- 180 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EĞİTİM
Bir ülkedeki eğitimin kalitesi o ülkenin insanlık göstergesidir.
Dünya toplumları içindeki yeridir.
Ülke insanının kültür düzeyinin göstergesidir.
O ülkedeki yaşam kalitesinin göstergesidir.
Bu gün dünya da her alanda söz sahibi, gelişmişlik ve eğitim-kültür düzeyi yüksek Alman eğitim sistemini ele alıp ülke eğitimi ile bir karşılaştırma yapacağız.
Aradaki fark kalite farkıdır, gelişmişlik farkıdır. Kültür farkıdır.
Alman eğitiminin ana ilkesi; Eğitim olmadan kalkınma olmaz.
(Biz de eğitim olsa da olur olmasa da. Kalkınmanın eğitimle ilgisi yoktur. Çünkü bu ülkeyi ayakta tutan cahillerin ferasetidir!)
Alman eğitim sisteminin temelleri 1400 lü yıllarda atılmış!
(Ülkemizde eğitim yıl içinde bile sil baştan bir kaç kez değiştiği olur.)
O ülke de eğitim devlet tarafından parasız herkese eşit verilir.
(Biz de parası olan çocuğuna daha iyi eğitim aldırır.)
Yaklaşık Türkiye ile aynı nüfusa sahip ülke insanının % 80 i köylerde %20 si şehirlerde yaşar.
(Bizde %7 köylerde %93 şehirlerde yaşar.)
Okullaşma en küçük birimlere ulaştırılmış ve yerinde eğitim verilir. Özellikle ilk kademe okulları kesinlikle çocuğun yürüme mesafesindedir.
(Biz de köylerde hemen hemen okul yoktur. Taşımalı eğitim yapılır)
Eğitim sorumluluğu yerel yönetimlerdedir.
Biz de hantal tek elden yönetim vardır.)
Zorunlu eğitim 4 yıl ilköğretim 5 yıl orta öğretim 3 yıl staj olmak üzere 12 yıldır. Stajdan amaç meslek tecrübesi ile birlikte çocuk para kazanır.
(Bizde 4+4+4 stajsız, kollara ayrılmayan hiç bir işe yaramayan kalitesiz üniversitelere kalitesiz öğrenci gönderen sadece öğretime dayalı ’’sözde’’ zorunlu ’’öğretim’’ sistemi vardır. )
6 yaşını ’’bitirmiş’’ her çocuk psikolog ve pedagogların ölçümlerinden sonra ilköğretime (grundschule) başlar.
(Bizim çocuklar çok zeki olduklarından beş yaşından gün almışsa ilköğretime kaydolur.)
Tüm derslerde ana tema ahlak, disiplin, karakter eğitimi, toplu yaşam kurallarına şartlandırmadır. Ör. Birinci sınıf matematik dersinde sadece tek basamaklı sayılarla toplama çıkarma verilir.
( Biz de sadece dersin öğretmeni kendi dersinden sorumludur. Ders öğretmeni dersini verir gider. Gerisine karışmaz! Bizim çocuklar çok zeki olduklarından birinci sınıfta cebir problemleri çözdürmediğimiz kalır.)
Öğrenci karnesi ana okulundan bu yana öğrencinin okul yıllarının anı defteri gibidir. Öğretmenlerin sayfalar dolusu değerlendirmesidir. Çocuğun aynasıdır. Çocuk neyse karnesi odur.
(Bizde not verilir. Veliye ’’yalakalık olsun diye’’ -teşekkür-taktir-ekleri renkli yıldızlar, gülen sırıtan ’’emoji’’ şekiller çizilir.)
