- 498 Okunma
- 8 Yorum
- 13 Beğeni
Uşak
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Uşak, Çağatay Türkçesinde oğul, küçük oğul Oğuzlarda da yine aynı anlamlarla beraber hanede bulunan bekar erkek evlat anlamlarına geliyor.
Kethüda Farsça’dan dilimize geçmiş ücretli hizmet veren kimse anlamında ve zamanla kahyaya dönüşmüş.
Bir zaman sonra dilimizde “ keyfimin kahyası mısın?
Babanın uşağı mı var? “ deyimleri kullanıla gelmiş.
Tıpkı daha önce sitem ettiğim “efendi” sözcüğünün itibarsızlaştırılması gibi uşak kelimesininde bilinçli bir saldırı ile itibarsızlaştırıldığını düşünüyorum.
Mesela Atatürk “köylü, milletin efendisidir” sözüyle seviyeyi layıkıyla belirlerken diğer taraftan hiç bir şekilde hayırla anamayacağım, bir neslin tüm kültür dünyasını katleden dönem filmlerinde ve ekseriyetle İlyas salman ve Kemal Sunal gibi İsimlerin rol aldığı filmlerde “efendi” kelimesinin itibarsızlaştırıldığı görülüyor. Hababam sınıfında geçen aç kapıyı Veysel efendi bugün iki ezeli takımın küfürsüz espri güldürü tradı olmuş, yazık!
Evet ananın babanın evladının aciz zamanlarında onlara parayla ölçülemez hizmetlerinin bir vefası olarak evlat, evde ki oğul da ailesine hizmet eder hürmet gösterir. Ama o sadece ailesine uşaklık eder o doğuştan gelen gurur duyulası bir payedir.
Ne idiğü belirsiz sözüm ona bir takım beyazların ya da para ve imkan sahibi art niyetli azınlıkların Türkçe’ye saldırısına izin verme kimseye boyun eğme!
Türk evladı ailesinin ve büyük aile milletinin hizmetindedir. Belki gaflette ve zarurrette kahyalık eder ama kimsenin uşağı olmaz
YORUMLAR
Sahir Neva
HİKÂYE Mİ ANLATTIK...
Yazınızı dikkatlice okuduğum gibi yorumların da tamamını okudum.
Nasrettin Hoca misali, genel olarak “herkes haklı”.
Sadece bir iki husus üzerinde kısa kısa duracağım.
“Dil canlı varlıktır.”
Zaman içinde kendini yeniler ve yenilerken de anlam kaymaları, anlam değişiklikleri, hatta zıt anlam yüklenmeleri bile olur.
“Yabız - yavuz” eski Türkçe ’de “kötü” demektir. Anadolu Türkçesinde “cesur, güçlü…” gibi anlamlarda kullanılmıştır.
Kısaca dilin normal seyrinde “şekilce” ve “anlamca” değişimler olur ve olmaya devam edecektir.
Ziya Gökalp der ki:
“Dil, milli varlığın temelidir.”
Kasıtlı anlam kaydırmaları yapmak, dili bozma çabasına girmektir. Dil bozulursa “milli kültür” de bozulur. Bu da korkunç bir yıkım olur. Yapılmak istenense maalesef acı bir gerçektir.
Bir dönem Türkçemiz üzerinde, kelimeler üzerinde o kadar çok oynandı ki…
“Ulusal düttürü, gök götürü, baskıç, sosyal otlangaç, belge çeker…”
Bunun gibi daha niceleri… İster “öz Türkçe akımı”nı savunanları eleştirmek için söylenmiş olsun, ister gerçeklik payı olsun…
“Misal - örnek”, “mektep – okul”, “hikâye – öykü”, “mesele – sorun”, “şart – koşul”, “maddi – parasal”, “imaj – i mge”, “hususi – özel”; “ulus - millet”, “us - akıl”
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Diyelim ki; 'misal' Türkçe değil, 'örnek' kelimesinin eki, kökü nedir? İmaj Türkçe değil, i mge mi Türkçe?
