- 234 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
ÖYKÜ OLAN UMUTLAR / Küp kırıkları
ÖYKÜ OLAN UMUTLAR
Küp Kırıkları (1)
Akşamdan başladı hazırlıklar, birkaç çuval buğday yüklendi at arabasına
Bir çıkının arasına üç beş ıslanmış işkefe, katık olarak soğan, çökelik, çam testi ile su kondu.
Amcam bana dönerek yarın senide Zileye götüreceğim dedi
Ve o anda benim hayal perdem açıldı, belki de ilk defa hayal kurmaya başladım heyecanlanmanın nasıl birşey olduğunu farkettim ve uykusuz gecelerin diğerlerinden çok daha uzun olduğunu;
Bizim köyümüz 1900 lü yılların başında Sultan Reşad döneminde kurulduğu için Reşadiye ismini almış ve Dağıstan’dan Gürcistan’dan Karabağ’dan gelen göçmenler iskân edilmiş.
İslâmî inancına göre köyümüzde Hanefi ve Şafiî olmak üzere iki mezhep hakimdi o sebepten, sabah ezanı şafii mezhebi için bir imsak vaktinde ( er ezanı denirdi) okunur Hanefi mezhebi için de normal vaktinde okunurdu, önceleri ayrı ayrı camileri olsada bizim yetiştiğimiz dönemde tek camide namaz kılınıyordu.
Ve er ezanda kalktık amcam atları ahırdan çıkarttı
Hamut ve terbiye’den ibaret koşun takımlarını giydirdikten sonra at arabasının önündeki ok’un dibinde bulunan teraziyi andıran ahşaptan yapılma "marka" denilen aletin uçlarına bağladı
Hamut: deri kaplamalı içerisi kamış ile doldurulmuş simit ve her iki tarafında atın boynundan arka ayaklarına kadar uzanan iki deri kol ve bu iki kol ayrıca atın sırtından bir iki noktadan ayarlanabilir kayışlarla birbirlerine irtibatli olan güç aktarma takımı
Terbiye: yine deriden imal atların kafalarına yular gibi takılan ve ağızlarına ( yön belirleyici) demir çubuk takılan iki atın arasında "gem" denen demir çubukların iç uçlarından birbirine irtibatlı dış uçlarından da sürücü koltuğunu kadar (at arabasının oturma yeri) "U" şeklinde uzanan direksiyon ve firen vazifesi gören kumanda takımı,
Birde bunlardan ayrı Kamçı var bir metre kadar ve parmak kalınlığında bir ahşap çubuğun ucunda çubuğun boyunda sırım (deriden yapılma ip) bağlı, kamçı da atların hareketini ve hızını ayarlamaya yarayan yardımcı alet.
Köyümün okulunda ilkokula gittiğim yıllar, 1960 li yılların başları,
O yıllarda kendi dünyamın sınırlarını dünyanın sınırları olarak bilirdim
O yıllarda ufuk çizgilerinden ötesi yoktu benim için
O yıllarda ben kendi varlığımdan bile habersizdim
O yıllarda köyümün Reşadiye olduğunu biliyordum İğdir’inde nahiyemiz olduğunu,
Daha sonra ilçemizin Zile olduğunu ve çok daha sonra belkide ortaokula gidince vilâyetimizin Tokat olduğunu öğreniyorum.
Yolculuk nekadar sürdü bilmiyorum
Zile’ye geldik, Hapan denen her türlü tarım ürünlerinin alınıp satıldığı,herbirinin önünde Buğday Arpa Mercimek Nohut Zeğrek (günümüzde artık yetiştiriliyor susama benze bir tahıl türü ) gibi tahıllar bulunan işyerleri ile çevrili bir arasta’da bir yer bulduk ve çuvallardaki buğdayları satmak için çuvalların ağız bağlarını çözüp müşteri beklemeye başladık.
Arada birileri geliyor çuvalın birine elini daldırıp orta yerlerden aldığı bir avuç buğdayı inceliyor bir fiyat verip gidiyor, amcam biraz daha bekleyelim bakalım belki daha iyi fiyat veren olursa satarız diyor, Zaman geçtikçe gelenler azalmaya başladı ve verilen fiyatlarda inmeye başladı derken bir müşteri geldi aynı yöntemle buğdaya baktı bir fiyat verdi Amcam da tamam dedi ve at arabası ile müşteriyi takip ettik zahire dükkanının önündeki kantara çuvalları tarttıktan sonra dükkanın önündeki buğday çec’ini üzerine buğdayları boşaldık, Amcamla içeri girdik masadaki Facit denen hesap makinesinde verdiği fiyatla kantardaki rakamı çarparak hesap yaptı ve paramızı aldıktan sonra Hapan’dan ayrıldık.
Hapanın dışında gölge bir yere at arabasını eğledik atların terbiyelerini çıkartıp yem torbaılarını başlarına taktıktan sonra,
Amcam bana dönerek; sen arabada otur atlara ve arabaya sahip ol biyere kaybolma gibi tembihleri yaptıktan sonra ben ihtiyaçları alacağım dedi ve gitti.
Ben arada bir arabadan iniyorum beş on metre uzaklaştıp meraklı bakışlarla etrafı seyrediyorum, at aarabaları ile traktörlerle hatta atların ve eşeklerin semerlerinin iki yanına birer çuval örüklenmiş vaziyette gelenin gidenin haddi hesabı yok.
Güneş yükseldikçe gölge küçülmeye başladı gelen giden azaldı Benim uykum geldi Atlar sıcaktan huysuzlanmaya başladı ki Amcam sırtında çuvalla çıka-geldi.