4. Sınıf sonunda okul müdürü- öğretmen - veli ortak kararı ile çocuğun ayrılacağı dal okulu seçilir. Seçme de sınav yapılmaz. Veli çocuğunun 4. sınıftan sonra gideceği okul dalı yaşamının dönüm noktası olacağını bilmesine karşın ayrılacağı okul dalı için tercihte bulunup ayak diremez. Ahlakı buna izin vermez, çocuğunu iyi tanır, kapasitesini bilir, yeteneğini bilir. Hiç kimse üniversite de okumadım diye üzülmez. Çünkü ara meslek okullarından mezun öğrenci daha kısa yoldan iş bulup hayata atılıp para kazanmaya başlar. Orada okumak ahlaklı-eğitimli- birey olmak meslek edinmek içindir.
(Biz de okullara sınavla girilir. Çocuğun okuyacağı okulu veli belirler. Her velinin gözünde çocuğu ’’süper zeka’’dır. Herkes çocuğunu liseye üniversiteye göndermek ister. Biz de ara mesleklerde bile üniversite mezunu olmak gerekir. Çocuğun ömrünün dörtte biri okumakla geçer. Biz de okumanın eğitimle ahlakla ilgisi yoktur.)
O ülke de 4. sınıftan sonra okullar dallara ayrılır. (Ayrıntıya girmeden)
Gymnasium-(lise) üniversiteye öğrenci hazırlar.
Realschule- (orta okul) memur sınıfı elemanı-ara eleman yetiştirir.
Hauptschule- meslek okulu
Çocuk hangi dalda okursa okusun son üç yıl yarı zamanlı staj yapar. Hem mesleğin tecrübesini kazanır, para kazanır aileye katkı sağlar.
Okullar arası geçiş vardır ancak kendi (branş) kolunda olasıdır.
Örneğin Hauptschule de torna tesfiye bölümünde okuyan bir öğrenci o bölüm tekniker okuluna ya da gymnasium makine mühendisliği bölümüne gidebilir. Zaten bir başka bölümü düşünmez, çünkü yeteneğine göre ayrılmıştır o dalı severek seçmiştir.
(Bizde orta ve lise eğitiminde staj yoktur. Sadece sanat okulları meslek kazandırır. Liseler ve meslek liseleri üniversite için ara yoldur. İmam hatipte okuyan öğrenci üniversite de tıpta okuyabilir. Meslek lisesinde okuyan bir öğrenci çok fazla o meslek bilgisi ya da tecrübesi edinmez, normal liseye puanı yetmediği için okumaktadır.)
Devlet bir yılda-beş yılda-on yılda-elli yılda hangi mesleğe kaç kişi gereksinim olduğunu planladığı için ona göre okul açar. Hiç bir okul ’’ihtiyaç fazlası’’ öğrenci mezun etmez. Mezun her öğrenciye iş hazırdır. Ülke de hepsi de donanımlı (laboratuvar kütüphane vs.)110 üniversite (Tümü dünya sıralaması içinde)400 kadar teknik yüksek okul, yüksek öğretmen okulu gibi dal yüksek öğrenim kurumu vardır. Nerde gereksinim orda okul. Ne kadar gereksinim o kadar okul.
Yüksek öğrenim kurumlarında ve üniversitelerde tezsiz mezun olamazsınız. Yılda otuz binin üstünde doktora çalışması vardır.
( Biz de 208 üniversite vardır. Siyasinin canını istediği yere okul açılır.(Benim köyüm bin yıldır demircilikle uğraşır. ’’Yatağan’’ Köyümde ’’İslami bilimler yüksek okulu vardır ama demircilik sanatı ile ilgili yüksek okul yoktur!’’ Ne hesap ne kitap ne de planlama. O nedenle Ör. ’’ihtiyaç fazlası’’ öğretmen sayısı beş yüz bine yakındır. Okullar genelde alt yapı olarak yeterli değildir. Tıp fakültelerinin çoğunda laboratuvar yoktur. Anlaşmalı devlet hastanelerinde öğrenciler laboratuvar eğitimi alır. Son yıllarda öğretim elemanlarının kalitesi de düşmüştür. Çocuğun mezun olduğu dalda staj çalışması yoktur, bilgi yoktur beceri yoktur. Sadece diploma vardır. Çoğu dalında iş bulamaz. ’’Ne iş olsa yaparım abi!’’ diyerek iş arar. İş konusunda devlet herkese iş bulma konusunda kendini sorumlu saymaz.)
