- 198 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
Para ve Para Kazanma Hırsı
Para, insanoğlunun binlerce yıllık tarihindeki en etkili buluşlardan biri olarak kabul edilebilir. Kökleri, takas ekonomisine dayanan ilkel toplumlara kadar uzanır. Para, zamanla insan hayatında merkezi bir rol oynamış ve toplumların ekonomik, sosyal ve kültürel yapısını derinden etkilemiştir. İnsanlık tarihinin başlangıcında, toplumlar takas ekonomisiyle hayatta kalıyordu. İnsanlar, ihtiyaç duydukları mal ve hizmetleri doğrudan takas ederek elde ediyorlardı. Bu sistemin en büyük zorluğu, takas edilecek malların her zaman eşdeğer bir değere sahip olmaması ve ihtiyaçların örtüşmemesiydi. Örneğin, bir çobanın koyun karşılığında tahıl alması gerekiyorsa ve tahıl sahibi koyuna ihtiyaç duymuyorsa, ticaret yapılamıyordu. İşte bu noktada, daha evrensel bir değişim aracı olan paranın temelleri atılmaya başlandı. Tarihsel kayıtlara göre, yaklaşık M.Ö. 3000’lerde Mezopotamya’da ilk metal paralar kullanılmaya başlandı. Bu paralar, genellikle altın ve gümüş gibi kıymetli metallerden yapılıyordu. Metal paralar, taşınabilirlikleri ve dayanıklılıkları sayesinde takas ekonomisine göre büyük bir avantaj sağladı. Lidyalılar, M.Ö. 7. yüzyılda, ilk madeni paraları basarak, para kavramını daha da geliştirdi. Bu paralar, üzerinde basılı resmi mühürlerle devlet tarafından garanti edilen bir değer taşıyordu.
Para tarihindeki bir diğer önemli adım, kâğıt paranın icadıyla atıldı. Çinliler, Tang Hanedanlığı döneminde (M.S. 618-907), ticareti kolaylaştırmak amacıyla ilk kâğıt parayı geliştirdiler. Bu yenilik, tüccarların büyük miktarda metal para taşımak zorunda kalmadan ticaret yapabilmelerini sağladı. Kâğıt para, yavaş yavaş diğer toplumlara yayıldı ve para kavramını köklü bir şekilde değiştirdi. Ortaçağ Avrupa’sında, özellikle İtalya’da, bankacılık sistemi gelişmeye başladı. Bankalar, mevduat kabul eden, kredi veren ve para transferleri gerçekleştiren kurumlar olarak ortaya çıktı. Bu gelişme, paranın dolaşımını ve ekonomik faaliyetlerin ölçeğini artırdı. Bankalar, ticaretin ve ekonominin can damarı haline geldi. Floransa’da kurulan Medici Bankası, bu dönemdeki en ünlü bankalardan biriydi ve Avrupa’daki ekonomik faaliyetlerde büyük rol oynadı. 17. ve 18. yüzyıllarda, modern bankacılık sisteminin temelleri atıldı. Bu dönemde, İngiltere’de Bank of England’ın kurulması, modern merkez bankacılığının başlangıcını temsil eder. Merkez bankaları, para arzını kontrol eden, ekonomik istikrarı sağlamaya çalışan ve ulusal paranın değerini koruyan kurumlar olarak önemli bir rol oynadı. 20. yüzyılın sonları ve 21. yüzyılın başları, dijital devrimin paranın doğasını yeniden şekillendirdiği bir dönem oldu. Kredi kartları, dijital bankacılık ve çevrimiçi ödeme sistemleri, paranın fiziksel olmaktan çıkıp dijital bir varlık haline gelmesine yol açtı. 2009 yılında, Satoshi Nakamoto takma adlı kişi veya grup tarafından Bitcoin’in yaratılması, para tarihinde yeni bir dönemi başlattı. Kripto paralar, merkezi olmayan yapıları ve blockchain teknolojisi sayesinde, geleneksel para sistemlerine alternatif olarak hızla yayıldı.
