- 291 Okunma
- 0 Yorum
- 4 Beğeni
ESKİCİ AMCA
Bu öyküde sizlere çok fakir kimsesiz bir amcanın yaşamından söz edeceğim. Ahmet amcanın ailesi trafik kazasında vefat ettikten sonra kendini üzüntüden sokaklara atar. Zaten evi geçindiren tek oğlu Zafer olduğundan, o da ölünce ev sahibi evden çıkmasını ister. Ahmet amca çaresiz çıkmak zorunda kalınca da sokaklarda yatıp kalkmaya başlar. Bu durum onu her geçen gün derinden üzse de çaresizdi. Ahmet amca köprünün altında yatıyordu. Bir gün köprü altında yatan Ahmet amca uyurken havanın buz gibi olmasından dolayı titreyerek uyanır. O sırada bir kadını çöp tenekesinin yanına, eski kırık bir pazar arabası bıraktığını görür. Ahmet amcanın aklına bir fikir gelir. Kalkarak Pazar arabasını alır ve elinden geldiğince onu tamir eder. Tekerleri sağlam olan Pazar arabasıyla kendine, eskicilik yapmak üzere iş kurmayı planlar. Ahmet amca Pazar arabasını alır ve yola koyulur. Önce biraz evlerin önünde çöpe atılan hurdaları toplar, ardından onları hurda alan yerlere satar ve ekmek parasını çıkartır. Eskici Ahmet amca dilenip muhtaç olmaktansa bu şekilde çalışmayı kendisine görev edinir. Ve bir gün yine hurda toplamaya çıkar, o sokak senin bu sokak benim dolaşır. Yorulan Ahmet amca bir kaldırıma oturarak dinlenir. Bir süre dinlendikten sonra tekrar yola koyulan eskici Ahmet amca gördüğü bir çöp bidonuna yaklaşır, işine yarayacak bir şeylerin olup olmadığına bakar, tamda o sırada bez bir kese gözüne çarpar. Kesenin içerisini açtığında içinden on adet altın bilezik çıkar. Eskici Ahmet amca altın bilezikleri bulur, bu bilezikler onun hayatını kurtarmaktır fakat o bunu kendine yakıştıramaz. Altınları alarak karakola gider ve altınları çöpün içinde bez bir kesede atılmış olduğunu söyler. Polisler altınların bulunduğu yere eskici Ahmet amcayla birlikte giderek tutanak tutarlar. Evi temizlerken eski kıyafetlerin cebine koyduğunu unutarak, çöpe atan Hayriye Hanım altınların olmadığını fark edince, gidip son bir ümit attıkları eşyalara bakmak ister. Ama ne yazık ki çöpçüler çöpü alıp götürmüşler. Hayriye Hanım karakola gider ve durumu anlatır. O sırada tutanağı tutan polis memuru; “altınlarınız bizde, bize onu eskici Ahmet amca iki gün evvel getirip teslim etti “der. Hayriye Hanım çok sevinir, bu zamanda böyle insanlarında hala var olduğunu bilmek güzeldi. Hayriye Hanım polis memurlarına eskici Ahmet amcayı nerede bulacağını sorar. Ahmet amcanın az ilerde köprü altında yaşadığını söyleyince Hayriye Hanım üzülür. Böyle bir insanın nasıl o hallerde olabileceğine şaşırırken, köprünün altına doğru yürüyerek gider ve bakar orada mı acaba diye. Genç bir çocuğun köprü altında oturduğunu görüce sorar çocuğa; “yavrum burada eskici Ahmet amca diye birisi varmış, o nerede?” der. Genç çocuk; “evet efendim tanıyorum, hatta bakın arkanızda şu an geliyor” der. Arkasını döner ve eskici Ahmet amcaya; “merhaba ben Hayriye, teşekkür etmek adına geldim buraya, başkası olsaydı bu altınları asla geri vermezdi ama siz vermişsiniz” der. Eskici Ahmet amcanın yüzü kızararak; “Hayriye Hanım ben bugüne kadar asla haram para yemedim, bundan sonra da asla ama asla haram yemem” deyince, Hayriye Hanım Eskici amcaya bir teklifte bulunur. Bir bahçıvana ihtiyacının olduğunu hatta konakta kalacak yerinin de olacağını söyleyince; Eskici Ahmet amca sevinerek Hayriye Hanım’ın teklifini kabul eder. Hayriye Hanım Ahmet amcayı alarak ilk önce kıyafet mağazasına götürerek üzerine birkaç kıyafet alır. Ardından da Ahmet amcayı konağa götürerek kâhyanın onu etrafı gezdirmesini rica eder. Kahyaları Musa Bey ile etrafı gezip öğrendikten sonra Ahmet amcaya kalacağı yeri de gösterir. Ahmet amca güzelce bir duş alır ve yeni bahçıvan kıyafetlerini giyerek işe hazır olduğunu söyler. Hayriye Hanım şaşırır ve sevinir. Ahmet amcanın eline yüzüne nur gelmişti. Hayriye Hanım bu arada işe yarın