Ağızdan Çıkan Her Söz Duadır
Aydın insanlarımız, sokaklarda yaşayıp bıkıp usanmadan doğruyu anlatmalılar diyorum. Ahlaki faziletlerimiz, kültürel değerlerimiz öylesi alaşağı oldu ki son günlerde. Herkes vicdanına sormalı ki “Karşılıksız hiçbir şey istemeden/çıkar ummadan ben bu topluma ve kendime ne verdim yaşadığım süreç içinde. Bıkıp usanmadan hep başkalarını mı eleştirdim yoksa?” Her arkadaşımdan olumsuz şikâyetler duyuyorum. Laf geliyor çatıyor siyasilere, siyasilerin yanlış kişiliklerine veya davranışlarına dayandırılıyor bu ahlaki çöküntü. Toplum kaynıyor gerçekten. İçinde azıcık kaygı bulunan aydınlar, veryansın ediyor doğal olarak.
Her kişi toplum aynasından yansıyan ışıksa, kendimizden çıkıp parlayan ışıktaki kirleri temizlemeliyiz ilk önce. Karanlık bile kirlendi. Eğer kara renk varsa, ona beyazı karıştırarak birçok renk elde edilebilir. Ama yok… Oh ya, yine olumsuzluk uçurumuna düştüm. Başım dönüyor boşlukta. Hayır, pozitif olmalıyım. Tutunmalıyım düşerken kurtulmak, hayatta kalmak için ahlakın güzelliğine. Saffet sen değiş, kendini değiştir ilk önce ne olur… Örnek ol, konuştuğunda samimiyetini anlasınlar… Benimde bu yaşayıştan herkes gibi memnun olmadığım aşikâr.
Farkına vardım ki, son günlerde belediye otobüslerine binmiyorum. Kızılay’a gitmiyorum. İş servisine biniyor, servisten iniyorum. Evimde alış veriş ihtiyaçlarım olmazsa, koşarak eve dönüyorum. Hatta evimde televizyonu açıp da haber seyretmek içimden gelmiyor. Niçin mi? Her yerde olumsuz görüntüler var, hayalin içinde bile. Ben böyle mutlu değilim. Benim gibi hissediyor çoğunlukta ama değişen bir şey yok. Yine de böyle yaşamak kader olmamalı…
Geçenlerde sokakta giderken, daha bıyıkları yeni terlemiş çocuklar gördüm. Akşam vaktiydi. Çocuklardan birinin utana sıkıla sigara içtiğini gördüm. Arkadaşları beni görünce kusurunu ortaya çıkarmak istercesine sigara içtiğini adeta bağırarak haykırdılar. Dedim ki, “Ne güzel sigara içiyorsun canım ya, ben bu güzel şeye alışamadım. Etrafımda hep içenler vardı. Birçoğundan sigara yüzünden görüşmez olduk. Madem içiyorsun saklama!” yüzü kıpkırmızı oldu. Konuştuğumu görünce arkadaşları benimle baş başa bıraktılar. Bundan da rahatsız oldum. Sorular sordum ve gördüm ki cevapları oldukça içten ve gerçekçi. Çalışıyormuş. Bilinçli bir tiryaki olduğunu anladım. Arkadaş çevresi ve ilgisizlik ile yaşadığı yalnızlıkla anlıyorum ki sigaraya yöneltmiş. Telkinler faydasız. Her an görebilsem, ortak bir ortamda olabilsek, belki de sigara içmeyecekti. Konuştum ama çaresizdim. O genç körpeye çok üzüldüm. İşin özü iyi konuşmacı olmak değil, yapıcı olabilmekti. Yaptığım bu idi ama bir genç hüzünlü bakışlarım içinde sigarı dumanıyla oluşan sisleri içinde uzaklaşarak kayboldu geleceğimden. Bu konuşmayı bile yapmayı külfet sayan aydınlarımız öyle çoğunlukta ki… Vicdanım hiç mi ama hiç rahat değil. Bu örnekler o kadar çok ki… Bu gençler kurtarılamayacak hale geldiğinde haberimiz oluyor, O zaman ise üzülmek ve ağlamak çare olmuyor maalesef! Çözüm bilen, öğüt veren çok ama onu yaşamına dönüştürecek ve yapıcı olacak bir kimse yok… Hani ben doktor muyum deyip çıkıyor işin içinden.