Para kazanma hırsı ise paranın şekli değişse de hiç değişmemiştir. Aslında para kazanma hırsı, modern toplumların en yaygın ve etkili motivasyon kaynaklarından biridir. Ancak bu hırs, kontrolsüz ve aşırıya kaçtığında hem bireyler hem de toplumlar için çeşitli olumsuz etkiler doğurur. Para kazanma hırsı, insanlık tarihinin her döneminde varlığını hissettirmiştir. Para, yaşamı kolaylaştıran, hatta bazen hayatta kalmayı sağlayan bir araçtır. Ancak, para kazanma hırsı, insani değerlerin ve ahlaki ilkelerin önüne geçtiğinde, birey ve toplum için büyük tehlikeler barındırır. Bu tehlikeler üzerine düşündüğümüzde, birçok meşhur yazar ve düşünürün eserlerinden ilham alabiliriz. Para kazanma hırsı, bireylerin ahlaki değerlerinden ödün vermelerine yol açabilir. Aşırı para arzusu, insanları dürüstlükten, sadakatten ve adalet duygusundan uzaklaştırabilir. Albert Camus’nün "Yabancı" adlı eserinde Meursault’nun duyarsızlığı ve toplumun değerlerine yabancılaşması, para ve başarı hırsının insanı nasıl bir manevi çöküntüye sürükleyebileceğini gösterir. Ahlaki değerlerin yok sayılması, bireyleri kısa vadeli kazançlar uğruna uzun vadede daha büyük kayıplara sürükler. Para kazanma hırsı, bireylerin psikolojik sağlıkları üzerinde de ciddi olumsuz etkiler yapar. Sürekli daha fazla kazanma arzusu, insanları strese, anksiyeteye ve hatta depresyona sürükler. Bu hırs, bireylerin sürekli rekabet halinde olmalarına, başarıya ulaşamadıklarında hayal kırıklığı yaşamalarına ve kendilerini yetersiz hissetmelerine yol açar. Uzun vadede, bu psikolojik baskılar, ciddi mental sağlık sorunlarına dönüşebilir.
Para kazanma hırsı, aile bağları ve dostluklar gibi temel insani ilişkileri de zedeler. İnsanlar, maddi kazançlar peşinde koşarken, sevdiklerine ve ilişkilerine yeterince zaman ve enerji ayıramaz hale gelirler. Bu durum, ilişkilerde soğukluk ve kopukluk yaratır. Çocuklar, ebeveynlerinin aşırı çalışma hırsı nedeniyle duygusal olarak ihmal edilebilirler. Dostluklar, maddi çıkarlar üzerine kurulu hale geldiğinde, gerçek dostluklar yerini sahte ilişkilere bırakır. Tolstoy, "İnsan Ne İle Yaşar" adlı eserinde, insanın gerçek mutluluğunun maddi zenginlikte değil, manevi değerlerde olduğunu vurgular. Tolstoy’un eserleri, para kazanma hırsının insan ruhunu nasıl zayıflattığını ve ahlaki çöküntüye yol açtığını açıkça gösterir. Tolstoy’a göre, "insanın gerçek gücü sevgide ve fedakarlıkta yatar, para ve maddi kazançlar sadece geçici birer yanılsamadır."
Para kazanma hırsının toplumsal düzeyde en belirgin etkilerinden biri, adaletsizliğin ve eşitsizliğin artmasıdır. Zengin ile fakir arasındaki uçurum, para kazanma hırsıyla daha da derinleşir. Karl Marx’ın belirttiği gibi, kapitalist sistemde para ve güç, birkaç kişinin elinde yoğunlaşır ve bu durum, toplumun büyük bir kısmının sömürülmesine yol açar. Toplumdaki ekonomik eşitsizlik, sosyal huzursuzluğa ve çatışmalara neden olur. İnsanlık, paraya olan düşkünlüğün trajik sonuçlarını, Charles Dickens’ın "İki Şehrin Hikayesi" gibi klasik eserlerinde de bulur. Dickens, Fransız Devrimi’nin arka planında geçen bu romanında, toplumun en alt tabakalarının yaşadığı yoksulluğu ve sefaletin, zenginlerin para ve güç hırsıyla nasıl körüklendiğini gözler önüne serer. Dickens’ın yarattığı karakterler, insani değerleri ve adaleti unutan bir toplumun kaçınılmaz olarak kaosa sürükleneceğini anlatır.
