Ye Babam Ye- Yüz Babam Yüz
Malzeme aynı olsa da ortaya çıkan yemeğin tadı çok değişiyor. Kimse sırrını vermiyor. Böylece o lokanta meşhur oluyor ve gelen müşteriden dolayı kazançta çok oluyor… Falan usta diyorlar, öylesi övüyorlar ki… Haydi gidelim de bu lezzetten tadalım diyorlar. Hani hangi pazarlamacı bunu yapmıyor ki, denizi diyorlar doğası diyorlar, tarihi diyorlar… Diyorlar da diyorlar, sonuç turist patlaması. Çok kişi gelsin ki, kazanç çok olsun. Kim bu sloganı doğru bulmaz ki…
Gel gör ki, ne kadar insan gelse orada kavga, orada rekabet, orada kıskançlık… artıyor! Çok kazanan birisini kazanmayan ve iş yapamayan her kişi tefe tutuyor. Mesele tadı değil, manzarası değil, çok kişinin gelmesi değil… Ya orada ki halka manen getirisi nedir? Ya gelenin yaşadığı yerle ilgili özgürlüğünü rahatça göstermesi ve buna karşı bir toplum içinde bunu yapmasının sonuçları? Cepler doluyor ama kalpler boşalıyor…
O meşhur tadı tatmak için verilen paralar? Hatta bu aşina tadı tatmak için alışkanlık yolunun açılması… Birisi ıstakoz yerken diğerinin ona bakması? Hani bir rahmetli Kemal Sunal filminde cebinde parası olmayan kişinin rolünde alamadığı tavuğun vitrin önüne gelip camdan ekmeğini bandırıp yemesine benziyor bu… Aynı malzeme tad farklı ama yapılan masraf aynıyken arada ki fiyat farkı nedendir ki? Hatta onu yiyenler de ne çok yedim pişmanlığı olmuyor mu?
İnsanlar artık mutfağa girip kendine yemek yapmayacak hale geldiler. Birileri pişirsin önlerine konsun işte. Birileri de onlara para bulamadığı için alamayıp mutfağa girmenin çaresizliği içinde olsunlar. Sonuçta mutfakta yangın var. Kimisi alamıyor yapamıyor, kimisi alıyor ama o yemeği pişirmek için mutfağa giremiyor. Komşular diyor, falan yerde yeni bir lokanta açılmış, yemekleri öyle lezzetli ki, sen hala gitmedin mi yoksa? diye de kınıyorlar. Bu mahalle işte böyle bir mahalle… Bu mahallede ki diğer mahalleye varoş diyor, küçümsüyor da.
Gelen kalabalık turistlerin kapladığı yerlere yüzmeye giden tesettürlü hanımlar, bikini giyen hanımlara bakarken utanıyorlar, yüzsem mi diye kendilerini ayıplıyorlar. O bikini giyenlerde tesettürlü hanımlara acıyarak bakıyorlar, belki bazıları ne işiniz var burada diyecek kadar dilleriyle veya bakışlarıyla taciz ediyorlar. Belki de biraz daha ileri gidiyorlar ve mobbing yapıyorlar. Aslında ikisi de bu ülkenin vatandaşı, ikisi de bu ülkeye vergi ödüyorlar. Lezzet tartışması, plaj tartışmasına dönüyor. Kimilerinin hakkı var bu yerlerde yüzmeye, bu yerlerde yemeye içmeye… Kimilerinin ise yok! Biri yüzerken diğeri o zalim sıcak altında, mısır kaynatıp tuzlayıp satıyor. Yüzenleri seyrediyor. Seyrederken ne düşünüyor kim bilir, belki de çok acıklıdır.
Lezzet arayanlar, kumu güzel plajları arayanlar… Yemek bile bulamayanlar, yüzmek nedir bilmeyenler… Üstelik yemediğini çöpe atanlar, düşünmüyor ki o çöpe attığı fakirin hakkı, zekatı…Hani zekatını verseler, herkes lezzet peşinde olacak… Herkes dilediği gibi yüzecek…Zekat veren verdikçe verdiği kişiyi eleştirmeyecek, mobbing uygulamayacak. Artık duygudaş olacak, onunda hakkı diyecek. İstakozlar eksilmeyecek yedikçe, plajlar yok olmayacak… Aynı malzemeden yapılan ve masrafı aynı tutan yemekler her yerde aynı fiyattan halka sunulacak. Kimse lezzet peşinde koşmayacak, sıradanlaşacak bu yayıldıkça, paylaşıldıkça.
Ye babam ye, yüz babam yüz… Ne kazan taşıyor ne de deniz… Buyurun soframıza… Buyurun denizimize… Herkese yetecek kadar var!
Saffet Kuramaz, 17.05.2024, bir cuma gecesi, Ankara
Yurdun dört bir yanında, sabık ecdâd yatılı
Geleceği ararsan, yaşanmışlık katılı
Olaylar ibret gözü, bir kez daha bakmalı
Kötülerin içinden, iyi olan kalmalı --------->deniz_tayanç1
Teşekkür ederim.