- 1884 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
POPÜLER KÜLTÜR VE TOPLUM
‘’Popüler Kültür’’ün evine girmediği biri var mıdır acaba?Çağcıl sanayinin oluşturduğu ekonomik ilişkilerin, ortak kültürümüze nasıl bir etkide bulunduğu hakkında bir fikrimiz var mı?
Çağcıl kapitalist ekonomi düzeninin gelişmesi ve serbest piyasa ekonomisinin geniş bir uygulama alanı bulması ‘’Popüler Kültür’’ dediğimiz kavrama da yeni bir boyut kazandırdı.Makinalaşma,bilgisayar ve internetin öncülüğünü yaptığı ‘’teknolojik devrim’’,bu kavrama önemli bir ivme kazandırmakla beraber ‘’toplumun ortak değerlerinin’’ de önemli bir kısmının mutasyona uğramasını beraberinde getirdi.Artık televizyon,bilgisayar, ve diğer görüntülü veya görüntüsüz iletişim araçları, doğal olarak 18. ve hatta 19. YY.dan çok daha yüksek bir yaşam düzeyinin göstergeleri idi.
Reklam, ve dolayısı ile pazarlama yeteneği ve yeterliliği elbette ki serbest ticarette kullanılan en etkili silahlardan sadece ikisi.Peki reklam hangi yollarla kitlelere ulaştırılıyor?Televizyon,bilgisayar,radyo,görselliği vurgulanmış panolar vs… ile değil mi?Ben açıklamamı kısa tutmak açısından sadece televizyon ile yetineceğim.Televizyona reklam vermek isteyen bir şirket sahibi,reklam vereceği kanalı neye göre; daha doğrusu hangi ölçüte göre seçer?Acaba ‘’izlenme oranı’’nı cevap olarak kabul edebilir miyiz?Ben bu cevabı yeterli kabul edeceğim.’’Rating’’ (ya da Türkçe’ye zorla sokulmuş hali ile reyting) denilen bu ölçüt sandığımızdan çok daha önemli.Peki ‘’Rating’’I belirleyen nedir?Kanalların yayın politikaları ve bu politikaların uygulamaları olan TV programları ve bu programların halk tarafından kabul edilme (izlenme oranı) oranı değil midir?Öyleyse, açıklaması belki de en basit diye seçtiğim TV örneğinin ticaretteki can alıcı rolünü sanırım açıklayabilmişimdir.
Ama bu basit TV örneğinin bile etkileri burada bitmiyor.TV kanallarının en önemli gelir kaynağı sayılabilecek ‘’reklam’’ın verilme ve ekranda kalma süreleri uzadıkça TV’ler,gelirleri daha çok artan kurumlar haline gelir değil mi?Elbette.Reklam için de yayınlanan programların fazla hatta oldukça fazla izlenmesi gerekir ki reklamlar tüketicilere ulaşabilsin.Peki programların izlenebilir olmalarının yanında öğretici,bilimsel veya yararlı olması önemli midir?
İşte burada Türkiye örneğini verirsek ,kanımca yukarıda belirttiğim ‘’toplumun kültürel değerlerinin uğradığı mutasyon’’ konusuna belki de en yeterli örneği vermiş oluruz.Medyanın,ki özellikle görsel medyanın, göz göre göre insanlara dayattığı ve ne yazık ki toplumumuzun da seve seve bu dayatmayı kabul ettiği bu ‘’Popüler’’ programların, ‘’toplumsal’’ın da ötesinde ‘’insancıl’’değerleri nasıl yok ettiğini acı da olsa görmekteyiz.Toplumda ,ününün tasdiklendiği bilinen birçok kimsenin (ki bunların önemli kısmı,’’Sanat Camiası’’ dediğimiz topluluktandır) daha ulusal günleri ve hatta birçok milli bayramımızın tarihlerini dahi bilmediklerini,ki bu insanların çoğunun da ‘’elit’’ diyebileceğimiz eğitim kurumlarından mezun olduklarını bilmek,ve bunları bilerek bu insanları izlemek,hatta bu insanların genç,yaşlı birçok insana davranışları ve yaşam tarzları ile örnek olduklarını görmek şaşkınlığımı ve üzüntümü bir kat daha arttırmaktadır.
‘’Kültürel Yozlaşma’’ özellikle TV ve diğer kitle iletişim araçları ile toplumun her alanına yayılmakta ve toplumun her alanında kendisini göstermektedir.Evlerde,işyerlerinde, ve hatta eğitim kurumlarında bile toplumun geçirdiği ‘’metafor’’ gözler önündedir.Jack London’un ‘’Martin Eden’’ adlı romanında, Martin Eden’in romanın bir yerinde bahsettiği ‘’Toplumsal Sıvı’’,kendi içinde başkalaşıma uğramaktadır.Bu değişimin ‘’menfi’’ yönde oluşması da ilginç ama beklenen bir durumdur.
‘’Yozlaşma’’ya TV’nin de katkısıyla yardım eden bir başka olgu da ‘’Kültür İthalatı’’dır.Zamanında, her evde izlenen ve birçok yönüyle sosyologlara üniversitede master düzeyinde tez konusu bile olan ‘’Brezilya Dizileri’’ ülkemizdeki kültürel ithalatın adeta mostrasıdır.Elbette ki bu örnekler çoğaltılabilir.Acı olan kendi kültürümüzün zengin kaynaklarının,toplumumuzun önemli bir kısmına yetmemesidir.Ve belki de bu yüzden, kendi kültürümüze yabancılaşma uzun yıllardır ülkemizde varolagelmiştir.
Nietzsche’yi birçoğumuz bilir.Ben kendisini pek sevmesem de bazı sözlerinin bugün bile (ki kendisi bir asır önce ölmüştür) geçerli olduğunu düşünüyorun.Bir örnek vermem gerekirse:
-‘’Teknoloji bakımından geldiğimiz noktaya bakın;buna rağmen ahlak olarak Eski Yunan’ın bile gerisindeyiz!’’
Sanırım bu söz,burada dile getirdiğim düşüncelerimin bir özeti olarak aklınızın bir yerine kazınmıştır ve en az yazım kadar açıklayıcı olmuştur.