Para kazanma hırsı, doğal kaynakların aşırı ve bilinçsizce tüketilmesine de yol açar. Şirketler ve bireyler, daha fazla kar elde etmek için çevreye zarar vermekten çekinmezler. Ormanların yok edilmesi, su kaynaklarının kirlenmesi, hava kirliliği gibi çevresel sorunlar, para kazanma hırsının doğrudan sonuçlarıdır. Bu durum, uzun vadede gezegenimizin yaşanabilirliğini tehdit eder ve insanlığın geleceğini riske atar. Para kazanma hırsı, kültürel değerlerin ve geleneklerin de aşınmasına neden olur. Toplumlar, maddi başarıyı ve tüketimi ön plana çıkaran bir yaşam tarzını benimserken, kültürel miraslarını ve geleneklerini ihmal ederler. Bu durum, kültürel kimliklerin ve toplumsal bağların zayıflamasına yol açar. İnsanlar, para ve başarı uğruna, kendi kültürel köklerinden koparak, yüzeysel ve maddiyatçı bir yaşam tarzına yönelirler.
Dante Alighieri’nin "İlahi Komedya" adlı epik şiirinde, cehennem tasvirleri aracılığıyla insanın para ve güç hırsının nasıl bir düşüşe yol açtığını gözler önüne serer. Dante’nin cehennemi, sadece fiziksel bir acının mekânı değildir; aynı zamanda manevi çöküşün ve insani değerlerin kaybının da sembolüdür. Para kazanma hırsı, insanı cehennemin en derin çukurlarına sürükleyen bir güç olarak tasvir edilir.
Bu büyük yazar ve düşünürlerin ortak mesajı açıktır: Para kazanma hırsı, insanı ve toplumu yozlaştıran, gerçek mutluluğu ve anlamı gölgeleyen bir tehlikedir. Günümüz dünyasında, para kazanma hırsıyla değerlerini unutan bireyler, yalnızca kendilerini değil, toplumu da büyük bir uçuruma sürüklerler. Victor Hugo, "Sefiller" adlı eserinde, Jean Valjean’ın hayatında para ve güç hırsının yol açtığı ahlaki ikilemleri ve insani dönüşümleri ustalıkla işler. Hugo, insanın sevgi, merhamet ve adalet duygularıyla yeniden doğabileceğini gösterir. Ancak, paranın egemen olduğu bir dünyada bu değerler sık sık unutulur.
Ayrıca Para kazanma hırsı, birçok din ve felsefi sistemde çeşitli açılardan ele alınır. Yahudilik, Hristiyanlık, Budizm ve İslam, para kazanma ve zenginlik konusunda benzer ve farklı perspektifler sunar. Her biri, maddi kazançların insani değerler ve manevi hedeflerle dengelenmesi gerektiğini vurgular.
Yahudilik, çalışmayı ve kazanç elde etmeyi teşvik eder, ancak bu süreçte ahlaki ve etik kuralların korunmasını önemser. Hristiyanlık, para kazanma hırsını sıkça eleştirir ve zenginliğin ahlaki ve manevi risklerine dikkat çeker. İslam, para kazanma ve çalışmayı teşvik eder, ancak kazanç sürecinde ahlaki ve insani değerlerin korunmasını vurgular. Semavi olmayan dinlerden Budizm; maddi kazançlar ve zenginlik konusunda daha nötr bir tutum sergiler, ancak aşırı para hırsının zararlarına dikkat çeker.
