilir fakat bedensel engeller ------hiç bir zihinsel engelli aşamaz.
Kutuplaşmalar ve kavramlarla ayrıştırıp ötekileştirdiğimiz insanları anlamaya çalışmak, hayatın içine almak yerine, onları yok saymak, dışlamak daha kolayımıza geliyor. Oysa var olan hiçbir şeyi yok sayma lüksümüz olmaz; fiziksel farklılıklarımız bizim tercihimiz değildir. Acilen bu özelliklerimizden ötürü oluşabilecek komplekslerimizden mümkün mertebe uzak duymalıyız. Soyunup arınmalıyız.
Tabularını yıkmış özel insan olmak!
Nedir tapularını yıkmak? Tüm engellere rağmen, yapamaz denileni yapmaktır. Çevre, aile, toplum etkenlerine boyun eğmeden, başkalarının dayatmalarına aldırış etmeden, kim ne der etkisi altında kalmadan, yapmayı istediği her şeyi kendi iradesiyle gerçekleştirmektir tabularını yıkmak.
Yıllar öncesinden tabularını yıkmış, korkularını aşmış, tek başına başarı elde etmeye yol almış bir model arayan fotoğrafçı, Jessica ile tanıştım. Jessica, önce beni tanıyanlara ulaşır. Özel insan (engelli) olupta tabularını yıkmış birinin kendisine model aradığını belirtir. Model olarak beni önerenler, konuyu bana aktardıklarında, "muazzam bir proje diyerek" hemen kabul ettim.
Özel insandan (engelliden) hiç model olur mu? Neyine güvenip model olsun ki; sanki doksan altmış doksan vücut ölçülerine mi sahip de modelliğe soyunsun! Bu gibi ön yargılarla karşılaşmak olası bir durumdu tabii... Ancak kişinin kendisine olan özgüveni tamsa ve gerekli olanaklara da sahipse; yapamayacağı, başaramayacağı hiçbir şey yoktur. Oysa ben ne zaman hayallerime bir adım yaklaşacak olsam, hep dış etkenlerin engeline takıldım. Sanki aşmaya çalıştığım kendi bedenimdeki engeller değildi de başkalarının önüme koyduğu engellerdi. Yani tabulardı.
İstanbul’un en gözde ve vaz geçilmezlerinden olan; Kız kulesi, Pierre ------Loti, Ayasofya Camii, Yeşilköy tarihi sokakları, Deniz ortasında kayıkta çekilen resimlerle bir ilki gerçekleştirmiş bulundum. Tabii bütün bunları yapmak çok da kolay olmadı. Çekimler gerçekleştirilirken, risklerini de göze almak durumunda kalıyorsunuz. Büyülü bir rüyanın içerisine düşmek için dikenli yolları kat etmelisiniz. Ölüm korkusunu ancak ve ancak ölümü göze alarak aşabiliyorsunuz. Korku özgürlüğün önünde duran bir zincirdir.
Pierre Loti’de çekim sırasında yokuş aşağıya düşmem an meselesiydi.
Deniz ortasında kayıkla beraber rüzgârın etkisiyle devrilmem olasıydı. Tarihi sokaklarda dik rampalardan aşağıya inmek, uçurumdan yuvarlanmak kadar ürkütücüydü.
Ölümü göze almayan bir insan cesur olamaz. Cesur olmayan bir insan özgürleşmez. Özgürleşemeyen bir insan tutsak yaşamaya mahkum olur. Mahkûmiyet zincirlerinizi kırmanın en etkili yolu tapularımızı yıkmaktır. Cesur olmasanız, Esir olursunuz. Esaretinizden kurtuluş yoludur, tabularınızı yıkmak.
Tam da bu noktada, Erdal Çakıcıoğlu hocamızın DUVAR başlıklı yazısından bir bölüm sunmak isterim;
“Kendisi olamayan insan mutlu olabilir mi hiç? İşte, hiç tanımadığımız “el âlem” korkusuyla kendimize ördüğümüz duvarlar, bizi bu duruma getirdi... Bu duruma geldik ama “özgürleşme” umudumuzu da hiç yitirmedik. Öyleyse o umudu gerçekleştirmenin zamanıdır. “El âlem”in üzerine kocaman bir çizgi çekme, onların yerine dostlarımızın, bizi sevenlerin yargısına değer verme zamanıdır. Bizi diğer canlılardan ayıran “insanca” değerlere sarılma zamanıdır. Özgürleşme, etkin olma zamanıdır. Haydi, duvarlarımızı yıkmaya... Haydi, kendimiz olmaya!"
Başkaları "ne der" kaygısıyla yaşayan hiç kimsenin kendisi için yaşayacağı bir hayatı olmaz. Üzerimizde algı operasyonu oluşturmak isteyen kim olursa olsun mümkün mertebe ret edip, hayatlarımızdan uzaklaştırmalıyız. Faili meçhul gülüşlerimiz, tutsak sevgimiz, sürgün aşklarımız, yasaklı dilimizle kırdığımız her zincir, özgürlüğe kavuşturuyor bizi/hepimizi... Tabularını yıkmamış insan, özgürleşememiş bir tutsaktır.
Tabuları yıkılmamış bir ülke, bir toplum ve insan özgürleşemez!
Önümüzde dursa da taş duvarlar, tuzaklı barikatlar, içimizde büyür bir o kadar umutlar...
İnadına eşkıya gülüşler, inadına zuladan mutluluklar, inadına derin dehlizlerde umut biriktirip, yaşamın yanağından öpeceğiz. Yıkacağız tüm tabuları, kelebeklerin kozalaktan çıktığı gibi özgürleşeceğiz... Özgür olmadığım hiç bir dünyaya ait değilim.
İletişim: [email protected]
Derya Avşar