başlayacağını söyler. Bugün sadece istirahat etmesini ister. Ahmet amca sevincinden yerinde duramaz ve eline alır bahçe makasını ve bahçeye giderek, etraftaki ağaçların, çiçeklerin bakımını yapar. Öyle güzel yapmış ki bahçeyi, konakta düğün yeri gibi olmuş etraf ve gelen geçen imrenmiş. Bunu gören Hayriye Hanım ise Ahmet Bey’i aşkla izlemiş. Sanki hayata yeniden doğmuş gibi Ahmet Bey konağın bahçesinin yarısını bitirmişti. Hayriye Hanım seslenir; “Ahmet Bey artık yemek vakti geldi, bahçede çardakta yemek yiyeceğiz” der. Ahmet Bey şaşırır hep birlikte yemek yiyecek olmaları güzel olur ama evin Hanımının da çalışanlarla yemek yiyecek olması guru vericidir. Ahmet Bey yemeğe oturur, hep birlikte güle söyleye çardakta yemek yerler. Bir ara göz göze gelen Hayriye Hanım ile Ahmet Bey aynı anda güzel bir hissiyata kapılırlar. Hayriye hanım tatlı tatlı Ahmet Bey’e gülümseyip yanakları kızarır. Hayriye Hanım yemek masasından müsaade isteyerek odasına çıkar. Ahmet Bey de müsaade ister ve odasına geçer. Ahmet Bey yatağına uzanarak “Hayriye Hanım acaba benim ondan hoşlandığımı mı hissettiği için mi, yemekten kalktı gitti” der. Odasının camından çardağa baktığında Hayriye Hanım, Ahmet Bey’in de orada olmadığını fark eder. Oda aynı düşüncelere dalar. “Ahmet Bey acaba ondan hoşlandığımı anladığı için mi yemeği yarıda bırakıp, kalktı ki acaba” der. Hayriye Hanım günlüğüne bu duygularını yazar ve yatıp uyur. Sabah olunca konağın balkonunda kahvesini yudumlayan Hayriye Hanım kâhyaya Ahmet Bey’in nerede olduğu sorar. Kâhyada arka tarafta yarım kalan ağaçların kesimiyle ilgilendiğini söyler. Hayriye Hanım bahçeye iner ve Ahmet Bey’in yanına gider. Ahmet Bey, Hayriye Hanım’ın ona doğru geldiğini fark edince, kafasını yere eğer ve işine devam eder. Gül ağaçlarını budayan Ahmet Bey’in yanına gelen Hayriye Hanım; “kolay gelsin Ahmet Bey, nasılsınız, işinize alışabildiniz mi?” diye sorar. Ahmet Bey de “Tabi alıştım Hayriye Hanım size ne kadar teşekkür etsem azdır” deyince, Hayriye Hanım; “O nasıl söz öyle, iyi ki de altınlarımı yanlışlıkla çöpe atmışım, yoksa sizi nasıl tanıyacaktım” der. Ahmet Bey ise utanarak, gülümser ve elindeki gülü uzatır. Hayriye Hanım’ın da yanakları kızarır ve heyecanla gülü alıp teşekkür eder. İkisi de anlar ki duyguları karşılıklı idi. Hayriye Hanım gözlerine bakarak; “Ahmet Bey siz benim iyi kim oldunuz, benim de kimsem yoktu ve bu köşkte ailem öldükten sonra, yalnız başıma burada çok sıkılıyordum. Şimdi ise sizi tanıdıktan sonra kendimi hiç yalnız hissetmedim” der. Ahmet Bey; “Bende inanın bana ailemi trafik kazasın da kaybettim. Sonra da ev sahibi beni evden çıkartınca sokaklarda kaldım, evi de geçindiren oğlum idi” der. Hayriye hanım bu hayat hikayesine çok üzülür. Ahmet Bey’in gözlerine bakarak; “Benimle evlenmeyi düşünür müsünüz?” diye sorar. Ahmet Bey’in heyecandan elleri titreyerek cevap verir; “Evet be Hayriye Hanım evet! İyi günde de kötü günde de birlikte bir ömrümüz olsun sevgiyle saygı ve sadakatle” der. Hayriye Hanım yıllar sonra bir aile, bir yuva kurma ümidindeydi. Sonunda mutluluk ummadığı anda kapısını çalmıştı. Ahmet Bey o kadar da dürüst, temiz kalpliydi. Haberi konak çalışanlarıyla paylaşan Hayriye Hanım, “her kez bu düğüne davetlidir” der. Herkes öyle mutlu olur ki bu habere yüzlerini tebessüm alır herkesin. Davetiyeler hazırlanarak dağıtılır eş dosta ve düğün günü gelir. Hayriye Hanım ile Ahmet Bey öylesine mutlularmış ki, ikisi de mutluluktan neredeyse uçacak gibilermiş. Konuklar yerini alır ve eğlence başlar. Gece boyunca eğlence sürerken, nikah memuru gelir ve o mutlu anın sorusunu yönelterek, nikahlarını kıyar. Onlar mutluluklarına adım atarlarken bizde hikayemizin sonuna gelmiş olduk. Buda şunu işaret eder ki, yaptığınız iyilik ve dürüstlük karşınıza bir gün illaki çıkar.
15
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.