- 223 Okunma
- 0 Yorum
- 4 Beğeni
Hedef Kavramı
“Kesinlikle bir hedefim olmalı ve hedefi daima zihnimde hayal edip elde etmişçesine o duyguları yaşamalıyım.”
Hedef Kavramı
Hedef, TDK sözlüğünde üç farklı anlamda karşımıza çıkar. Aşağıda ele alacağımız bu üç anlam tek bir kelimeyi ifade etse de her bir tanım bir diğerinin tamamlayıcısı gibidir.
Birinci tanımda hedefi nişan alınan yer ya da şey; nişangah diye belirtir.
Bunu basit bir örnekle açıklayacak olursak, bir kişiyi düşünelim, bu kişi okçuluk sporu ile ilgileniyor olsun; onun iyi bir okçu olabilmesinin en önemli şartı okun nişan alınan yer ya da şeyi yani hedefi vurması için nefesini kontrol etmesi, atış için doğru duruşu bulması ve nişan noktasını iyi tespit etmesi gerekir. Nişan noktası olarak hedefin tam ortasını kabul edildiğine göre okçunun nişan alma uğraşı hedefe vuruncaya kadar sürecektir. Bu çabası onun iyi bir okçu olma isteğiyle doğru orantılıdır. Mücadelesi süreklilik arz ettikçe amacına yaklaşacak, gevşeyip ara verdikçe amacından uzaklaşacaktır.
Kişinin bu çabası hedefin sözlükteki ikinci tanımı olan Varılacak yer, ulaşılacak son nokta; amaç, uğur kavramını oluşturur. Çünkü hedefine vurma isteği kişide giderek bir amaç, uğruna değecek bir gayret, varılması gereken bir yer olmaktadır.
Varılacak yeri veya ulaşılacak son noktayı varmak… böyle deyince kulağa hoş geliyor değil mi; “Artık ulaşabileceğim son noktadayım.” Oysa bunun yerine sadece amacıma ulaştım da denilebilirdi. Bu son söylediğim cümle birçoğuna göre basit, günlük, olağan bir cümle geldiği için pek etki etmiyor.
Örneğimizi kaldığımız yerden devam edelim mi?
1) Kişi önce iyi bir okçu olmayı istedi. (Dilemek, o alanda başardığını hayal etmek)
2) Bunun için spor kulübüne kayıt oldu. (Eğitime talip olmak)
3) Düzenli aralıklarla gerektiği kadar çalıştı. (Emek vermek, gayret etmek)
4) Eğitimi, günlerce, haftalarca belki de aylarca sürdü. (Sabır göstermek)
5) Bu eğitim sürecinde zaman zaman karşısına zorluklar çıktı, çevresinden uğraştığı spor sebebiyle olumlu veya olumsuz geri dönüşler gördü. (Mücadelesinden vazgeçmemek)
6) Sonunda çoğu atışında nişan noktasından hedefi vurmayı başardı. (Kararlı ve azimli olmak)
Amaca ulaşmak için kişinin her şeyden önce kendine inanması, hangi koşulda olursa olsun kendine güvenmekten vazgeçmemesi gerekir. Bunu başaran kişi için zaten gerisi kendiliğinden gelecektir.
Peki sizce bu kişi varılacak, ulaşılacak son noktaya gelmiş oldu mu? Yani bitti mi?...
Hayır, bu süreçte hedefin üçüncü tanımını ve olmazsa olmaz olanı Gerçekleştirmek için tasarlanan şeyi ele alacağız.
Başarının sürdürülebilir olması ve bir anlam kazanması için hedefin güçlü bir dayanağı olması ve bu dayanağın toplum içinde kabul görmesi gerekir. Bunun olması halinde birçok engeli de beraberinde getireceğini unutmamalıyız. Bernard Shaw’ ın dediği gibi: “Eğer yürüdüğünüz yolda hiçbir engel yoksa, o yol sizi hiçbir yere götürmez.”
Gerçekleştirmek için tasarlanan şey dedik; peki bir tasarlanacak şey için bir tasarı hazırlığımız olmalı değil mi, hazırlık yaparken de güvenilir kaynakların tercih edilmesi ve sağlam bir temeli olması gerekmez mi? E tasarlanacak ve uygulamaya geçilecek her bir olgu ve durum bu temelin üzerine inşa edileceğinden gerçekleşebilme olasılıkları denetlenebilir de olmalıdır. Başka bir deyişle hedeften sapılmaması, hedefin kabul edilebilir olması ve devamlılık arz etmesi için ayağımız yere sağlam basmalıdır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Büyük hedefimiz, milletimizi en yüksek medeniyet seviyesine ve refaha ulaştırmaktır.” sözüyle aslında bu durumu çok güzel özetlemiş, milletimizi yüksek medeniyet seviyesine ve refaha ulaştırma hayalini gerçekleştirmek için tasarladığı şeyler olarak yaptıkları inkılap ve devrimlerle birlikte yapılması yönündeki telkinlerini gösterebiliriz. Bunu tasarlamasına iten esas gücü bir nedene bağladığını “Milletimiz davranışlarında ve gayretlerinde sarsılmaz bir bütünlük gösterdiği için başarılı olmuştur.” sözüyle daha iyi anlayabiliyoruz.
Örneğin Fatih Sultan Mehmet’ten bahsedelim. “İmkânın sınırını görmek için imkansızı denemek lazım.” sözü bana göre muhteşem ötesi bir sözdür. Herkesin İstanbul’un fethedilmesinin imkânsız olduğunun ve bunun daha önceleri defalarca denendiğinin fakat bir sonuç elde edilemediğinin ancak bunun boşa bir uğraşıdan ibaret olduğunun söylenilmesine rağmen amacı olan İstanbul’un fethi için dediği gibi tüm imkanların sınırlarını zorlayarak imkansızı denemiş ve başarmıştır.
İstanbul’u fethetme hayalini gerçekleştirmek için tasarladığı şeyler olarak büyük ve hareket ettirilebilen merdivenler hazırlamasını, surları parçalayacak özel top gülleleri döktürmesini, gemileri karadan geçirmek için gerekli teçhizat ve malzemeyi imal ettirmesini, Bizans’a, denizden gelebilecek her türlü yardımı önlemek ve deniz yolu güvenliğini sağlamasını vs. sıralayabiliriz. Bunu tasarlamasına iten esas gücün yine bir nedene bağladığını İstanbul’u niçin fethettiklerini sorduklarında verdiği cevaba bakarak anlayabiliriz. “Önce o benim gönlümü fethettiği için”
İstanbul, Müslümanlar için bir peygamber müjdesi olduğunu, Fatih Sultan Mehmet’in bu müjdeyi ne kadar önem verdiğini, onun gönlünü fethetmesinin altında yatan asıl sebebin Hz. Muhammed’in (s.v.s.): “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.” sözü olduğunu bizi gösteriyor.
Bu örnekler gibi daha birçok örnek sayılabilir. O halde amacın bizi güzel bir sonuca götürmesi ve sonucun kalıcı olması için onca sıkıntı ve cefanın içinde altında yatan sebep bir o kadar kıymetli, ulvi ve uhrevi olmalıdır.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin dediği gibi: “Amacın yüceliği yolun sıkıntısından belli olur.”
Aksi takdirde gerçekleştirmek için tasarlanan şey’ in üstüne mesnetsiz bir yük bindirmiş oluruz ki neticede büyük bir hüsranla gayretimiz boşa çıkmış olur.
Maalesef “Bazıları merdivenin sonuna kadar eriştiğinde, onun yanlış duvara dayanmış olduğunu anlar.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.