- 376 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
Köy Okulları Yeniden Şenlense
Sanalda hiç ummadık biçimde yıllarca görüşemediğim arkadaşlarla yeniden iletişim kurmak olanaklı olunca dünyanın gerçekten küçüldüğüne inancım arttı. Altmışlı yıllarda büyük kentlere göçler başlayınca köyümüzden de göçler çorap söküğü gibi sökün etti. İstanbul’a gitmek dedelerimizin yaşadığı yıllarda köyden il merkezine gitmek gibi oldu.
Köyümüzden, ilçemizin hemen hemen her köyünden ve komşu ilçelerin bilumum köylerinden başta İstanbul olmak üzere, Bursa, Sakarya’ya göçlerin yapıldığı iller oldu. Sadece yurt içi göçler kesmedi halkımızı, Almanya, Fransa, Hollanda gibi sanayisi gelişmiş batı ülkelerine gidenler oldu köyümüzden. Almanya’ya gidenlerimizden birisi de Reşat ağabeyimizdi. Reşat ağabeyin iki zeytin gözlü, kömür karası simsiyah saçlı kızları var. Bu kızların köyümüzdeki ilkokulda okuduklarını ansıyorum. Yaşları birbirine yakın bu güzel kızlar ailece Almanya’ya gittiler. Öğrenimlerine Almanya’da devam ettiler.
Zaman su gibi aktı. Güneş, Koyunlu Köyü’nün yaylalarının yüksek sırtlarından kim bilir kaç kez doğdu. Kaç kez altın ışıklarını yeşil çimenlere serin gecelerde inen çiğlerde göz kamaştırıcı oyunlar oynadı köyümüzün çayırlarında. Yeşil çimenlerin büyümesini, çayırları yeşile kesmesinde, rengârenk çiçeklerle bezemesinde gerekli ısıyı sağladı. Kaç kez nisan yağmurları karla karışık yağdı.
Köyümün güzel insanları mayıs ayı başında hayvanlarını önleri katıp, yatak-yorgan, kap-kaşıklarını kağnı arabalarına yükleyip yaylalara çıktı. Ve haziran sonlarında aynı curcuna içinde dağların yükseklerindeki yaylalara yolculuk yaptı. Yaylacılık eylül başlarında köye dönüşle bir yıl için bitirildi. Yaylada yaşlı nineler kış için yağ, peynir hazırladılar. Bu yaşantı yıllarca sürdü…
Sonbaharın güzellikleri içinde okullar açıldı. Köy okulumuz her yıl şenlendi. Çocuk sesleri kuş seslerine karıştı. Siyah önlük, beyaz yakalıklarıyla çocuklar büyük ümitlerle okula koştu yıllarca. Sonbaharda esen soğuk rüzgârlar yayvan yapraklı ağaçlarda yaprak bırakmadığı gibi göçlerde okulumuzda öğrencilerin bir bir azalmasına neden oldu.
Cumhuriyetin, ilanıyla birlikte hızlı bir biçimde yurdumuzun en uzak köylerimizde de okullaşmaya başlanmış. Üç yüz haneye yakın büyük bir köydür köyümüz. İlkokula başladığım yıl büyük bir okul binamız vardı. Beş sınıflı kocaman bir bina… Ta 30’lu yıllarda eğitim-öğretime başlanmış. Okul, devlet-halk işbirliği ile yapılmış. Dedelerimiz okulun yapımında canla başla çalışıp olanakları ölçüsünde maddi-manevi katkı vermişler.
Altmışlı yıllarda yine devlet-vatandaş işbirliğiyle kalın taş duvarlı, çimento kullanılarak beş sınıflı büyük bir okul yapıldı. İkinci sınıftan itibaren yeni okula devam edip beşinci sınıfta mezun oldum. Kırklı, ellili, altmış ve yetmişli yıllarda okulumuzda beş sınıf olarak öğrencilerimiz sınıfları şenlendirdi. Okulumuzun başöğretmeni Abdullah öğretmenimiz köy gençlerini organize ederek köy kütüphanesi bile açmıştı. Karınca kararınca kütüphanemiz kitapsever insanımıza hizmet verdi.
