Şair Olmak İstemiyorum
Neden dertsiz başımıza çorap örelim? Neden korkmayalım. Neden küfür edelim. Neye kızıp öfkelenelim ki? Yani bize ne ülkenin durumundan… ?
Nasılsa beyinlerimiz, zihinlerimiz, kalplerimiz yıkanmış, temizlenmiş ve eski kuşak inanç, ideoloji ve siyaset ile doldurulmuş değil mi? Toplum, başta aile, okul, cami –cemevi, milliyetçilik, ümmetçilik, sosyalizim, komünizm, liberalizim, eşitlik, hürriyet, şeffaflık gibi kişiye göre değişen tanımlarla, neden yasaların kişiye ve makama göre uygulanmasına karşı çıkalım ki..
Yani anlamıyorum, cadde ortasında, sokak ortasında birisi öldürülsün, birisinin arabası bombalansın, birisinin dükkanı mafya tarafından taransın, çökülsün… Yani bizi ne ilgilendirir ki bunlar.
Hem neden aşkım cicim seni çok özledim, ah cancağızım neden öldün gittin, seni unutamadım maralım ceylan gözlüm vb vs şekilde şiirler yazmayalım. En güzeli bunlar değil mi. Aşk işte, sevda, özlem, yalnızlık hissi, yakarış… İkinci baharımızda şöyle cüzdanı kavi bir erkek düşürmesin kadınlarımızın ağlarına veya erkekler kalçası kolu bacağı yüzü gözü düzgün bir hatuna serenat yapmasınlar ki şiirlerinde veya şiir ve yazı yorumlarında değil mi?
Hem neden ortaçağ ve önceki çağların düşüncelerine sığınmayalım? .Aman Allah’ım, ah cennet, iman, Kuran, peygamberciğim, mürşitciğim, şeyhciğim, namazım, orucum, sonsuz cennetim diye mısralar döşemeyelim ki… Muteber değil mi bunlar?
Yani neden suya sabuna dokunmadan kendimiz gibi düşünmeyenlere kafir, münafık ,batıcı, ,doğucu, abdci, ruscu, siyonist, şangaycı abci vb vs diyelim ki… Demeyelim ki, diyelim ki… Karıştırdım ne diyeceğimi ne yazacağımı, özür dilerim.
Neden bayrak ve devlet arkasına sığınan şehir eşkıyalarına, milliyetçiler diye selam vermeyelim, seven sevsin sevmeyen terk etsin demeyelim yani.. Sıksınlar kendi gibi düşünmeyen arkadaşlarının kafasına, gazeteci dövdürsünler kamera önlerinde yani onlar haklı değil mi nasılsa onlar bilir vatan sevmenin nasıl bir şey olduğunu, biz mi, siz mi, başkaları mı onlardan iyi bilecek? Haşa, sümme haşa yani..
Kullanışlı bir ülkemiz var nasılsa. Her birini bir şekilde yamar geçeriz aslında, değil mi? Herkesin dedikodusunu yapabiliriz mısralar ile yazılar ile…
Y Kuşağı diyordum ya, onlar da fos çıktı arkadaş, yani bırakın diğer kuşakları… Epey çağ dışı kalmışlar görünen köy klavuz istemez cihetinden... Zaten ekonomi haşat olmuş, deprem bir yandan vurur iklim değişikliği bir yandan, sıcak ayrı dert soğuk ayrı dert… Çekilir mi bu dünya bu ülke…
Günümüzde bile birinci ve ikinci dünya savaşı öncesi ve ardılı düşüncelerle bizlere fetva verenler, nutuk çekenler yok mu, olsun yani ne çıkar..
Nasılsa yapay zeka gibi bir arkadaşımız var, yarın bir gün bu zekaları kadın ve erkek diye ayırır insansı robotlara da yükledik mi, al sana yeni nesil Mecnunlar ve Leyliler, Keremler ve Aslılar….Robotumsunun birine Ferhat deriz, hadi git şu dağı deliver, yani bizi dinlemez mi dinler herhalde…Veya şöyle zevkimize uygun yakışıklı bir beyaz atlı prens üretilmez mi şimdiki teknolojiyle… Yani diyeceksiniz ki Lgbt’liler ne yapacak? Ne bileyim ben onları, onları eleştirenlerin de onlara benzeyen çocukları torunları oluverirse anlarlar veya görürler herhalde anyayı konyayı… Bana mı düştü ipe sapa gelmez dünyevi meseleleri deşelemek, düşünmek…
Hangisine inanıyorsunuz yukarıda değindiklerimden, söyleyin Tanrıcağız aşkına, Allahcağızın aşkına lütfen bana.
Ki zaten şair değilim, kitabım yoğ benim.. Kitapsız Tanrısız dostsuz şair mi olur ya hu… Benim dostum benim yani, başka dosta ne gerek…
Yalnızlık şairlere mahsus değil mi sonuçta. Yoksa göz göre kulak duya yalan mı söylüyorum, yalan mı yazıyorum ya hu? Yalnız değil miyim ben… Sonuçta var yani ailem, arkadaşlarım, komşularım akrabalarım yani değil mi? Tabii ki Tanrının veya Allahın kimsesi yok…Benim var yani sonuçta değil mi?
