- 1173 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Cumartesi…
Ben ağlarken gitmezsin sanmıştım, arkanı dönmezsin...
Ne yapmalı? Nereden başlamalı şimdi? Ardından kalanları nasıl silmeli? Tüm vazgeçişleri nasıl bir araya toplamalı, geride kalışımı kendime nasıl izah etmeli? Uzunca bir süre bulamadım bu soruların cevabını. Sen gittin; ben artık gittiği yere yabancı, dönüş bileti olmayan bir yolcuydum. Ellerimde, ikimizden kalanları koyduğum valizlerle, yitik bir istasyonda bir bankın üzerinde dönüşü olan trenleri seyrettim. Ben artık geride bırakılmış, siyah-beyaz bir film karesiydim. Nereden estiği belli olmayan rüzgâr, kulağımın yanında uğultular bırakırken, içimi de süpürüyordu. Çok tozluydum, eskiydim. Kalbim kendi tik taklarından yorulmuş saat gibiydi. Çoktan durmuştu. Akrebi sende; yelkovanı senin gidişinde kalmıştı. Hiç bitmeyecek zannettim dökülmüş parçalarımı gömdüğüm o cumartesi günü...
Bir sigara yaktım, için için içimi yaktım. Elimde kalan sigaranın külü mü, tenimin külü mü anlayamadım. Ayağa kalktım sana biriktirdiklerimi buldum. Sonra tüm birikmişliğime ağladım. Geçirdiğimiz günlere, ilk söylediğin sözcüğe ağladım. Oturdum bir de kendime ağladım. Çok ağladım... Ne varsa senden kalan her biri bir yerlerden çıktı. O kadar çokmuşsun ki bende... Öylece bırakıp gitmek istedim kendimi, öylece terk etmek beni, tam da ağlarken, tam da ben, bana bunu yapmam derken, tam da senin yaptığın gibi... Bir kez daha kalktım oturduğum yerden. Beraber uyuduğumuz anları yırtmaya başladım zihin yapraklarımdan. Kokunu çıkarmak için içimden, içimin tüm camlarını açtım. Dolaplarımı boşalttım. Gülen yüzünü, seni yazdığım kalemimin arkasındaki silgiyle sildim. Elimin gezindiği saçlarını kestim, yüzümü kavrayan ellerini gömdüm. Düşündüm beni ne çok incittin... Senle oluşturduğum lügatimi parçalarken yeniden var olmak, yeniden yazmak, okumak, konuşmak zor olacaktı anladım. Ben şimdi özneleri silik bir yazarım. Olsun kâğıtlarıma ha bire yeni özneler karalarım.
Yeşil fularım, en sevdiğim kitaplarım, pembe kazağım, CD’lerim, anılarım sende kaldı. Hepsini bir ara çöpe atarsın, ben yeniden yaparım. Odana bıraktığım notları yakma, sen anı saklarsın. Ben iyiyim, ağladığıma aldırma; alışmak zor yeniden var olmaya... Unutma! Sen yine uzun uykularında ağla. Minik bir balık gibi uyan her yeni sabaha. Saatini kur kendi yarınına, geç kalma. Aldığın hediyelerin paketlerini saklayanlarla beraber olma; onlar zor unutanlardır. Yol arkadaşını iyi seç, kendi ışığının yanında onu gölgeleştirip, yorma. Bundan sonra mahmur sabahlarında, karanlık odana yeni güneşlerin olacak. O karanlık odanın her bir köşesini beraber yapmıştık oysa. Her eşyayı ellerimizle yerleştirdik. Yoruldukça birbirimizden güç aldık. Ben ellerimle şifa olurum sanmıştım yorgun sızılarına; olmadı... Unutma! Beraber diktiğimiz fasulyeleri topla, yemekleri buzdolabına koymayı unutma. Şehrimin sıcak akşamlarında üzerine buz koyduğun kavunla serinle. Geniş balkonunda rakı balık keyfine, birlikte hazırladığımız şarkılarla eşlik et. Ve huzurla uyu, sana ağladığım gecelerde rimel lekemi bıraktığım yastığında...
Ben senin cam kesiğin, bıraktığım izler beyaz; sen benim kılıç yaram, bu yara asla kapanmaz... Bugün yokluğunun üçüncü cumartesi günü. Yalvarırım okuma bu yazıyı, cumartesi günleri
YORUMLAR
dönüşü olmayan gitmeler bu kadar güzel anlatılırsa
herkes gitmek ister
bir daha dönüpte şımarmak ve o gidişin ardından kalanları
bir daha yaşama için
hınzırca...
bu gitmeler bitirmez artırır sadece
terbiye eder gideni
doğduğuna pişman eder
daha kapıyı kapatmadan geriye döndürür adamı
yaptıklarına bin pişman
tebrikler
kaleminiz hep yazsın emi
Albayraklım tarafından 10/13/2008 2:56:40 PM zamanında düzenlenmiştir.