- 333 Okunma
- 5 Yorum
- 8 Beğeni
-ALACAKARANLIK KUŞAĞINDAN NAĞMELER Mİ?-
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İlk bakışta af edersiniz o… o… ipe diz havası estiren bir sözün derin manalarla yüklü olması, tabi imkânsız değil. Ne kadar hadsiz dursa da haddizatında bir haklılık taşıması mümkün. Sözü ilk duyduğumuzda yok artık daha neler deriz de, alışkanlıklarımıza, ön yargılarımıza takılmış olabilir de. Sözün giderek anlamını veren, rengini salan bir yanı olabilir hani.
“Bir kadının yeniden evlenmesi, onun ilk kocasından nefret ettiğini gösterir. Bir adamın yeniden evlenmesi, onun ilk karısını çok sevdiğini gösterir.” Sözüne ilk rastladığımda erkek halimle yadırgamadım değil. Sonrasında ise çabuk ısındım, benimsedim, şimdilerde hastalarıma birebir tatbik ediyorum desem tımarhanelik deli olduğuma hükmedersiniz elbette. Şüphesiz böylesi de değil. Bir konuyu masaya yatırdığım zaman mütecaviz hisler besliyor da değilim o mevzuya karşı. Mütecessis bir yapım vardır en fazla.
Söz, 19’uncu asrın meşhur bir İrlandalı edibine ait. Oscar Wilde. Varlıklı, eğitimli bir aileden gelen ve iyi bir eğitim alan ünlü yazarın genelde biseksüel olarak tanımlanmasına karşın kendisini eşcinsel olarak ifade ettiği, yanı sıra başından bir evlilik hayatı geçtiği de görülmektedir. Son yılları bunalımlıdır. Eşcinsellik üzerinden kürek cezası almasını müteakip yaşamını kırk altı yaşında Paris’te beş parasız tabir edilir biçimde tamamlar. Sosyalist, pasifist, özgürlükçü görüşlere sahip olmasıyla değil de cinsel eğilimleriyle dönemin hakim Viktoryen ahlak anlayışına takıldığı anlaşılmaktadır. Şu kadar ki, vefatı öncesinde Katoliklik hakları teslim edilecektir kendisine. Nihayet, aykırı yaşam sürmesine paralel hayatın dip köşe noktalarını teorik, pratik çizgide yokladığı söylenebilir. Bu biyografik hususiyetlerin sanatsal üretimini besleyici olduğu ise kuşkusuzdur.
Üstte alıntıladığım sözünün de yaşamın kendisine bahşettiği bir algılama farklılığına bağlı olduğu söylenemez mi? Açıktır ki, filozofik bir yaklaşım olduğu kadar psikiyatrik bir çözümlemeye de muhtaçtır.
Öyle ya, yazar çok kesin konuşmakta, farklı yönde ışık sızmayan mutlak bir genelleme yapmakta. Yoksa darbe yediği Viktoryen ahlak anlayışının karaltıları Wilde’nin ruhuna da mı sızmakta? Kadını hain kurt, erkeği ise kırmızı başlıklı kız görmemizin binyılların ataerkil değer yargılarından bağımsız olması mümkün mü acaba? Demem şu ki, kadında erkek gibi ikinciye evlenemez mi? Söz gelimi fakir, kimi kimsesi olmayan bir kadın da toplumda yalnız ve dayanaksız kalmamak bağlamında bir yuva kurmaya ihtiyaç duyamaz mı? Bu gerekçeyle evlendiği zamanda dahi ilk kocasından nefret ediyor mu olacak? Ya da fakir ve kimsesiz olmasa bile mutaassıp bir toplumda hakkında spekülasyon yapılmaması, adının çıkmaması için de bir başkasıyla evlenemez mi? O halde olsa ilk kocasından nefret ediyor öyle mi? Böyle bir mutlak genelleme hakkaniyetli olabilir mi?
Halbuki, tüm itirazlarımıza karşın söz orada hayali bir noktada asılı durmak suretiyle bizlere göz kırpmakta.
