- 234 Okunma
- 5 Yorum
- 6 Beğeni
NENEMDEN HATIRA BOZYÖRÜK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
NENEMDEN HATIRA BOZYÖRÜK
Çocuktum.
Tatil günlerimin çoğunu Kilis’ in Tibil köyünde nenemin yanında geçirirdim.
Nenemin koca bir hanay içinde yan yana dört kerpiç odası olan bir evi vardı.
Bahçesinde kocaman bir dut ağacı ve sekisi.
Bahçe duvarları bile kerpiçten yapılmış onun üzeri de çalı çırpı ile yükseltilmiş.
Yine de komşunun bahçede ne yaptığını görebilirsiniz!
Bu köy hayatı ve insanların doğallığı çok hoşuma giderdi o çocukluk yıllarımda.
Köyün hepsini akrabamız sanırdım.
O kadar samimi, o kadar candan insanlardı.
Herkesin bağı bahçesi bizimdi.
Kavun toplar, üzüm keser, zeytin toplardık.
Nenem nereye giderse ben de peşindeydim.
En çok dut ve mişmiş dediğimiz küçük kayısıları severdim.
Tıka basa yerdim hem de her gün.
Yine de doymazdım.
Belki de sadece dut ve mişmiş yemek için nenemin yanına giderdim. Şehirde dip dibe evler beni bunaltırdı ta o yaşlarda.
Doğa ile başbaşa olurdum nenemin yanında.
Tibil köyü Suriye ’ ye sıfır sınırda idi.
Mayın tarlaları tel örgüler ile çevrili idi. Zeytin ağaçları, üzüm bağları, sebze bahçeleri ile zengin yemyeşil sulak bir köydü.
Küçücük bir deresi tarlaların kenarından çağıldayarak akar dururdu.
Köylü kadınlar orada ya çamaşır ya da koyunların yünlerini tokaçlarla döve döve yıkarlardı. Ben onları izlerdim onlar biteviye çalışırlardı.
Harman yerinde cercerler, saman yığınları etrafında döner dururdu. Ben o atların döndürdüğü cercere biner saatlerce güneş altında atlarla birlikte döner dururdum.
Akşam olunca nenem beni harman yerinden alır, eve getirdi.
Evin hemen karşısında iki gözlü kocaman bir çeşme sürekli akar dururdu.
Nenem oradan kovalarla su doldurur çok kirlenmiş isem ,beni eşiğe oturtur yıkardı.
Bazen başıma çamur gibi bir şey sürerdi.
Ağlardım.
"Korkma kızım! Bu kil senin saçlarını ipek gibi yapar "derdi.
Yere yün döşeği serer ikimiz birlikte uyurduk.
Bana hikâyeler anlatırdı.
Aslında hikaye dediği onun yaşanmışlıkları idi.
Tavan direklerini gösterir, " bak güzel kızım, sakın korkma ha! Bu direklerin arasında bir sevdalı yılan varmış.Gece olup herkes uyuyunca sevdiği kadının saçlarına sarılır uyurmuş" derdi.
O anda korkumdan neneme sarılır uyur kalırdım.
Nenemin evde tavuklar, horozlar eksik olmazdı.
Yumurtaları, ekmek damı dediği samanliktan toplar koklaya koklaya ona götürürdüm.
Sade yağda bana pişirir, yufka ekmek ile bir güzel yerdik.
Dut ağacına çıkar yaprak yiyen tırtıllardan korka korka o dutlari yerdim.
Tırtıllar beni de yer sanırdım. Çünkü yapraklar üzerinde kıvrıla kıvrıla sürekli hareket eder ve o yaprakları yerlerdi
Ben de o tırtıllar gibi o kadar çok yerdim ki akşam olunca karnım ağrır uyuyamazdım.
Seviyordum her iki meyveyi de, vaz geçemiyordum.
Kendi evimiz de bahçeli sayılırdı ama nenemin ev gibi değildi.
Bizim evimizde de kuzular, koyunlar, tavuk horozlar beslenir büyütülürdü.
Hatta bizimle birlikte yaşayan dört beş kedimiz bile vardı.
Kilis ’ te yaz mevsiminde, odalarda yatmak mümkün olmadığı için evlerin havuş dediğimiz bahçe kısmına yataklar açılır , yıldızları izleye izleye orada yatardık.
Sabah uyandığımızda kedileri ya üstümüzde uyurken bulurduk, ya da örtünün altında ayaklarımızın üstünde olurlardı.
Hayvanlarla, doğa ile iç içe yaşamayı öğrendik.
Farkında olmadan öğrettiler bize büyüklerimiz.
Yıllar yılları kovaladı.
O doğal yaşam bu kez farklı şekilde karşıma çıktı.Her gün ikindi saatlerinde yaptığımız ritüel için arı bahçesine geldik.
Çok ağır iş olmadığı müddetçe ben oturur kitabımı okurum, yardım edilecek bir şey olursa kalkar destek olurum eşime.
Sırtımı ağaç golgesine vermiş , sandalyemi açmış kitap okuyordum.
