- 333 Okunma
- 7 Yorum
- 8 Beğeni
Çarşıda Ayna Var
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hayatınızı değiştirecek kurumlar bu görevlerine uygun binalara ve bu binaların içinde bulunduğu büyük arazilere sahiptirler. Bir çok kişinin hayatında önemli yeri olan askeriye heybetli bir nizamiye kapısıyla sizi karşılar. “Hangi okul mezunusun?” sorusuna verilen cevapta adı geçen tüm okullar geniş bir bahçenin ya da daha iyisi dev bir kampüsünde içinde yer alır, istediğiniz yapıya varana değin de size ne kadar heybetli olduklarını hatırlatırlar.
Bu bina da ihtişam konusunda diğerlerinde geride değildi. Büyük duvarların, kanatlı demir kapının, o kapının bekçisinin ardında, çam ağaçlarının tören kıtası gibi yolun iki tarafına dizildiği giriş yolu yer alıyordu. Bugün o yolda iki kişinin yürüdüğünü görüyoruz. İlki ortaboylu, kır saçlı, ellilerin ortasında bir adam. Bir eliyle tekerlekli büyük bir bavulu sürüklüyor, diğerinin de omuz başına şişkince bir sırt çantası atmış. Yanında ise ona göre daha ufak tefek, ak saçlı, dinçliği yaşadığı seksen sekiz yılı inkar eden bir beyefendi var. Orta yaşlı olanı yürürken yere bakarken, yaşlı olanı gözlerini yürüdükleri binaya dikmiş.
“Filler mezarlığını hatırlatıyor burası. Son durak... Son kez taşınılan bina... İki ayakla girersin, dört kolluyla çıkarsın.”
Orta yaşlı olanı kafasını kaldırıp binaya baktı. Dört katlı bina hem karşılarında, hem sağlarında, hem de sollarında. Tek çıkış noktaları gerisin geriye dönmek.
“Güzel bir yere benziyor. Her yer ağaçlarla kaplı. Şuradaki çardakta çay içebilirsin.”
“Kaç kişi kalıyor bu huzurevinde? Dört yüz? Beş yüz? Bak, biri bile çay içiyor mu orada?”
Diğeri ilkin cevap vermedi. Sonra:
“İstersen vazgeçelim?”
“Çeyrek milyon dolar yatırdıktan sonra? Eve dönecek param kalmadı.”
“Ev de kalmadı bir anlamda. Annemi kaybettikten sonra sen kendini de kaybettin o evde.” Diye içinden geçirdi görece genç olanı.
Kapıya geldiler. Görünürde kimse yoktu.
“Babam okulun ilk gününde beni sokağın başına kadar götürmüş, oradan sonrasında benim okulu kendi kendime bulabileceğimi söylemişti. Üniversiteden mezuniyetime de gelmedi. Nikahıma dolmuşa atlayıp, tek başıma gittim. Sonunda biri elimden tuttu da, beni huzurevine attı”
“Sen istedin gelmeyi...”
Yalan söylüyordu. Neredeyse şantaj yaparak ikna ettimişti babasını huzurevine yerleşmeye.
Binanın girişinde kimseler gözükmüyordu; oğlu bavulu bırakıp babasına kapıyı açtı. Yaşlı adam içeri yönelince genç olanı onu durdurdu:
“Hayır duası etmeyecek misin?”
Baba oğluna baktı ve gözlerini onunkinden ayırmadan duasını okudu:
“ Selâm size, ey bu kabirlerde yatanlar! Siz bizden önce gittiniz. Biz peşinizden geleceğiz.”
Sonra içeri girdi. Bir yandan kapıyı açık tutmaya, diğer yandan da bavula uzanmaya çalışan oğlu babasının bir türkü tutturduğunu duydu ama sözlerini ayırt edemedi. Bavulu içeri iteklerken düşündü:
“Yavaş yavaş alışacak. İnsan doğası bu. Seksen sekizinde de olsan her şeye alışıyorsun”
Öte yandan huzurevinin resepsiyonundaki hemşireye ise türkü o denli umut verici gelmedi:
“Ölmeden mezara koydular beni...”
