- 220 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
PAPATYA FALI...
Islak bir düş’ ün ortasındayım: düşün düşün sonuca varamadığım…
Telaffuz edemediğim kadar da dardayım ve işte yüreğimin yerinden sökülen menteşeleri.
Sözcükler dipçiğim.
Aşksa ezik kılan içimi anmadığımda aşkı aşikâr aşka âşık bir şarkıyım en çok da inlerken yüreğimin gamlı notaları.
İhbar edeceğim bir ben bir de bir b/ölü iki iken aşk:
Bakmayınız aşka aşk dediğime aslında aldığım nefesten tutun da hayallerimle yaşadığım kadar aşkı tek kişilik bir o kadar kalabalık yüreğim sevdiğim kadar hele ki bu aralar kendimi.
Sözcükler umman.
Aşk kazan.
Kepçem ise kalemim ve yıkılmayan kale duvarlarım gerçi öncemde hep de inşa etmişken kumdan kaleler ve her gün süpürdüğüm kadar içimdeki seyyah gezgini…
Asla yıkılmam da diyemem.
Bazen bir yıkıntıya tekabül etsem bile.
Asla vazgeçeceğim de diyemem sevilmekle iştigal bir dünyadan ibaret değil benimki asla.
Sevdiğim kadar mutlu.
Sevildiğime emin olsam ne ki bir ömür?
Gezgin yüreğimse bir metafor ve içimde saklı s/onsuzluk kah isli yollar kah sisli şehir ve işte şimdi ihbar ediyorum duygularımı.
Gamı gemlediğim.
Aşkınsa iteklediği kalemim.
Satırlarda saklıyım aslında satır aralarında aslında yazmadığım binlerce nesir binler şiir ve hayal beklerken beni CENNET DURAĞINDA.
Aşk ve âşık.
Gül ve bülbül.
Dikenlerimle sakit bazen güle dönüştüğüm bazen bülbüle aslında her ikisi de saklı iken içimde.
Münferit heceler.
Mukaddes duygular.
Aşkın İlahi sarkacı.
Devindiğim yalnızlık kulvarı.
Ansızın aşka düştüğüm ansızın bir düş’ e.
Düşülesi bir tuzak filan da değil iken duygular ve işte şiirlerimle hemhal.
Gezegenin en yorgun müdaviyim:
Aşkın şık varlığında hüzün dolu genelde.
Sevmeyi sevdiğimi bahşedense O.
Ve işte kılavuzum bülbül ve işte ben güle ben kendime kavuştum sonunda.
Ruhumun surları.
Aynanın sırları.
Saydam yüreğimin kulvarı.
At koşturduğum değil atıfta bulunduğum değil aslında ben içime esen o ters rüzgârım.
Üşüdüğüm kadar üşüten aklım.
Isındığım kadar içimde eriyen o buzdağı.
Meskeni.
Mekânı.
Zamanı…
Belirsiz ve izafi bir eksende.
Yalnızlığımın mimarı iken cihan ve severek çoğaldığım çoğalttığım duygularım.
Heyecanlar yaşıyorum seviyorum da.
Bazen heyelanlara denk düşüyorum ve yetmezken…
Ve işte artçılarım iken şiirlerim.
Arpacık kumrusu gibi de düşünmüyorum ve neyse geçen içimden ve işte izinde iken hiçliğimi giyinip sarıldığım iken tek cübbem sadece kalemim cüssemin önemsizliği ruhumun giriftlerinde yüreğimin de hicretinde hicvettiğim hayallerim.
Kordan satırlar.
Külümse eksik olmayan.
Gülümseyen bir sure ve işte aşkın adandığı cennetim dediğim annem en şık hatta tek şık varlık ışıyan gözlerimi bazen istila eden yaşlar ve yasımı unutup yasa mahiyetinde bellediğim kadar sevgimi dirilen ölen hücrelerim ve zihnimde saf tutan ölen nöronlardan arda kalan yeniden doğmanın hem sancısı hem müjdecisi iken istiflenmiş ne kadar duygu düşünce varsa inançla umutla akça tenine kâğıdın bir bir döktüğüm gözyaşım ya da mürekkebi benliğimin bazen damarlarımda akacak kan duramazken yerinde ve işte duraksamadan sözcükleri döktüğüm aşkın titrinde saklı iken o vaveyla.