Düz şekliyle sözü değerlendirirsek neler görürüz peki? Erkek evlilik hayatında hangi hataları yaparsa yapsın saf gönüllü bir yanı vardır yine. Kendi hatalarıyla yuvası yıkılsa, karısı kendisini terk etse dahi o yine ilk eşine sevgisini yitirmez. İkinci bir evlilikte de ilk hanımının hayali yitip gitmeyecektir benliğinin derinliklerinden. Kadın ruhunun ise tam tersi hiçte masumane olmayan bir yanı bulunmaktadır. İlk eşine kinlenmediği sürece, hele ki anneliği düşünülürse kadının, ikinciye evlenmesi beklenmeyecektir.
Sözüme mim koyun lütfen! Yukarda yer verdiğim çekinceye karşın bu yaptığım tahlile kitabi çizgide yer veriyor değilim. Hani derim ki, erkeğin genel olarak kadına göre saf gönüllü, masumane bir yanı olduğu gibi, kadının da erkeğe oranla o denli masumane olmayan, planlayıcı bir tabiatı olduğu bahsi yabana atılır durmamaktadır zihnimde. Hani kadın kini, intikamı tabir edilen husus yeri geldi mi mekanizmayı işletebilir de.
Sözün özü, ünlü İrlandalı yazarın her türlü ihtiyat payını dışarıda bırakacak derecede muhakkak bir genelleme yapması konunun neyle alakalı olduğuna bağlıdır. Hukuk ya da ahlakın değil de psikiyatrinin koyduğu tanı misalidir. Benim dahi, insaf birader şu durumlar da yok mu dediğim haller karşısında, o değil söylenen kardeşim, daha derinlerde başka bir hususun varlığına işaret ediliyor denebilir de.
L.T.
YORUMLAR
İlginç tespitler. Bizim ülkede beyini kaybetmiş hanımlar genelde evlenmezler, erkeklerde tam tersi ki bir çoklarının hele de ileri yaşlarda ev işleri vs gibi şeyler ile uğraşması bek kabil değildir... Tabi maddi durumu iyi olmayan kadınları istisna olarak alabiliriz. Bir dolu psikolojik soru her iki durumda da ortaya çıkacaktır... Bin yıllardır ataerkil bir yaşam tarzında geçiyor yaşananlar tabi bununda etkisi yadsınamaz. Daha da derinlerde neler olabilir? Bu da belki başka bir yazı konusu olarak karşımıza çıkacaktır diyelim... Kutlarım günü hak eden bu yazıyı ve yazarını...
levent taner
Kalıp yargılar, genellemeler, ön yargı ürettiği ölçüde bağnazlığa kapı aralayabilir de
Kim bilir, Wilde belki de sınıfının görüş açısıyla ele alıyor biraz da
Bunu göz ardı etmemek kaydıyla insan tabiatının kuytularına ışık tuttuğumuzda, mağara karanlıklarının dehlizlerini aydınlatabiliriz de
Nihayet hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Katılım ve katkınızla şeref verdiniz
Çalışmalarınızda başarılar dilerim
Selam ve saygılarımla.
levent taner
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Selam ve saygılarımla.
Naçizane yazımı günün yazısı olarak değerlendiren kıymetli "Edebiyat Kurulu" başkan ve üyelerine şükranlarımı sunarken; gerek sayfama ziyarette bulunmak nezaketi gösteren, gerekse güzide beğeni ve yorumlarıyla sayfamı taçlandıran değerli hocalarımı da saygıyla selamlıyorum
Sevgiyle kalın, hoşça kalın.
ilgi çekici bir yazı tekrar tekrar okunası...
kadın erkek ilişkisi evlilik ... malum tüm ilişkiler karanlık bir dehlize açılan yol gibi
insanın karmaşık yapısı duygusal depremleri ve yıkıcı güçleri bir süre sonra en düzgün giden ilişkiyi bile çıkmaza sokar gibi...
