- 204 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
DÜNYA NİMETLERİNDEN YANA YOK İKEN İŞTAHIM...
Muğlak bir coşkunun kayıp künyesi asılı ruhumun zindanlarından firar etti edecek yeminlerim ve evrenin arz ettiği sözcükler diken misali saplanan gel gör ki: kalemi ne zaman alsam elime dingin bir ruha tekabül edebilmenin verdiği huzur ve dirayeti saklı tutmakla mükellefim.
Zamlı tarifesi zanların aşka koşan peşin hükümlü yarınların ve iptal edilesi beynimin ölgün gri hücreleri ne zamanki aşk girse kanıma.
Miadı dolmuş seferi gölgeler.
Miladi takvimi yerle yeksan eden hicreti sevginin:
Bozkırlarında coğrafyanın bozguna uğradığı kadar hayallerin bonkör sevdaların merdiven altı özlemine çentik attığı kadar yüreğin…
Zinhar kölesiyim sözcüklerin.
Beyhude iklimlerin seferi hükmü ve zemheride doğan güneşin ısıtmayan solgun yüzü ve evet, mevsimlerden bahar ve işte ruhumu d/ağlayan yankıları duyulmasa bile bu amansız gidişatın.
Bir öyküm yok sadece.
Öykülere serili yürek alfabesi.
Bir tek şiir yetmez elbette lakin yaz, yaz, nereye varır ki yüreğin amblemi kalemi ve neye yarar yazdıkça uzayan hüzün listem?
Ben Şems’im.
Ben pervasız bir abdal âşık.
Ben yankısıyım esen rüzgârın.
Beni benden alan semanın enginliği.
Yunus’a meylederim sevdikçe
Lakin yetinmem:
Kafka’ya dönüşür bedenim hali hazırda nefesimi alıp da son kere vermekle iştigal…
Kasıntı âşıkların kas gücü değil:
Kastığım kadar bedenimi yerleşik bir acı hiç değil.
Ve alt belleğim kuram dışı bir izdiham:
Geçit vermediği kadar düşünceler ve infilak etti edecek zihnim ne zamanki susup içime kapansam.
Freud olmayı dilemişken yirmili yaşlarımda ve işte takılıp kaldığım devinimler ve evreler:
Hali hazırda on sekiz yaşında hayatının baharında iken ruhum…
Hali hazırda hüzünle iştigal eden, annemin alamadığı nefesi ben vermek isterken ve işte bin yaşında bir çocuğun bir o kadar annemin annesi girift ruhlardan ibaret olmadığı kadar hayat gri tebessümlerle diktiğim sökükleri yüreğin.
Alt bellek zindan iken.
Üst bellekte izdiham ertesi unutulmuşluğum.
Kopamadığım çocukluğum:
Aynı zamanda ben bulmuşken de ruh ikizimi ve evet:
Onca angarya.
Onca artçı sarsıntı.
Hali hazırda bir araya da gelmedi mi o iki yaka:
Kim ne derse desin ben İstanbul’um da:
Kocaman değil ufacık bir yüzölçümü ile milyonların sığdığı yağmalanmış şehrin sekizinci tepesi iken çıktığım ve varacağım hidayet öncesi o İlahi Rakımda saklı iken maruzatım ve tüm maneviyatım ile kucaklayabilirken de kâinatı…
İz düşümü hayallerin.
Bir geri bildirim ise yazdıklarım ve seyyah yorumların sağanağında ruhumun aşkla eşleştiği binlerce şiir dizili olsa bile sırça köşkümde yazmaya doyamadığım binlerce dize sayısız imge ve işte saçak altında ıslanan bir yavru kedi misali öykündüğüm sadece sevgi ve umut mademki tası tarağı toplayıp da kendimden gidemediğimden de öte…
O girizgâh ki:
Şehrin levhası.
O güzergâh ki:
Şiirin rotası.
O minval ki:
Bir yakadan diğerine seken hüznün coğrafyası.
Bir dua ki:
Kâinatın gizemi.
Bir rutin ki:
Hüznümün kat sayısı.
Bir milat ki:
Kalemle arşınladığım hayallerin sönmeyen feri.
Bir saplantı iken belki de:
Kendime ettiğim zulmün ve ihanetin içinde saklandığı o fanus.
Bir rivayet olsa bile mutluluk…
Yandığım kadar yazdığım ve yağdığım kadar yağmalandığım…
Yâdında dünün saklı o teselli…
Hani, olur da tecelli eder o yeni doğum ve yeniden sevebilirim kendimi…
Hani, olur da…
Bir ederim olmasa bile bir rabıta ya da reçinesi duyguların varmayı ertelediğim mutluluğun coğrafyası kendimden gidemediğim kadar kendimle geçinmeye olmasa da niyetim göç mevsimini iple çekenim belki devasa bir açı belki şatafatlı bir acı belki de ölümün soğuk yüzüne rağmen yaşamdan yana da yok iken bir izahı pek çok şeyin ertelediğim ne varsa sıramı savamadığım kadar sıfatlardan sıfat beğendiğim ve şükre delalet ve sabrımla sınandığım kadar ruhumun üstünde tüten dumanı ile hazır ol da beklediğim dünyanın nimetlerinden yana da yok iken iştahım…
Karanlığın güdümü.
Kardığım sözcüklerin verilmişken hükmü.
Kandığım kadar cihana…
Kana kana içtiğim suyun bir yudumu bile yetmez miydi oysa yeniden başlamaya…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.