Bunların bir kısmı eski Türkçede olan kelimeler. “Ulus(ş), us” eski Türkçe, 'millet' sonradan girme. Ne yapalım? Türkçeleşmiş, benimsenmiş ve kültürümüzün temel taşları haline gelmişse yok mu sayalım?
“Hangi şartta ve koşulda olursa olsun” dediğimizde yanlış olduğunu bilmemiz gerekmez mi? Ama kullanıyoruz!
“Şartsız şurtsuz kabul etmemi istedi” cümlesi – tümcesi yerine, “şartsız koşulsuz” demiyor muyuz?
“Koşul” kullanıma çıkalı kaç on yıl oldu?
“Efendi” misali şimdi de “karı” kelimesine “kötü” anlam yükleniyor.
“Karı – koca bir yastıkta kocayın” sözü söylenince tebessüm edilerek, hep birlikte “âmin, inşallah” demeyi biliyoruz. O Halde neden “karı” kelimesi – sözcüğü, kötü olsun?
Eski Türkçede “bay: varlıklı, zengin; bayındır; bakımlı, mamur” demek. Günümüzde “bey” karşılığı mı?
“Ağabey – abi (yanlış kullanım)”
“Hastahane – hastane (yapıldı)” Kelimenin aslı “Hasta ne” mi? “Hasta hane: hasta evi demek”
“Sizin köyünüz kaç haneli?” dediğimizde “hane”yi kullanmıyor muyuz?
. . .
Kısaca diyorum ama yine kısa olmadı.
Bir dönem “yıkıcı” faaliyetler (5. Kol faaliyetleri / eylemleri) ile Türkiye ve Türk kültürü bayağı dejenere (yozlaştırma) edilmeye çalışıldı.
“Sosyal içerikli – muhtevalı(!)” filmler de çevrildi, “pornografik, açık saçık- saçma sapan, ahlaksızlık örneği” filmler de…
Kanunsuzluğu “hak”, dağa çıkmayı “özgürleşme”, hesap sormayı “adalet” sayan romanlar, hikâyeler ve elbette bu konuları işleyen filmler hepimizin ilgisini çekti, hatta başrol oyuncuları idolleştirildi. Adam vurup, yurt dışına kaçanlar örnek insan, kahraman oluverdiler.
Kendi kanununu kendi koyup yargılayarak infaz eden filmler… Kanunsuzluğa, adaletsizliğe teşvik, yönlendirme değil midir?
Bizim komünistlerimiz kendilerine “sosyalist, Kemalist, Atatürkçü” diyorlar. Varsın desinler. Gerçeği kendileri de, bizler de biliyoruz. Komünizmi savunan sosyalistlerimizden(!) “Nazım Hikmet hariç” hiç Komünist Rusya’ya, Çin’e, Küba’ya kaçan veya gidip sığınan var mı? Hepsinin gözü Batı’da, İngiltere’de, Amerika’da. Yani kapitalist ülkelerde.
Kapital düşmanlığı yapanların sığındıkları ülkeler…
Gerçekten” tezat” değil mi?
Lafı bitireyim, yoksa iyice uzayacak.
Bizden olduktan sonra eğri de bizim, doğru da…
Yeter ki ihanet içinde olmasın. Hatasını anlayan, yanlışını gören doğruyu da bulur.
Saygı ve selamlarımla…
Çiftçi – 10 Haziran 2024
çiftçi tarafından 13.6.2024 18:08:36 zamanında düzenlenmiştir.
Sahir Neva
Selametle saygılarımla
Türkçe dili lastik gibidir nereye çekersen oraya gider. bir çok kelimenin yan anlamı da vardır cümle kuruluşuna göre hangi anlamda kullanıldığı belli olur. Evet "UŞAK" aslında küçük erkek çocuklar için kullanılsa da hizmet eden kişiler için de kullanılıyor. Yıllardır böyle kullanılmış değiştirmemiz mümkün değil ama aslını da bilmek gerekir. Dilimiz konusundaki hassasiyetiniz için teşekkürler kardeşim, güne gelerek de haklılığınız ispatlanmış olmuş. Tebrik ederim saygılarla.