O ülke de öğretmenler çok özel yetiştirilir. Öğretmenler toplumun en saygın kişileridir. ’’Pedagogischehochschule’’ Yüksek pedagoji okulunda (öğretmen okulu) eyaletlere göre 3-4 yıl öğrenim görürler. Yıl içinde okullarda staj yaptıkları gibi tezli mezuniyetten sonra diploma alırlar ama hemen öğretmen olamazlar. Aranılan en büyük özellik karakterdir. Ahlaktır. Meslek etiğidir, güler yüzdür, samimiyettir. Meslekte üç yıl gibi çok zorlu staj öğretmenliği sürecinden geçerler. Her yıl denetlenirler ve üç yıl sonunda değerlendirme kurulu karar verirse öğretmen olabilirler. Staj dönemi gerçekten çok zorludur. Ve öğretmen olduktan sonra en büyük denetleyeni kendi vicdanıdır. Elbette üç dört yılda bir resmi denetlemeden geçerler ama asıl denetleyenleri kendi kendileridir. Öyle ki, öğretmen yıl sonunda arkadaşlarına; ’’Ben falan dersten bu yıl başarılı olamadım, öğretmen okuluna gidip kurs almak isterim’’ der. Gider kursunu alır geri okuluna döner. Kursta maaşını da alır.
(Biz de düz liseden mezun olan çocuk ’’mecburen’’ eğitim fakültesine gider. Hiç bir donanımı olmadan mezun olur. Hiç bir (staj) deneyimi olmadan hiç bir yeteneği olmadan öğretmen olur. Ve bir öğretmen oldu mu ömrünün sonuna kadar öğretmendir! O öğretmen de kalite ne kadarsa vereceği eğitim kalitesi de o kadar olur. Biz de öğretmenlik sıradan ’’iş’’ haline dönüştürülmüştür. Herkes öğretmenlik yapabilir. Hiç bir mesleğin vekilliği yoktur ama öğretmenliğin vardır. Kasabın çırağı bile vekil öğretmenlik yapabilir.)
Eğitimin kalitesi düştükçe ülkenin insan kalitesinin düşeceğini bilen yönetenler ’’bilerek’’ öğretmenlik mesleğini ayağa düşürülmüştür.
Köy enstitülerinde, kısmen öğretmen okullarında mesleğe hazır öğretmen yetiştirilirken şimdi eğitim fakülteleri sadece diplomalı özelliksiz mezun vermekte. Bu durum eğitimin kalitesini düşürmekte.
Yapılacak ilk iş (köy enstitüsü) yüksek öğretmen enstitüleri günümüz koşullarına uygun olarak tekrar açılmalı.
Öğretmenlik mesleğini çocuk lise çağlarında lise eğitiminde benimsemeli, benimsetilmeli, sevdirilmeli.
Öğretmen liseleri sadece yüksek öğretmen enstitülerine (Köy enstitüsü) öğrenci yetiştirmeli.
Öğretmenlere meslek etiği, yurt sevgisi daha lise yıllarında verilmeye başlanmalı.
Devlet planlama teşkilatı tekrar hayata geçirilmeli. Ki plansız programsız okul açılmasın. ’’Saldım çayıra Mevla kayıra’’ düşüncesiyle devlet yönetilmez. Özellikle öğretmen yetiştiren kurumlar kaliteli hale getirilirse mesleğini seven öğrenciler alınırsa mesleğin erbabı öğretmen yetişir. Öğretmenlik mesleği hak ettiği değeri bulur.
Eğitimin kalitesi öğretmenin kalitesi ile orantılıdır. Öğretmen kalitesi de toplumun kalitesi ile orantılıdır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.