- 135 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
87 Yılıydı.
İlkokul yıllarımdı. Nesrin abla diye bir komşumuz vardı. Ben, on yaşımdaydım, o otuzlu yaşlarını sürüyordu sanırım. Bir evde kütüphaneyi ilk onlarda görmüştüm.
Gerçekten okudun mu ? diye sorardı, yeni bir tane daha almak için, bitirdiğim kitabı götürdüğümde.
Hı hı ! diye cevaplardım, başımı sallayarak.
Konuşsana ! derdi. Okuduklarını konuş.
Susardım...
Ortaokula başladığımda, en sevdiğim gravatı o hediye etmişti.
Hediye... Hediyeleşme diye bir olgunun olduğunu, ilk o zaman algılamıştım.
Tutukladılar ! dedi annesi, Hayriye Teyze. Almancadan on aldığımı söylemek için gittiğim gün.
Ziraatin bahçesinden isteyip aldığım, onun çok sevdiği ortancaların yanı başında dikilirlen.
Kötü bir şey olmuştu. Anlıyordum. Anlamına inanmak istemediğim biçimde, anlıyordum.
Kemikli parmakları, yuvarlak gözlükleri ile, çok zayıftı Nesrin abla. Benden daha zayıf, tek tanıdığımdı.
Ortancalar duymasın diye Hayriye teyzeye yaklaşarak ; ne zaman gelir ? diye sordum.
Doksandokuzluk tespihi düştü elinden. Düşen tespihe baktık birlikte. Veram! dedi. Sustu bir müddet. Doksandokuzluk tespih yerdeydi ve birlikte ona bakıyorduk.Veram bırakmaz ki gelsin ! diye ekledi.
Verem vardı. Göksel ablam da, veremden ölmüştü. Dayımın büyük ve zayıf kızı. Benden ve Nesrin abladan sonra tanıdığım en zayıf insandı.
Almancadan on mu almıştım... Tespih hâlâ yerdeydi. Nesrin ablam, tutu kalmıştı. Ortancaları sulayayım mı diye sordum. Belini tutup yere eğilerek, doksandokuzluk tespihini aldı yerden, Hayriye teyze.
Nahiye Müdürünün oğlunu vurmuşlar! diye bir ses geldi, arkam dönük olduğum sokaktan. Benden önce ortancalar duymuştu.
Çiçeklerle konuşurdu Nesrin abla. En çok da, Ziraatin bahçesinden getirdiğim ortancalarla.
Sevdiğim karanfillerim geldi aklıma. Tenekelerce karanfilim vardı benim de. Pembe, kırmızı, mor, çapar, ebruli.
Nesrin ablanın yanında utanırdım ortancalarla konuşmaya ama, ondan aldığım kitapları okurdum bazen karanfillerime.
Yılmaz gil dalga geçerdi benimle. Japon Kalesi oynarken, kaval kemiğine tepik atardım ben de.
Ali, anarşik Nesrin’i seviyor! diye bağırırdı. Kaçardım o zaman.
Kavgadan kaçmazdım ama, Yılmaz öyle diyince : mideme yumruk yemiş gibi olur, kaçardım.
Bozan emmiyle bizim evin arasındaki daracık boşluğa saklanırdım.
Kitaplar, karanfil ve ortancayı düşünürdüm. Daha okumadığım o kadar kitap vardı ki...
Midemdeki yumruk acısı geçince, Asri Mezarlığa kadar koşardım. Oraya gelmeye korkardı, Yılmaz, Bekir ve Sıraç gil.
Ben liseye başladığımda geldi Nesrin abla. Asri Mezarlığa gömülmeden, bir hafta önce...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.