Yahudi geleneğinde, çalışmak ve kazanç elde etmek bir erdem olarak görülür. Talmud’da, "Emeğin meyvesi bütün servetlerden daha değerlidir" (Avot 1:10) ifadesi yer alır. Yahudilikte, dürüst çalışmanın ve helal kazancın önemi vurgulanır. Yahudi dini yasaları, iş ve ticaret hayatında dürüstlük, adalet ve şeffaflık gibi ahlaki kurallara uyulmasını zorunlu kılar. Hile, aldatma ve sömürü yasaktır. Lev 19:13’te, "Komşunuzu haksızca soymayacaksınız ve aldatmayacaksınız" denir. Ancak Yahudilikte, zenginlik kötülenmez, ancak zenginliğin paylaşılması gerektiği vurgulanır. Tzedakah (sadaka), Yahudi geleneğinde önemli bir yer tutar. Zenginlerin, fakirlere yardım etmeleri ve servetlerini toplumsal fayda için kullanmaları beklenir.
İncil’de, "Para sevgisi her türlü kötülüğün kaynağıdır" (1 Timoteos 6:10) ifadesi, para kazanma hırsının tehlikelerine işaret eder. Hristiyanlık, para ve maddi kazançların, manevi değerlere ve Tanrı’ya olan bağlılığa engel olmaması gerektiğini vurgular. Hz. İsa, zenginliğin tehlikelerini öğretirken, mütevazılık ve cömertliği öne çıkarır. Matta 6:19-21’de, "Yeryüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin... Göklerde kendinize hazineler biriktirin" der. Hristiyanlık, zenginlerin, fakirlere yardım etmeleri ve zenginliklerini paylaşmaları gerektiğini öğretir. Hristiyanlıkta, zenginlik ve para kazanma hırsı, ruhsal bir engel olarak görülür. Hz. İsa, "Bir devenin iğne deliğinden geçmesi, bir zenginin Tanrı’nın Krallığı’na girmesinden daha kolaydır" (Markos 10:25) diyerek, zenginliğin manevi tehlikelerine dikkat çeker.
Dinimiz İslam, çalışmanın ve helal kazancın değerini vurgular. Kur’an’da, "İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır" (Necm, 53:39) denir. Hz. Muhammed (s.a.v.), dürüst çalışmayı ve helal kazancı övmüştür. İslam, kazancın helal yollardan elde edilmesini zorunlu kılar. Haram kazanç, bireyin manevi hayatına zarar verir. Hz. Muhammed (s.a.v.), "Haram ile beslenen bir beden cennete giremez" (Taberani) hadisiyle bu konudaki hassasiyeti vurgular. İslam, zenginliğin paylaşılmasını teşvik eder. Zekat, İslam’ın beş şartından biridir ve kazancın bir kısmının ihtiyaç sahiplerine verilmesini zorunlu kılar. Sadaka ve infak, zenginlik ve servetin paylaşımı konusunda önemli kavramlardır.
Semavi dinlerden olmayan Budizm, maddi kazançlar ve zenginlik konusunda daha nötr bir tutum sergiler, ancak aşırı para hırsının zararlarına dikkat çeker. Budizm, arzu ve bağlılıkların insanın ıstırabının kaynağı olduğunu öğretir. Maddi kazanç hırsı, bu arzuların bir parçası olarak görülür. Budizm, insanları aşırı arzulardan ve maddi bağlılıklardan uzak durmaya teşvik eder. Budizm’de, doğru yaşamın sekiz yolundan biri olan "Doğru Geçim" (Samma Ajiva), dürüst ve etik bir şekilde kazanç elde etmeyi içerir. Budist öğretisinde, iş ve ticarette dürüstlük ve adalet önemlidir. Budizm, mütevazılığı ve cömertliği över. Zenginlik biriktirmek yerine, ihtiyacı olanlarla paylaşmak ve cömert olmak, Budist öğretilerde önemli bir yer tutar.
Yahudilik, Hristiyanlık, Budizm ve İslam, para kazanma hırsına farklı açılardan yaklaşır, ancak hepsi de maddi kazançların ahlaki ve insani değerlerle dengelenmesi gerektiğini vurgular. Her biri, çalışmayı ve helal kazancı teşvik ederken, aşırı para hırsının manevi ve toplumsal zararlarına dikkat çeker. Bu dinler, zenginliğin paylaşılması, mütevazılık, dürüstlük ve ahlaki değerlere bağlılık gibi ortak ilkeleri öne çıkararak, bireyleri ve toplumları daha dengeli ve adil bir yaşama yönlendirir.