Silah illaki kurşun savurmaz
Düşmanca tavrı sürdürmektir!
Yaşamayan dil zil çaldırmaz
Öldürmek kalbi durdurmaktır!
Kalp aşkı bilmeden yaşıyorsa hele… Ne apartman ne mahalle ne sokaklar… Artık kimsesiz. Sessiz çığlıkları, ne sanata, ne ilme, ne üretene ne de esnafa açık. Ne bilgili yaşlı insan şeker dağıtıp çocukların başını okşuyor, öğüt veriyor ne de böyle lider değil yaşlılar. Akşama kadar camide oturan ve evden kovulan dedeler. Torunu tarafından saygı duyulmayan, aşağılanan ihtiyarlar. Nesil öyle farklı ki! Ne öğüt alıyor ne de buna fırsat verdiriyor. Ben bilirim diyen bir geliş. Çözümler ve sonuçları, küpüne zarar. Aslında parayla yatıp kalkan anne ve babalar, çocuklarındaki izleri materyalist felsefe batağına sürüklüyor. Tanrıları madde olan, öldükçe kendini öldüren kısa hayat içerikli filmleri…
Olumsuz olmayayım diyorum ama kirli akan bir nehirden ben niye nasiplenmeyeyim ki? Başımda kirli düşünceler olmasın ki… Oh ya, kısır yer gibi, hani acılı, kısır bir döngü! Sizinle yaşadığımı paylaşmaktı niyetim. Vicdanım rahatlar diye ummuştum ama nefes alamaz oldum şimdi. Yoksa amacım çözüm üretmek ya da öğüt vermek değildi. Eğer bir araya gelebilirsek, ortak bir kararda kalabilirsek her şey kolay olurdu değil mi?
Yine olumsuzlaştım. İçimden geçen, “Kim bu toplumu kurtarmak için ekip kurar ve bir araya gelir ki, hadi yalan söylemeyelim, çıkarınız olsaydı değil mi, koşardınız!” Şimdilerde torba dolusu paralar harcayarak, milletvekili olacak insanların vaatleri sirenlerle sokak, sokak gezmekte, ardındaki arabalarla gelenler ise gelecekte nasıl nemalanacaklarını hayal eden kuyruklar… Toplumu ya da kendilerini mi böyle kurtaracaklar, ah bir samimi olabilselerdi…
Saffet Kuramaz, 13.06.2024, Ankara
YORUMLAR
Kıymetli Dostum
Toplumsal yozlaşma diyebileceğim bir süreç bahsettiğiniz.
Nasıl düzelir bu hasta?
Malûm yapmak zor yıkmak kolay.
Çatı başımıza çökecek.
" İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk eder misin Allahım "
Mü'min feryadı
Çok saygımla Üstadım
Çok saygımla
saf şiir
Bu yazınızda , aydın insanların toplumun ahlaki ve kültürel değerlerini korumak adına sorumluluk almaları gerektiği vurgulanıyor. Yazar, sokaklarda yaşayan ve doğruyu anlatan aydın insanların önemine değiniyor ve toplumda yaşanan ahlaki çöküntüye dikkat çekiyor. Kendi vicdan sorgulamasını yaparak, karşılıksız ne kadar katkı sağladığını sorgulamayı teşvik ediyor. Aynı zamanda, siyasetin ve siyasilerin eleştirilmesinin ardında yatan ahlaki değerlerin ihlali konusunda endişelerini ifade ediyor.
Yazınız , toplumun içinde bulunduğu sıkıntıları ve aydınların bu duruma nasıl bir tepki verdiğini anlatarak, toplumsal vicdanın sesine kulak verilmesi gerektiğini vurguluyor.
Düşüncelerinize aynen katılıyorum üstadım.Kaleminize sağlık.