Sahir Neva
Dilimiz elden gidiyorsa ne millet kalır ne vatan
Çok teşekkür ederim selam ve saygılarımla
Filmleri oyuncuların şahsiyetleriyle değerlendirmeyenlerdenim .Senaryo yazılır.Roller dağıtılır .Oyuncular rolüne girer.Senaryolar da toplumun baskın konuları üzerine yazılır .Öyle bir izlenim bırakılmak isteniliyor ki...Sanki tanzimattan önce her şey güllük gülistanlık..O zaman da münafıklar vardı.Hırsızlar vardı.Arsızlar vardı.Haramzadeler vardı.Rüşvetçiler vardı.Tokatçılar vardı..Ağır olacak amma namussuzluklar vardı.Din maskesi dindarlık maskesi altında işlenen neler vardı neler ...Üç kâğıtçı ebeveynler iş yerine koyduğu isimler ile, çocuklarına verdiği isimler ile reklâmını yapıp yolunu buluyordu.Dinimizde hurafeler en fazla o zamanlardaydı.Merdiven altı üfürükçüler o dönemdeydi.Takke ile sarık ile sokak aralarında dolaşıp cahilce davranışlar o dönemlerdeydi..Çocuğa isim Recep versen ne..Şaban versen ne ..Ramazan versen ne..Yolunda yürüyemedikten sonra..Filmlerle değil gerçeklerle yola çıkalım.Maya temiz olsun gerisi kendiliğinden gelir Neslimize sahip çıkalım.Sömürülerden uzak tutarak.
Hayatta en hakiki mürşit ilimdir-fendir.M.Kemal ATATÜRK.
Sağlıcakla.Saygıyla.
Sahir Neva
Tanzimat değil Habil ve Kabilden beri insanın ardı sıra gelen bir kötülük vardı hep de var olacak. Nasıl ki üflemekle güneşler sönmez göz yummakla da kötülükler kaybolmaz lakin aldanmak isteyene her şey rüya her şey mazi olabilir. Hani demişsiniz ya “ yolunda yürümek”
İşte bir yol tutturmuş gidiliyor
yolculukta kimleri ve neleri yanımıza kattığımız kimlere ve nerelere misafir olduğumuz bizim yolumuzun gerçekliğini ayan edecek, kimilerinin de yoldan nasıl çıktıklarını ve çıkardıklarını
Selam ve saygılarımla
İsmet özel bu konuda güzel ama argo bir söz söyler.
Bizim millet olarak zaafımız şuur konusundaki eksikligimiz.
Olan bitene çok çabuk kapılıyoruz. Sorgulamak yok, şahsiyetli tavır sergilemek yok.
Yine kıymetli Muhsin başkan " bu ülkede namuslu ve namussuzlar var" diyerek içimizdeki kapıyı içeriden açan hırsız ruhlu aydınları kasteder.
Bahse konu filmleri acıyarak tiksinerek izlerim .
Çarpık sosyoloji, ezilmiş değerler, ve bir çıkış arayan, kentleşemeyen zavallı ahlaksız köylüler.
Peki bizim halkımızı gerçekten temsil ediyor muydu?
Tarık Akan ın komünist filmlerini bile daha anlamlı bulurum.
Bizim sanatımız içinde sinema, en az kafa yorulan, en az sanat endişesi taşınan bir alan.
Sahir Neva
Ölenlere rahmet kalanlara uzun ömürler olsun
Yazılanın ne kadar kusuru varsa hepsini örten kıymet katan yorumunla iyi ki varsın
Selamlar Nevmizan
Bay/ bayan olmak kolay çünkü hiçbir derinliği ve çağrışımı yok, sözlük anlamından başka.
Efendi/ hanım olmak zor; en başta aileden aldığımız terbiye olgusunun içinde çokça yer alan kelimelerdir bunlar.