Ahir kelam, tüm inanç sistemlerinin, büyük yazar ve düşünürlerin bize aktardığı derslerde yatmaktadır: Para, insan hayatında önemli bir rol oynar, ancak onu asıl önemli kılan insani değerler ve ahlaki ilkelerle nasıl kullanıldığıdır. Para kazanma hırsının gölgesinde kalmış bir hayat hem birey hem de toplum için yıkıcı sonuçlar doğurur. Bu yüzden, para kazanma arzusuyla insani değerlerin unutulması, en büyük tehlikelerden biridir. İnsanlık, tarih boyunca bu dersleri almış ve almaya devam etmektedir; önemli olan, bu derslerden öğrenip, daha insancıl ve adil bir dünya kurabilmektir.
YORUMLAR
Haddi ve hududu yok ki bu işin. Fakirler aslında yetinmeyi biliyor da zenginleri bir türlü doyuramıyor bu insanlar ve insanlık. Kırk tane fabrikası olan adam niye kırk beş tane olmasın diye çaba içinde... Aylık geliri yüz bin lira olan, geçinebildiği halde fazlasıyla fazla parada fazla mal da göz çıkarmaz düşüncesi ile aylık gelirimi iki yüz bin nasıl yaparım telaşesinde... Oysa ki dünyada paradan daha değerli şeylerde var, dostluk, arkadaşlık, sevgi, bağlılık gibi... Kazanılan para yasa dışı bir şekilde kazanılıyorsa zaten, adı haram paradır ki haram da kimseleri abat etmez ne dünyada ne de ahirette... Az olsun ama helal olsun diyenlerden olalım bizlerde... Güzel bir yazı olmuş...
Para...Para...para.. varlığı bir dert yokluğu yara.Para başımı döndürmedi hiç bir zaman amma, muhteşem yazıyı okurken adeta başım döndü.Para kazanmak amaç olunca diyecek bir şey yok.Yalnız paranın bir araç olduğu kesin.Esiri olmadan yaşama dahil etmek en iyisi bence.Parayı tutamayan biri olarak para hırsım da yok doğal olarak.Değer de vermem paraya.ibtiyacı olduğu yerde sarf etmek mutlu ediyorsa beni sorun yok demektir.Yiyilen yerdedir bereket..Yerinde harcama yapılıyorsa ,ikramlarda bulunuluyorsa bereketi içindedir.İhtiyaçlısıyla karşılaştırılıyorsa bereketi içindedir.Öyle bir zaman olur ki, nerden ve nasıl geldiğini tahmin bile edemediğimiz bir konumda para adeta başımızdan aşağı yağar.Bu yağış bir imtihan vesilesidir.Aracısındır ..Emanetçisindir.Sarfiyatta sebepsindir.Böyle bir durumda engel olduğun vakit öyle bir engele takılırsınız ki ,tokatın nerden geldiğini bilemezsiniz..Yemesi nasip olmaz.
Esiri olmamak lâzım paranın.Esiri olanlar insanlıklarını yitirirler.Boğazı geçendir nasip der Peygamber.Yeme ile bitiremezsiniz parayı.Her daim dolu işkembe ayağın birini devamlı helâda bırakır.Bir ayağı helâda olanlar karga ile arkadaş olanlardır.Kazancın kirinden arındırılması bereketin habercisidir.Hak edilmedikçe kırmızı tüylü develer, devlet başkanı da olsa hitabet yoktur geveler.Üstadı selâmlıyorum.Sağlıcakla.Saygıyla.
Merhaba hocam
PARA konusunda teferruat boyutuyla dikkat çeken bir makale okudum değerli kaleminizden
Para öncesi, paranın işlevleri, para kazanan insanla, insanı kazanan paranın farklılaşması, yaşamak için yemekle yemek için yaşamak farkı kadar keskin biçimde vurgulanmakta, bu yolda edebi eserlerden, dinlerden alıntılar yazıyı zenginleştirmekte
Sözün özü
Bilgilendirici, doyurucu yazınızı kutlarım hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Çalışmalarınızda başarılar dilerim
Selam ve saygılarımla.