- 201 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
ESEN YEL’İ KİRKOR YETEROĞLU’NUN DİZELERİYLE UĞURLAMAK
Ilgımlar Uzak şiirinden:
“ moda’da yorgun bir fener
aydınlatırdı geceyi
‘özgürlük perisi’nde esen yel
uzak yağmurlar ıslağı
doğduğu topraklarda şimdi ”
(Kırık Çan, sf.65)
Esen Ağabeyle Kirkor tanıştırmıştı. Kirkor’un Mühürdar Caddesindeki – mülkiyeti bir Vakfa ait- cumbalı eski evine gelip giden, sofrasına oturan o güzel adamla.
80’li yılların ortası, Esen Ağabeyin evi ile Kirkor’un evi arasında bir sokak vardı. Mühürdar’dan Bahariye’ye sapan hafif yokuştaki bir apartmanın yarıbodrum küçük dairesinde yalnızdı. O yıllarda Kirkor ile iki-üç kez uğrayıp çayını içmiştik, arada demir parmaklıklı yarım pencereden yoldan geçenlerin ayakseslerini dinleyerek. Kısıtlı geliriyle ev kirasını, zorunlu giderleri karşılamakta sıkıntı çekiyordu. O günlerde de bu gün gibi hayat pahalılığından, büyük kentin getirdiği güçlüklerden sözettiğimizi anımsıyorum. Bir keresinde, Ankara’da tırpanını yediği 12 Mart’ın alaca günlerini anmıştı, hüzünle. 1998’de öğretmenliği bırakıp emekli olduğunda, artık onun için İstanbul’da yaşamak iyice zorlaşmıştı, atatoprağına döndü bir-iki yıl sonra.
Kirkor’un özellikle düzyazılarını ilk götürdüğü usta Esen Yel’di. Yazıları dilbilgisi, biçem açısından elden geçirip öneriler getiren, daktiloya çekendi. Kirkor’la ne zaman bir araya gelsek ya da telefonda konuşsak, emeklerinden sözederdi minnetle. Hep alçakgönüllüydü. Evleri yakın olduğu için sıkça görüşürlerdi. Bankada çalışıyordum, onlara katılma fırsatım pek olmazdı. Emekli olduğum 2005 sonrası, çoktan memleketine dönmüştü Esen Yel; uzak, kökboyası bir merhabanın sımsıcak sesine.
Hoş rastlantıyla ortak bir noktamız ise; 1974’te mezun olduğum liseye (Özel Marmara) 1975’te Türkçe-Edebiyat öğretmeni olarak gelmesiymiş. Fen şubesini seçmiştim, benim edebiyat öğretmenim, çiçeği burnunda Özden Hanım’dı, beni çok severdi. Edebiyat şubesinin öğretmeni de Bekir Sıtkı Erdoğan. Özel Marmara Koleji, şimdiki Akmar Pasajının olduğu yerde, birbirinden değerli öğretmenlerin eğitim verdiği; ortaokul ile lise bölümü iki ayrı binada, ortada bahçesi, spor salonu olan, iki kapısı iki sokağa açılan örnek bir okuldu. Cebir derslerime giren Stephan Öğretmenimizi hiç unutmuyorum. Sonradan Fransa’ya yerleştiğini duymuştuk. Kirkor’a anlattığım iyiyürekli eğitimcinin. Tarihi, canlandırarak anlatan Aydın Oy’u, bir efsane İngilizce öğretmeni Esin Hoy’u da anılarımın en güzel yerinde tutuyorum. Esen Öğretmenimin şahsında, adını anmadıklarımı da hep saygıyla, özlemle yâd ediyorum.
15 Kasım 2023’te “Neşegül ve İlhan Büyükcebeci arkadaşlarıma sevgilerle” diye imzalayıp hiç erinmeden postaladığı; 2023’teki (1) Simurgun Kuyruğu’nda (sf.95):
“Yirmi birinci yüzyıla doğmuşsan, geçmiş zamanlardaki gibi upuzun bir çocukluk dönemi yaşama şansın olamayacak. Köyünün kentinin sokaklarında çember çevirmeye, oyuncak bebeklerle oynamaya zamanın olmayacak. Okul çıkışı boş arsada arkadaşlarınla saatlerce top koşturmak... Unut onu. Uygun rüzgârlarda uçurtma hayali kurabilirsin. Yaşıtın kızlarla beştaş oynamayı aklından geçirme. Öyle havalı çocuk bisikletlerini de düşlerinden çıkar...
Yirmi birinci yüzyılda oğlan kız ayrımı yok. Koşulacak kulvar tek...