Altmışlı yılların sonlarında başlayan göçler özellikle yetmişli yıllarda doruklara yükseldi. Adeta yaylacılık yaptığımız köyümüz sınırları içindeki Sahara Dağı’ndan esen soğuk rüzgârlar ağaç yapraklarının sonbaharlarda uçurduğu gibi köyümüzün genç nüfusunu da uzak diyarlara uçurdu.
Gittikleri şehirlerde ayakları yere basan insanımız birkaç yıl içinde çoluk-çocuk ailelerini yanlarına aldı. Gidişler hazin oldu. 1300-1400 m rakımlı temiz havalı, soğuk sulu yemyeşil köyleri bırakmak can acıtıyordu. Ne denebilir. Hayat bu, hayatı kazanmak, eve ekmek getirmek için zorluklara göğüs germek gerekiyordu. Köyün nüfusu artınca geçinme olanağı kalmamıştı. Tarla ve çayırlar artan nüfusu besleyecek yetesiye ürün vermiyordu.
Hiçbir göç isteyerek yapılmaz, arkasında tedavisi olmayan yaralar bırakır. Genç nüfusun köyü terk etmesinden en büyük yara köy okulumuz adına yaşandı. Seksenli yılların ortalarında okulumuzda eğitim-öğretim çalışmaları sonlandırıldı. Köyde kalan iki elin parmaklarından az öğrenci taşımalı eğitim ile ilçe okullarına gönderildi.
Böylece genç Cumhuriyetimizin en uzak köye okul açma, öğretmen gönderme projesi istemeden ortadan kalktı. Köylerimize ışık olan, cehaletle savaşta ön safta mücadele veren öğretmenlerin köyden ayağı kesildi. Hafta sonları ve hafta başları okulda okunan İstiklal Marşı okunmaz, al bayrağımız göndere çekilmez oldu. 40’lı, 50’li yıllarda köy okulsuz, öğretmen ve öğrencisiz kalacak diye bir haber uçurulsa inana olmazdı böyle bir habere.
Almanya’ya yaşamlarını sürdüren Reşat ağabeyimizin kızı Belgin yaz tatilinde köye geldiğinde ilkokulu okuduğu köyümüz okulunu ziyaret eder. Okulun terk edilmiş metruk halini görünce çok üzülür. Belgin yerden göğe kadar haklı; ders yapılmayınca okul öksüz çocuklar gibi yetim kaldı. Yapılması gereken onarım yapılmayınca okul yıkılmaya bırakıldı adeta. Neyse ki duvarları sağlam olduğundan dimdik ayakta kaldı.
Belgin’in yakınmalarını sanalda okudum. Okulun bakımı için yazılar yazdım. Yıllar sonra muhtar arkadaşların öncülüğünde okulumuzun yenilenmesi için adım atıldı. Duyarlı arkadaşlar katkı maddi sundu. Okulun tüm pencerelerine pimapen takılmasını arkadaşımız Nihat Yılmaz üstlendi. Nihat arkadaşımızın en çok maddi katkı sunduğu için adını anmasam haksızlık olur.
Yapılan mahalli seçimlerde muhtar seçilen Durmuş Aydemir arkadaşımıza okulun eksik kalan yenilenme işini bir an önce bitireceğine güveniyorum. Çünkü muhtarımızın girişken bir kişiliğe sahip olduğunu inşaat işlerinde de profesyonel olduğunu biliyorum.
Dilerim okulumuzun yenilenmesi kısa süre içinde tamamlanır. Ekonomik koşulların şehirlerde yaşamayı işinden çıkılmaz hale getirdiği günümüzde. Bu kez şehirlerden köylere göç olacağı ufuktu gözüküyor. Köylerimizde bir zamanlar her karış topraklarının işlendiği gibi giderek atıl kalan topraklarımız yeniden işlenmeyi bekliyor. İşte o zaman köy okullarımızın yeniden şenleneceğini, geniş bahçelerinde çocuk seslerinin kuş cıvıltılarına karışacağını ümit ediyorum.