Birdenbire sırtımda bir dokunuş Hâlbuki kimsenin geldiğini duymamıştım.
Dönüp baktığımda hiç tanımadığım bir köpek, sandalyemi arkadan uzanmış omuzuna dokunuyordu.
Kuyruğunu sallıyor, kendini sevdirmeye uğraşıyordu.
Biraz başını okşadım." Buralarda ne arıyorsun sen?" diye soruyordum ki, bir çoban koyun sürüsü ile uzaklardan göründü.
Onlar gelinceye kadar o yavru köpek ile halleştik.
Çoban gelince kuyruğunu sallayarak onlara takılıp gitti.
Arkalarından baka kaldım.
"Kitabımı elime alayım "diye eğilmem ile bir sarı Hazer yılanının (BOZYÖRÜK) önümde durmuş beni izlediğini gördüm.
"Nenemin anlattığı yılan bu olsa gerek" dedim.
İnanılmaz derecede sakin başını kaldırmış beni izliyordu.
Güldüm.
Kendime şaşırıyordum.
Bir insan bir yılana gülümser mi?
İnanın gülüyordum.
O da başını hafifçe kaldırmış bana bakıyordu.
"Bari telefonumu alıp onu kaydedeyim" dedim.
Ancak son saniyelerine yetiştim. Kaydı çalılıkların arasında kaybolup gitti.
Yılanın güzelliği görülecek bir şeydi.
Sarışın.
Tarla yılanı.
Çiftçi dostu!
Kemirgenleri temizliyordu tarlamdan.
Tüm canlıların yaşam hakkı vardır.
Onları tanırsak birbirimize karışmadan birlikte yaşamayı öğreniriz diye düşünüyorum.
Ne dersiniz?
Bu dünya hepimize yeter!
Kimsenin canına kıymayın!
Kıymayalım !
01.06.2024
Tülay Sarıcabağlı Şimşek
YORUMLAR
Zararlı olan canlıların da faydalı olabileceğini düşünerek, ben de derim ki, canlılar yaşamalı. Yaratan, onları elbet bir gaye için yaratmıştır. En azından tabiatın dengede kalmasını sağlayan varlıklardır.
İster istemez diyeceğim ki, şehirde başıboş dolaşan ve sürekli sayıları artan kediler ve özellikle de köpekler denge unsuru olmaktan çıkmış, dengesizlik sebebi olmuş günümüzde.
Her şey yeterince, sahipli ve uygun sayıda yani dengeli olunca elbette güzel.
İnsana, çoocuklara, kadınlara hatta büyüklere saldıran köpekler olmamalı, kalabalık yerleşim yerlerinde.
Çaresi illaki itlaf etmek değil, üremelerini, çoğalmalarını engellemek ve barınaklarda yaşamalarını sağlamak olmalı.
Köy hayatında benim de kedim ve köpeğim oldu. Çok da seviyordum.
Şu anda da yanıbaşımızda oturan kızımın ev köpeği, bazen onlarda, bazen bizde misafirlikte.
Şimdi saldırganlaşan hayvanlar için çare aramak canlara kıymak mı olur?
Hayvanları sevmek ayrı, tedbir almak, sahiplenmek, kısırlaştırmak ayrı.
Bağıranlar, ortalığı yıkanlar ısırılan, parçalanan çocukları, insanları hiç mi görmüyor, düşünmüyorlar?
Hatıralar ve yazılanlar köy hayatının gerçek güzellikleri.
Saygıyla...
AYRIKOTU
Görüşlerinize katılmamak mümkün değil!
Var olun
Ne güzel o geçmişte o köy de yaşananlar ne güzel anılar biriktirmişsiniz. Tabi canlılarda ilişkiler ne hoş. Bir yılandan ürkmemek ki bunu aslında çocuklarımıza da anlatmalıyız. En büyük çiftçi dostudur yılanlar tarla farelerini yaşatmazlar, yüreğinde sevgi ve Allah korkusu olan zaten hiç bir canlıya kıyamaz... Güzel bir öykü kutlarım yürekten...
Galiba hatıranın yaşandığı yer eski Tibil Köyü. Benim iş yerim yeni Tibil yani Öncüpınar girişinde. Yolunuz düşerse bekleriz. Ve şeref duyarız.
Selam ve saygılarımla Hocam.
AYRIKOTU
Bir gün mutlaka yolum düşecektir.
Selamlar 🙏
İlgiyle okudum,akıcı bir tarz ve muhteşem bir yazı.Hayvanları severim.Yılanlarla birbirimize dokunmadan aynı ortamı paylaştığım çoktur.Köpeklere karşı ayrı bir ilgim var.Kediler ile de çocuklukta birlikte yaşadım.Kocaman kocaman insanların köpeklerin varlığından rahatsız olduğuna çok şahit olmuşumdur.Doğal ortam gibisi yok.Nostalji yaşattınız teşekkürler.Hatıralar kıymetlidir.Vefalı yüreği ,mahir kalemi selamlıyorum.Sağlıcakla.Saygıyla.