sevgi ve nefret doğamızda var zaten
nerede kime karşı kullanacağımız hiç belli olmaz bence
tekrar evlenmek bitmiş ilişkilerden etkilenir mi kim bilebilir ki insanın içini özünü
yeni bir evlilik belki de insanın yaşamadığı ilk evliliğindeki aşkı bulma çabalarıdır
ya da değil...
bu konu derin bi kuyu gibi
sanki deştikçe uzadıkça uzayacak...
tebrikler değerli kaleme...ve gün seçkisine yakışır yazıya
sevgiler hep değerli yüreğinize...
levent taner
Kıymetli ziyaretinizle onurlandırdınız
Hiç şüphesiz, kalıp yargılar, genellemeler tuzaklıdır, ön yargı ürettiği ölçüde bağnazlığa kapı aralayabilir de
Kim bilir, Wilde belki de mensubu olduğu varsıl, bohem çevrelerin, sınıfının görüş açısıyla ele alıyor biraz da
Bunu göz ardı etmemek kaydıyla insan doğasının derinliklerine projektörü tuttuğumuzda, mağara karanlıklarının dehlizlerini aydınlatabiliriz de
Nihayet hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Selam ve saygılarımla.
Ünlü İrlandalı edebiyatçının bu keskin ve yürek burkan ifadesine karşı verilecek bir cevap, en az o söz kadar derin, nüktedan ve ince olmalı. Söze dikkatle eğildiğimizde, Wilde'ın yaşamının çalkantılı denizlerinde yelken açarken, fırtınaların koptuğu o anların yankısını işitiriz. Hayatın, aşkın ve evliliğin karmaşık dokusunu çözümlerken, zihnimizde bir yapbozun parçalarını birleştiririz. Ve şu sorular düşer gönül bahçemize: Yeniden evlenmek, geçmişten bir kaçış mı, yoksa geleceğe bir umut ışığı mı?
Belki de Wilde, Viktoryen ahlakın katı kurallarının gölgesinde, kendi ruhunun derinliklerinden fışkıran bir isyanı dile getiriyordu. Belki de bu genelleme, dönemin baskıcı normlarına bir eleştiri, insan doğasının sınırsızlığını keşfetmeye bir davetti. Kadının yeniden evlenmesi, gerçekten de sadece nefretin bir tezahürü müydü? Yoksa hayatta kalma içgüdüsünün, yalnızlıktan kaçışın, bir sevgi arayışının mı yankısıydı? Aynı şekilde, erkeğin yeniden evlenmesi, ilk aşkının anısını yaşatma çabası mı, yoksa sadece hayatının boşluğunu doldurma arzusunun mu bir ifadesiydi?
Sözün özü, Wilde’ın genellemesi, yüzeyde adaletsiz bir yargı gibi görünse de, derinlerde yatan daha geniş bir gerçeğe işaret eder: İnsan ruhunun karmaşıklığı, aşkın ve evliliğin çok yönlülüğü. Belki de bu söz, hukukun ve ahlakın sınırlarının ötesinde, psikolojinin ve insan doğasının derinliklerine inen bir tahlildir. Wilde, kendi yaşamının ve deneyimlerinin süzgecinden geçirdiği bu sözüyle, bize insan ruhunun, aşkın ve evliliğin derinliklerinde gezinen bir fener sunmaktadır. Biz de bu fenerin ışığında, kendi önyargılarımızı, alışkanlıklarımızı ve derinlerde yatan gerçeklerimizi keşfe çıkabiliriz.
levent taner
Kalıp yargılar, genellemeler, ön yargı ürettiği ölçüde bağnazlığa kapı aralayabilir de
Kim bilir, Wilde belki de mensubu olduğu varsıl, bohem çevrelerin, sınıfının görüş açısıyla ele alıyor biraz da
Bunu göz ardı etmemek kaydıyla insan doğasının derinliklerine projektörü tuttuğumuzda, mağara karanlıklarının dehlizlerini aydınlatabiliriz de
Nihayet hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Selam ve saygılarımla.