YORUMLAR
Kimsesiz ve gerçekten ciddi bakıma ihtiyacı olan yaşlılar için en iyi yer huzur evidir finalinde Baba haklı olarak türkü ile sitem etmiş ah babam sağ olsaydı köşede otursaydı diye içimden şarkılar geçiyor
Okudukça duygulandım günün yazısını
Gönül kapıları kapanmadan evlatlar sahip çıkmalı anne ve babasına
Duyarlı yüreğinize sağlık kaleminiz daim olsun
Saygılarımla
İlhan Kemal
İlhan Kemal
İlhan Kemal
İlhan Kemal
Yürek sızısı bir olay ancak bu kadar
Güzel anlatıya bilirdi...
Tebriklerimle dostum...
İlhan Kemal
KAV/Bir masalın girişinde, ayın ve yıldızların dans ettiği bir gecede, gökyüzünden yere doğru inen bir rüyanın kanatlarıydı O mekân.
KAV/Zamanın ta kendisi, geçmişin nefesi ve geleceğin umudu bu binanın taşlarına işlemişti. Burası, unutulmuş bir şarkının notalarıyla dolu, hayallerin sahnesi.
KAV/Giriş kapısı, geçmişin sırlarını saklayan bir muhafızdı, her bir demir tel örgüde binlerce hikaye, her bir taşta yaşanmışlık vardı. İçeri adım attığınızda, geçmişin huzuruna hoş geldiniz diyen bir melodiyle karşılandınız. Burası, unutulmuş bir çağın anılarıyla dolu bir müze, her odası bir zaman yolculuğu, her penceresi bir umut vadisiydi.
KAV/mekânın sessizliği, binlerce öykünün ahengiyle doldu. Duvarlar, geçmişin yankılarını yansıtan aynalar gibiydi. Her adımınızda, bir masalın sayfaları arasında kaybolur gibi hissettiniz. Kimi zaman geçmişin hüznüyle, kimi zaman geleceğin umuduyla dans ettiniz. Burası, unutulmuş bir düşün gerçeğe dönüştüğü yerdi, her köşesi bir hayalin gerçekle buluştuğu mekân.
KAV/Bu binanın ruhu, geçmişin yüküyle değil, geleceğin ışığıyla doluydu. Her odası, bir umut çiçeğinin tomurcuğu gibi açılıyordu. İçerideki her bir yaşlı, bir zamanlar unutulmuş bir hazine gibi parlıyordu. Onların hikayeleri, binlerce yıldızın ışığında kaybolan bir gece kadar büyüleyiciydi. Burası, unutulmuş bir öykünün yeniden yazıldığı yerdi, her bir cümlesi bir mucizenin habercisiydi.
KAV… Diye başlayan her paragraf bir şeyin zaman ve mekandaki değişimini ve taşıdığı sırrı bana hatırlatır. Baka kime ne hatırlatır , bilemem..
İlhan Kemal
CaNMaYBuL
Yazılar, yazılanlar, hikayeler, şiirler, denemeler… Adına ne derseniz deyin, hepsi yaşamın sessiz yankılarıdır. Bize ait olmayan ama ruhumuza dokunan, kalbimize fısıldayan bu kelimeler, tıpkı yeryüzüne dökülen yıldız tozları gibi parlak ve derindir. Her bir kelime, yazarının ruhundan bir damla, okuyucunun gönlünde bir iz bırakır. Bu nedenle, bu kelimelere yapılan yorumlar da bu anlam denizinin bir parçasıdır; o yazının ruhuna, o sayfanın özüne aittir. Çünkü kelimeler, yalnızca bir araya geldiklerinde gerçek anlamlarını bulur, tıpkı aşklar ve sevgiler gibi…
Bir yazının derinliklerinde gezinen her yorum, birer yıldız ışığıdır; yazının evrenine kattığı ışıltı ile anlam bulur. Aksi halde, gökyüzünden kopup düşen bir yıldız gibi, yalnızca bir iz bırakır ama gerçek anlamını kaybeder. Tıpkı sevginin yalnız başına bir şey ifade etmediği, ancak paylaşıldığında gerçek değerini bulduğu gibi, yazıya yapılan yorumlar da o yazının bir parçası olduklarında değer kazanır.
Aşklar gibi, sevgiler gibi… Kelimeler de yalnızca bir araya geldiklerinde anlam kazanır. Onlar, yaşamın görünmez iplikleriyle örülmüş, kalpten kalbe uzanan köprülerdir. Her yazı, bir yüreğin çırpınışıdır; her yorum, o çırpınışa verilen bir karşılıktır. Ve işte bu yüzden, her yorum, yazıya ait olmalı; çünkü ancak o zaman gerçek anlamını bulur.
Selamlar…..