Atların torbalarını aldı terbiyelerini tekrar taktı ve yürüdük bir çarşıya girdik penceresinde Cızlavat ayakkabılar Karalastik ayakkabılar rengarenk çeşit çeşit naylon ayakkabılar asılı olan bir ayakkabıcı dükkanının önünde durduk haydi gel dedi, bana yanlardan kopçalı mavi renkli güzel bir çift naylon ayakkabı aldı,
Sevincimden bütün yorgunluğum gitti.
Daha sonra bir küpçü dükkanının önünde durduk önceden alıp kenara ayırdığı küpü at arabasının tam ortasına boş çuvalları serip üstüne küpü küpçü ile beraber bir güzel yerleştirdiler.
Küp kocaman benim gibi iki üç çocuk içine rahatca sığar,
Ben sormadan Amcam "bu küpü toprağa gömeceğiz içine içme suyu dolduracağız" dedi.
O yıllarda köyümüzün batısındaki çayırlıkta bulunan pınardan içme suyunu, köyün kadınları iki helkiyi omuzluk denen sopaların ucuna takarak omuzlarında veyahut eşeğe yüklenen fıçılarla ( büyük çam bardak ) taşirlardı, yani evin içme ve kullanma suyunu temin etmek bayağı meşakkatli bir işti.
Amcam da bu küpü evin suyunu hem depolamak hemde toprağa gömerek suyun sürekli serin kalmasını temin maksadıyla almıştı.
Köye kadar küpün koruma görevini de bana vermişti.
Her nekadar küpün altı boş çuvallarla desteklenmiş olsada devrilmemesinden kırılmamamasından velhasıl köye kadar sağlam gitmesinden beni sorumlu kıldı.
Zile ile Çekerek yolu üzerinde orta yerde kuruludur köyümüz, Ancak köye yaklaşınca şose yoldan çıkarak köyümüzün arazisinden geçen eski Zile yolu dediğimiz arazi yoluna saptık ve ham yolldan devam ediyoruz, yolda çukurlar taşlar derken at arabası hayli sarsılmaya başladı, benimde yeni ayakkabılarıma gözüm takıldıkça sevincimden zaman zaman dikkatim dağılıyor derken atarabasının tekeri bir taşın üzerinden geçerken biraz fazla hoplamış olacak ki küpten "Çıt"diye bir ses geldi, Küp tam ortasından kırıldı. Amca küp kırıldı dememle amcamın şamarı yüzümde şakladı okkalı bir şamar yedim bütün moralim alt üst oldu,
Atarabasını durdurdu biraz küpe baktıktan sonra küpün üst kısmını kaldırdı attı
"Altını götürüp dışarıya gömeriz su doldururuz kapıdaki hayvanlar içer bari onların işine yarasın dedi ve küpün kalan yarısını tekrar bana emanet etti tekrar yola koyulduk.
Köyümüzün Pazabelı denen arazi mevkisine geldik köyümüz Reşadiye karşıdan görünüyor, kuru bir dere yatağından geçerken amcam at arabasını tekrar durdurdu, küpün kalan yarısını da aşağıya attı küp paramparça dağıldı.
Bana dönerek " Köye gidince küpten bahsetmek yok bu olayı kimseye anlatmak yok" diye tembihledi.,Yediğim şamarın acısı, köye yaklaşıncaya kadar koruyup kolladığım sonrada kırılan küpün sıkıntısı ile tamam kimseye söylemem dedim.
Ve yıllarca küp konusunu kimselere anlatmadım sır olarak sakladım.
Aradan yıllar geçti ben artık Liseye gidiyorum,
Pazarbelindeki tarlamızın buğdayı birgün önceden komşularla kubaşık (imece ) usulü biçildi tabul yapıldı, sabah serinliğinde desteleri yığın yapmak için Babamla tarlaya gidiyoruz
Küp kırıklarının yanına gelince Babam " bu küp kırıklarına kafam çok takılıyor bu mevkide bir şeyler olabilir, bir gün gelip buralarda arama yapalım" dedi.
Ben gülmeye başladım,
Niye güldün diye sordu,
Aradan yaklaşık on yıl geçti ve sakladığım sırrı ilk defa orada Babama anlattım.
Heveslerimin nasıl heba olduğunu,
2507/2022 - İ.ANİK
YORUMLAR
merhaba ismet bey
küp olayı ilginçti gerçekten.
biz de yıllar evvel aldığımız tarlayı sürdürüp ekim için hazırlatmak istemiştik. biz o zaman başka şehirdeydik. bir süre sonra babam tarlayı süren adamı aradı
-bitirdiniz mi gardaş
-yok ağam, nasıl bite, taşlıklı tarla, uğraştırıyor namıssız
ilerleyen günlerde babam adamı birkaç kez daha aradı. ancak o sürekli bizi oyalıyordu. babam da durumdan işkillendi, altı üstü iki saatlik iş... aradan haftalar geçmiş tarla sürülmemiş.
bana hazırlık yapmamı ve akşam üzeri yola çıkıp köydeki evimize gideceğimizi söyledi. tarlaya vardığımızda bir de ne görelim adamın birinin elinde fener, diğerinin dedektör. gece gece hazine arıyorlarmış tarlamızda. meğerse tarlayı sürerken küp parçaları bulmuş onlarda. sonra babamda katıldı bu kervana, ama bir şey bulamadılar :)
ben de bir anımla eşlik etmek istedim güzel yazınıza
kaleminize sağlık
saygı ve selamlarımla
Rû // tarafından 15.5.2024 09:43:02 zamanında düzenlenmiştir.
İsmet ANİK
Belki de bizim küp kırıkları sizin tarlaya kadar gelmiş olabilir.
Selam ve saygılar sunarım