YORUMLAR
Belki Köy Enstitüleri ellili yıllara kadar sürebildi ama o çok değerli okulların yetiştirdiği öğretmenlerin ürünleri ve eğitime olan katkıları 1980'li yıllara kadar devam etti ben de o okullarda eğitim almış bir öğretmenin ilk eğitiminden geçtim birisi olarak şunu çok rahat ve samimi bir şekilde itiraf edebilirim ki; gerçekten onlardaki bilgi beceri ve özveri ve hatta görevlerine ait bağlılıkları anlatılır gibi değildi, adeta onlar kendilerini insan eğitimine adamışlar gibiydiler. Allah hepsinde razı olsun hayatta olanlara sağlık sıhhat diliyorum vefat etmişlere Allah'tan rahmet diliyor ruhları şad mekanları cennet olsun diliyorum. Bence onlarda o zaman vatan savunmasını devam ettiriyorlardı.
Günümüz eğitim sistemine ve bu eğitim sisteminin sonuçlarını üzüntüyle görünce o insanların kıymeti daha iyi anlaşılıyor. Bu anlamlı paylaşım için gönülden tebrik ediyor esenlikler diliyorum.
İBRAHİM YILMAZ
Ne yazık ki, o güzelim okulların kapısına kilit vuruldu köylümüzün aydınlanması engellendi.
umar ve dilerim güneş yeniden doğacaktır.
selam ve saygımla esenle.
Ne güzeldi sizin okuduğunuz senelerde köylerde yaşam ve köy okulları, ellili yıllara kadar öğretim yapılan köy enstitüleri bir eğitim güzelliğiydi... O Köy Enstitülü Öğretmenler Türkiye'nin eğitim öğretim hayatına ve edebiyatına büyük katkılar yaptılar... Şimdi bakıyorum köylerde insanda kalmadı çiftçilik yapanların büyük çoğunluğu yaşlı insanlar onlarda rahmetli olunca kimlere kalacak bu işler ... Gerçi emeklilerin büyük şehirlerde de yaşaması zor artık tersine göçte az da olsa başlamış. İlköğretimi kendi köyünde okuyan çocuklar daha da bir bağlı olurlar vatana da toprağa da. Bunu tekrar sağlayabilirsek iyi olacaktır her bakımdan... Kutlarım yürekten değerli Hocam...
Ahmet Zeytinci tarafından 17.5.2024 12:16:41 zamanında düzenlenmiştir.
İBRAHİM YILMAZ
Esenle.
Köy okulları yeniden açılır mı onu bilmem. Ama köyden şehre göçmüş anne ve babalara iki çift lafım olacak. Köye gidince bahçede çalışırım sebebiyle bütün bir yaz şehirde dairenin içerisine çocuklarını hapsedenler, akşam olduğunda sahillere yayılan anne ve babalar ilk önce sizler eğitime tabi tutmalısınız.
Çocukları toprağa dokundurmayan, sevdirmeyen hazıra alıştırılan bir toplum giderek zanaatkârlıktan uzaklaşır.
Ata nal takıldığını, ata tohumunun kıymetini bilmeyen nesil yetişiyor.
Yaşama tutunabilme kabiliyeti, kültürünü tanımak ailede başlar.
Bu sabah bu yazı okumak düşündü ve hüzünlendirdi.
Keşke İnsanlar köyün kıymetini bilse. Tarlasının ırgatı değil toprağın efendisi olduğunu anlayabilseler. Çocuklar geleceğinden emin olarak büyüseler.
Umuda sarılarak âmin diyorum.
Saygılarımla selamlar.
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Topra
İBRAHİM YILMAZ
Yorum yazarken bilgisayar azizlik yaptı. Affola.
İlginize ve düzeyli yorumunuza çok teşekkür ederim.
Selam, saygı ve sevgiler.
Ümmühan Yıldız
Ben de aynı sorunla karşılaşıyorum. Gönüller Artvin'in gölleri berrak, Kaçkarların dorukları gibi mert olsun yeter ki, değeri öğretmenim.