Senden önceki çocuklar, çocukluk arkadaşlarıyla gülüşe dalaşa, didişe boğuşa birlikte büyüdüler. Büyük büyük atalarının çocukları da. Her renkten kızlar, her renkten erkekler...
Onların bol zamanları vardı, senin programlı zamanların olacak...”
Beni de alıp 60’lı yıllara, Çankırı’daki çocukluğumun arka bahçelerine götürmüştü; çelikçomak oynadığımız, hatta sopası alnıma çarpınca, babaannemin telaştan öleyazdığı, sonra kara çemberler çevirdiğim tozlu yollara...Yüreğimden süzülmüş şu iki dizeye:
“Oysa büyümüyor yaşım / Çember çevrilen çağda kalmışım”
Kısa sürede ikinci basımı yapılan; girişindeki “ Yaşı henüz elli bile olmamış Cumhuriyetin okulunda otuz bin cilt kitap. Daha nasıl bir mucize olsun ki ! “ selamıyla bizi karşılayan romanının (2) en sevdiğim bölümlerinden ON ÜÇ’te, (sf.93-94) haftalık nöbet günlerini, ‘Resmî Yazı Odası’nı anlatıyor, saf bir köylü çocuğunun gözünden:
“ Hiçbir işten yüksünmüyorum.
Yazı Odasında üç kişi var.
Günseli abla, Sema abla, Sungur ağabey.
Aslında bu üç kişinin asıl unvanları “hanım” ve “bey...” Ama küçük sınıflardan bu yana her nöbette burada oluşum aramızda çok nitelikli bir yakınlık oluşturdu. Adlandırma ayrımı bu özel yakınlaşmadan kaynaklanıyor.
Günseli abla... Sema abla... Sungur ağabey...
Bu güzel insanları tanıdığımda okulun ikinci sınıfındayım. ‘Orta iki’ gibi düşünebiliriz. Bir de minik bilgi, okula gelir gelmez adım şaire çıkmış. Bense ancak ikinci sınıfta gerçek şiiri tanımaya başlamışım. “Şairliği” yeni ayrımlamaya başlamışım.
Durup dururken herkesin bana şair demesi de ne oluyor? Benim yazdıklarım gerçekten şiir mi? Daha birinci sınıfta şiir diye yazdıklarımdan birinin Savaştepe Gazetesi’nde yayımlanmasını uygun görmüş öğretmenlerim.
İlk ‘Yazı Odası’ nöbetimde bana daktilo öğretmeye soyunmuş Günseli abla. Ötekiler de desteklemişler. Daktilo öğrenmenin bir karşılığı yok aklımda. Bana anlatmışlar daktilo kullanmanın önemini. Aklım yatmış.
Elle yazdığım şiirleri, ilkel yazı denemelerimi renkli pelür kâğıda daktiloyla yazmak müthiş bir ayrıcalık, inanılmaz bir güzellik... Öncesinde daktiloyla hiçbir tanışıklığım yok. Daktilo öğrenmenin yanında bana daktilo öğretenlerin sıcaklığı beni çok etkiliyor belki de. Beni geleceğe, güzel düşler kurmaya yönlendiriyor. Yazdıklarımı düzenli olarak dosyalıyorum, dahası minik bir arşiv düzenlemenin önemini sezinliyorum.
Beşinci sınıfa gelinceye dek kesintisiz sürdürüyorum ‘Yazı Odası’ nöbetlerimi.”
Kirkor, beş-on yıldır sık sık şöyle derdi, “Esen Ağabeyle telefonda konuştuk; Gördes’e davet ediyor, hadi gel bir otobüse atlayıp gidelim, çok sevinir bizi görünce...”
Yazık ki yapamadık. Ne Can Kirkor’un baba ocağı Arapgir’e ne Gördes’e ne de taşa betona gömülmüş, çocukluğumdan hiçbir iz kalmayan Çankırı’ya gidebildik.
Bir İncecik Yolum Gider Gördes’e ağıtının umarsızlığında yatıyor ‘doğduğu topraklarda şimdi’ Esen Yel öğretmenimiz; bir yüzü Kum Çayı’na bakıyor, bir yüzü Kuvayı Milliye’nin Savaştepe’sine. Geceleri kokusunu duyuyor çocukluğundaki üzüm bağlarının...
1) 2023, Öyküler, Esen Yel, Efe Akademik Yayıncılık, 29 Ekim 2023, İstanbul
2) Kalmera’dan Savaştepe’ye CUMHURİYET’İN ÇOCUKLARI, roman,
Esen Yel, Efe Akademik Yayıncılık, ikinci basım 29 Ekim 2023, İstanbul
* * *
( Patika, Nisan - Mayıs - Haziran 2024, Sayı: 125 )
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.