Hanım hanımcık büyük hanım, çok hanım kız, oğlum efendi ol, pek beyefendi maşallah, efendim, benim efendi.... gibi kelime gruplarına aşinadır ruhumuz, belleğimiz. Bu bir şuur oluşturur. Siz bu kelimeleri aşağılar değersizleştirirseniz bir milletin şuurunu hedef alırsınız.
Zaten zehrinizi bir kere akıttığınızdan o milletin ana dilini bozarsın arkasından itibarını da elinden alırsın . Gelsin prensesler gitsin prensler...
Tanzimat' la başlar diyeceğim ve burada susacağım.
Güzel bir dert edinmişsin ve dillendirmişsin ne güzel.
Sahir Neva
İlave olarak bir kısa not düşeceğim. İnternette yapılacak basit bir araştırma ile Türk tiyatro ve sinema tarihinin belli bir döneminde ilk elliye giren filmlerin yapımcı ve senaristlerine baktığımızda ya isimlerinde ya soy isimlerinde bizden olmayan bize benzemeyen İsimler görülür. Biraz daha yakından tanımak isteyip hayat hikayelerine bakılınca ekseriyetinin, dönme müslümanlardan, gayri müslim azınlıklardan ya da cumhuriyetle hesaplaşma derdi olan kimselerden olduğunu
Görüyoruz.
Teşekkürler
Sahir Neva
Fakat döneminin en yüksek kazançlarına ulaşan bu oyuncuların, oynadıkları filmlerin bir bölümünde yapımcı şirketlerin ve senaristlerin iyi niyetli olmadıklarını düşünüyorum.
Evet dönemin fakirlik ve kirlenmiş siyasi ortamında toplumsal değerlerimiz çok acınası bir tahrifata uğramış ve onlarda bu dönemin bir nebze aynası olmuşlardır. Fakat bu ayna tutma iradesinin sinemada gerçekçi olma yaklaşımının, insanı olduğu gibi göstermenin ötesinde bilinçli bir kurnazlıkla ve art niyetle saldırılar barındırdığını düşünüyorum.
Mesela şu an yeni nesilde kimse evladına Ramazan, Şaban, Mahmut, Veysel, Tarkan
Hanife, Halime, Türkan, Münevver gibi isimleri koyamaz çünkü itibarsızlaştırılmıştır.
Ilk defa ağa çocuğu olup okulda öğretmene karşı çıkmalar,
Çalışkan gencin inek olduğu kopya çekmenin her türlü uyanıklığını ve hırsızlığını akıllıca eylem göstermeler,
Başı bozuk, düzene baş kaldıran masumu ezen mazluma zulm eden kendi feodal zihinlerinde kendi adaletini kendi tesis etmeye kalkan eşkiya figürlerini halk kahramanı gösteren ve içten içe hayranlık gözeten filmler,
Mesela namuslu memur ile namussuz girişimci hikayelerinde kaybeden tarafın namuslu olmasıyla safını belli eden ve izleyen pak dimağlara Kurtçuklar düşüren haklı ve namusluyu kazanamaz algısına mahkum eden filmler,
kazanmanın maddiyattan ibaret olduğunu gösteren, şahsiyet ve maneviyatı hiçe Sayan filmler
Yasaların çocuk olarak tanımladığı 18 yaş altı lise öğrencilerinin gayri meşru nikahsız çocuk peydah etmesini aşk meyvesi gibi sunan filmler ki Hababam sınıfında da vardır.
Bir köye giden kahraman öğretmenin karşısında mutlaka ona şiddetle karşı çıkan her türlü zorbalığı gösteren bir imam figürü vardır öyle ha bizim cami görevlilerimiz imamlarımız müezzinlerimiz ekseriyetle beyaz ve tertemiz giyinir ama o filmlere bakarsanız orada ortodoks papazları gibi simsiyah giyinmiş önüne çıkan her kadına sarkan medeniyete karşı azılı bir düşman cinci büyücü her türlü rezaleti sergileyen bir figür görürüz.
Ve dahası sayfalar sürecek örneklerin topyekün bir saldırı olduğunu düşünüyorum