Neden sığınmayalım Enver’e, Atatürk’e, Stalin’e, Musa, İsa ve Muhammed’e, Gorbaçov’a da sığınabilir belki Ab’li düşünürlere, Hindi ü Çinlü filozoflara, beride Yunan düşünürlerine, ötelerde Mete’ye, Kürşat’a…yani daha nicesi, kimdi onlar isimleri bir türlü aklıma gelmez, Eflatuncuk mu, Aristocuk mu neydi isimleri, neden sığınmayalım Mevlana’ya veya Yunus’a değil mi? Yani ölmüş olmaları bir şey mi değiştirir, Necip Fazıl, Nazım ,Neyzen, Akif, Kaygusuz, Kazak, Köroğlu, Dadaloğlu vb vs ötelerden bile el uzatır had bildirir, yol gösterir, bizden iyi bilirler ve düşünürler her şeyi nasılsa… Ona sağ kroşe çıkarırlar bunu tekmelerler nasılsa... Onlar ne yaptıysa veya yapıyorsa biz de copy pasta yapıveririz...
Çok ama çok susmak istiyorum, yani bilinen, bildiğiniz gibi değil, anlatılır gibi değil, öyle bir susmak istiyorum ki, yani Tanrıcığım, Allahcığım yanıma yaklaşamaz, yani bırakın meleği, şeytanı cini periyi efendim… Onlar bir şekilde konuşuyor, duymuyor musunuz yoksa, sağır mısınız ya hu, kör müsünüz onlara.. Ben susmak istiyorum lakin nasıl susacağımı bir türlü bilmiyorum, bulamıyorum…
İçimde bir küheylan mı var ,eşek mi, deve mi var, yoksa bizon mu öküz mü bilmem tekmeleyip duruyor kalbimi… Kalbim zihnime zulm ediyor… Sus artık, sussana be, be hey zihinsiz, kitapsız, ahlaksız, edepsiz, zevzek sus artık…Zihnim ise açtırma bayramlık seyranlık ağzımı sıçarım kanına, kalbinin dört odası gibi şeylerin ortasına ederim deyip saldırıyor kalbime.. Kalbim, görürsün sen diyor, bir kan sıçratayım da sana Anyayı Sonyayı Konyayı Angeliayı anla ve gör…
Galiba ölümüm bu şekilde olacak benim. Kalbim ile zihnimden biri birinin ağzına… pardon ne desem bilemedim, biri birini alt edecek işte, sonra da biri diğeri olmadan yaşayamayacağı için gitti diyecekler bu Dünyevi de cennete veya cehenneme veya …. yoluna işte… Hani derler ya ne şehit ne gazi… Sahi, tarihi bırakın son 40-50 yılda hangi yüzde birlik zengin kesimin evladı torunu şehit veya gazi oldu… Yoksa onlarda mı biz gibi gidiyor su yoluna?
Sevgili ve saygıdeğer sitedaşlarım, internetdaşlarım, hatta ve hatta ülke ve uzaydaşlarım...
Bir gün denk gelirseniz, olur ya işte, ölüme, yani benim ölümüme…. Eski kuşak töre ve ananelere veya inançlara göre cismimi şey etmeyin… Ne gömün ne yakın… En güzeli, ilistirden geçirin etimi kılımı tırnağımı kemiğimi ziyan etmeyin yani… İsterseniz sokak köpeklerine atıverin, ziyan olmayayım.. Ziyan olmak yakışır mı bana, sizlere açık çek veriyorum işte.. Kullanın her şeyimi, faydamız dokunsun geride kalanlara…
Yani o kadar yalancı üçkâğıtçı, düzenbaz, cahil, içten pazarlıklı, terbiyesizsiniz ki.. Ne bileyim sizlersiz ben ne yapabilirim. Belki size dediklerimin hiç biri sizlerde yok, hepsi bende.. Ben de uydurup duruyorum işte… Tak takıştır yakıştır denmez mi yani…
Çok üzgünüm efendiler, bu internet hafızası, haberleri ve görselleri beni neyledi ne yaptı. Bir garip insan oldum çıktım yani.. İnsan mıyım acaba onu da bilip bilmediğimi bilemiyorum…
Sahi, ben insan mıyım, şair miyim, yazar mıyım...
YORUMLAR
İnsan kontrol edemediği, belki hiçbir zaman da edemeyeceği alana haddinden fazla kafa yorarsa, kontrol edebileceği alanın kontrolünü de kaybetmeye başlar. Kontrol edebilecek alana yönelik kaygılar işlevseldir. İnsanı harekete geçmeye sevk eder. Ama bu alanın dışına çıktı mı zarar verici bir boyuta evrilir ve insanı iç çatışmaya sürükler. İç çatışma demek, aynı zamanda kronik bir huzursuzluk, boşluk, anlamsızlık ve tehdit altındalık anlamına da gelir. Kontrol edilemeyecek alana yönelik yoğun kaygılar çeken bir zihin berraklığını yitirir, bulanıklaşır ve sağlıklı sorgulama yapamaz.
Yazınızda biraz bunları gördüm ben. Kontrol alanınızın dışına çok fazla kafa yoruyor gibisiniz.