Süklüm püklüm değil asla.
Belki salkım saçak.
Ve dinmeyen o izdiham bazen kesif bir sessizlik ve lal sözcüklerin ete kemiğe büründüğü ihya ettiğim kadar yüreğimi sevginin ve umudun iz düşümü.
Ne kibir.
Ne kinaye.
Arınmış ruhum kirden kinden nefretten üstüne üstük durduk yere sevebildiğim.
Günü de kotardım madem.
Gümbürtüye gitse ne ki ömür?
Yan yana dizili nice duygu bana dair ve sonunda kendimi hem kucakladığım hem de çok sevdiğim…
Ölü bir günü diriltmeye çalıştığım ne ki ve de önünü alamadığım kah izdiham kah salgın azığım kelamım bazen azımsandığım dinmeyen duygu bombardımanı.
Geceyi çalansa şiir.
Kapımı çalan da.
Çalgısı çengisi eksik olmayan bir düzen başta ruhunu şeytana satmış o Çingene kadın papatyalardan alırken hırsını adı fal olan aslında lal bir sözcükten seken ve papatya fallarında ölen nice umut nice hayal kırıklığı ile devinen seyyah gezegen.
Ümidi ile de yaşarken insan en dar zamanda bile Rabbin yetiştiği.
Bir enkaz değil asla yiten.
Asla pervasız değil inanan.
Kayıt açan kader ve boşalan haneler…
Hörgücü duyguların ve aşkın menşei.
Zirzop değil sıradan hiç değil sırasız bir ölümde neşreden kara melek.
Uyruğu yok iken acılarımın.
Ulağı da yok iken ya da uleması mıdır şiir?
Öznesi kavruk.
Özlemi yitmeyen.
Göğün serenadı yerin fermanı ve Araf’ta saklı kala kalmışlığın bir başına değil vardır elbet inananın Sığınağı.
Akça pakça teninde göğün önce bir yıldız kaymışken.
Akça pakça teninde beyaz sayfanın şiirler ağırlanan.
Ağır çeken yükü aşkın elbet kalemin seyyah yolculuğu.
Surdan kaleler.
Bozulmayan kaideler.
Kayıtsız şartsız da sevip umut etti mi de insan…
İnkarı ne mümkün idamesi olası ve kararan göğün değil karan yüreğin sonlanmayan haykırışı.
Zemheride ölse bile o çiçek değil mi ki karı da delen tek çiçek ve işte kardelenler misali yüreğin mimarisi sevgi her kapıyı açabilen açılmasa bile o kapı bacadan dalıp hayatı yüreği zengin kılan.
Münakaşa ettiğim kadar kendimle bir ömür ve işte münazarası da sonlanmayan duygularımla mükâfatlandırıldığım kadar kendimle mutabakata vardığımın da bir göstergesidir yazdıklarım…
Yangından ilk kurtardığım mademki yüreğim.
Közümde ve sözümde ve özümde saklı tek servetim:
Sevginin nişanesi umudun rozeti iman gücümle asılı kaldığım evrenin ve de mutluluğun ve huzurun aslında bir rivayet olmadığına dair sancağımı da bayrağımı da dikmişken en tepeye ve evet, ben zengin bir kulum aşkla deştiğim yaramdan sıyrılıp iç sesimle kanat açtığım sonsuzluğa dair tüm fısıltıların ve de tüm hayallerimin gerçekleştiğine tanık olmanın verdiği gururla göğüslediğim kadar acıları ve yüreğimin de sallandırıldığı ipten kurtulup özgürlüğümü ilan ettiğim kadar tüm söküklerimi dikebilmenin de mümkün olduğunu ispatladığım kadar da gerçeğim…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.