ANNELER VE EVLATLARI
Kalplerdeki kırgınlıklar bir gün geçer.Ama insan taş kalpli olursa...
Bir taraftan yılların verdiği yorgunluk, bir taraftan yaşamdan beklediği güzelliklere sahip olamamak Pakize Hanımı yıpratmıştı.Yorgunluğun her türlüsünü tatmış ,beşi kız sekiz evlat yetiştirmişti eşine omuz vererek.Kızlar ’’el harcı ’’ derdi. Bel bağlanacaksa erkek evlada bağlanmalı.Kızların beşini de ondört, onbeş onaltı, onyedi ve onsekizli yaşlarında evlendirmişti sevip sevmediklerine bakmaksızın.
Tek parolası vardı.’’Bir it bir deriyi sürür.’’Tencere yuvarlanıp kapağını bulasıya kadar zaman çok çabuk ilerler ve kızlar evde kalırdı.O nedenle de ilk taliplerine hemen verdi ve evlendirdi kızlarını.Kızlardan bir beklentisi yoktu anne ve baba olarak ikisinin de.Ne de olsa el harcıydılar.Hatta bayramdan bayrama ziyarete gelmeleri yeterliydi kendileri için.Bayramın birinde gelince diğerine baba evine gelmelerine gerek de yoktu hatta..
Gel zaman , git zaman kızlarından on sekiz,oğullarından da sekiz torun olmuştu.Kızlarından ikisi kendi yaşam yerlne yakın yerde ikamet ediyorlardı.Büyük kızın üç çocuğu, diğerinin de beş çocuğu vardı.Ama kendi gözlerinde kız çocukları ve onlardan olma torunları oğullarına ve oğullarından olma torunlarına eş değerde olamazdı.Zira kalbinin dört odacığında da onlar vardı ve yürekleri onlar için vuruyordu.
Ortanca oğlundan olan torun Cihangir tıp fakültesinden mezun oluyordu.Aileden ilk defa biri çiçeği burnunda bir doktor olmuştu.Kızından torunu olan zayıf ve çelimsiz torunu ise on dört yıldır çalıştığı kurumda yöneticilik kazanmış ve uzun bir mesleki eğitime başlamıştı.
Doktor Gökberk yeni görevine başlamıştı.Anne-baba gibi sevincinden havalara uçan bir de dede ve nine vardı.Kızından olan torunun başarısı gözlerinin önünde cereyan etse de zerre kadar önemi yoktu.
İlçeden iki yıllığına Ankara’ya taşınan Zübeyde elindeki tüm imkânları kariyeri için seferber ediyordu.Azimli çalışması semeresini verecekti.Hayalleri vardı.Hayallerini gerçekleştirmek için tek tabanca ilerliyordu.Takdire ve teşekküre de ehemmiyet vermiyordu.Gerçek olan şey azim ve çalışmaktı.
Zübeyde semineri başarı ile bitirip çalıştığı yere dönmüştü.Atamasını bekliyordu.Bu arada veda ziyaretlerine başlamış arkadaşlarıyla zaman zaman bir araya geliyor ve sohbet ediyordu.Arkadaşlarından
Ali Bey;
-Duyduk doktor olmuşsun der.Bu nasıl oldu?.
Zübeyde şasırmıştır.
-Nerden duydunuz?..Diye sorar.
Ali Bey;
-Anneannen söyledi der.
Zübeyde durumu anlamıştır.Söylenilenin bir yanlış anlaşılmadan ibaret olduğunu söyler.
Ali Bey Anneanne’ye ’’torunun nerelerde? ’ olduğunu sorar Anneanneye.Anneanne torun olarak doktor olan Cihangir’i aklından çıkaramadığı için Zübeyde’nin başarısını her zaman olduğu gibi göz ardı etmişti.
-Sen onu nedesin O, doktor oldu der.Ali Bey de bu cevaba şaşırmıştı doğal olarak..
Kız çocuk-erkek çocuk ayrıcalığı her dönemde yerini bir şekilde korur.Zihinlerdeki fikirle sabit kaldığı sürece.