Alacağımız Ders Nedir
Kelimeler anlamını yitireli anlatmak iyice zorlaştı. Emre uymak ve hesap vermek neydi, kimsenin pek de umurunda değildi görenlerden.
Görenlerden birini götürdüler Konya’ya, Mevlana anmalarına. Girdiler bir spor salonuna oturdular seyirci koltuklarına. Başladı semah, dönmeye başladılar… Eğildi yanındaki görene, görmeyen; bak bu aşkın başka bir anlatışı, yaratıcının etrafından dönen melekleri anlatıyor Mevlana ve onu takip eden Mevleviler…
Gören dedi ki; deli mi bunlar. Niye dönüp duruyorlar.
Mevlana dedi, şimdiki Hint, Pakistan ve Afgan diyarlarından göç eyledi buralara, kaçtı oralardan. Acaba niye kaçtı hiç düşündün mü dedi görmeyene. Görmeyen şaşkın şaşkın bakakaldı.
Görenlerden birini götürdüler Mekke’ye, bak dediler burası Kutsal Mekan, Allah’ın seçtiği peygamberlerin onurlandırdığı şereflendirdiği topraklar. Kabe burası, onun çevresinde dönmek farz. Allah’ın emri.
Gören dedi ki; deli mi bunlar. Niye dönüp duruyorlar.
Köşedeki Hacerül Esved denilen taş değil mi, niye vermiyorlar bilim insanlarına bir incelesinler, ne var o taşta. Neyi saklıyorlar hiç düşündün mü dedi. Tükenmez bir enerji kaynağı ise hiç uğraşmayalım elektrik üretimiyle…
Görenlerden birini götürdüler, Buda’nın diyarına, bak dediler, bu kutsal kişi,, uyanmış..
Dedi ki, artık hiç kimse uyumuyor ki, herkes birbirini ayakta uyutuyor kaşla göz arasında.
Görenlerden birini götürdüler Papa’ya, kutsal kiliseye, bak dediler bu Papa, 2 milyara yakın insanın banisi.
Dedi ki, benden nedir ki farkı, üç ayağı mı altı gözü mü var.. Yoksa çok mu zeki benden, ıqsu kaçtır, ölçmüşler mi?
Sonra götürdüler bir yere, çok güzel bir doğası vardı, ırmak akıyordu tertemiz, dağlar yemyeşildi, ormanlar alabildiğine uzanıyordu, burası dediler, İsanın soyundan gelenlerin manastırı. Kutsal Kan burada kıyamete kadar korunacaktır.
Baktılar mı kana, hangi grupmuş, farklı mıymış ab, a, b, 0 gruplarından, rengi mi değişikmiş, neden kutsal kan diyorlar hem, önce bir ölçelim, inceleyelim, sonra karar vermek daha akılcı değil mi?
Götürdüler sonra, bak dediler ulu imparator, asil kanın taşıyıcısı, asillerin en asili, Tanrının gölgesi, Tanrının eli..
Yav he he dedi çocuk. Kimi kandırıyorsunuz siz.
İnanmak da inanmamak da bedava dedi çocuk. En çok maaşı kim verirse bana ona inansam olmaz mı? Tanrı ve dinler bana zenginlik katmıyor ama baksanıza dedi, dünyanın tüm kralları, tarikatlleri, cumhurbaşkanları, milletvekilleri, işçisi memuru, askeri, çöpçüsü, öğretmeni, din görevlisi, sanayicisi, tarımcısı her işlerinin karşılığında ya para istiyorlar ya maaş istiyorlar belli günler… Bunların inançları, imanları paraya, altına olmasın. Madem o kadar iman sahibiler, hadi sonsuzluğun yanında kısacık bir ömür, alınlarını kaldırmasınlar secdelerden, heykelin karşısında son nefese değin düşünüp dursunlar…
Bu saydıklarınızın, gezdirdiğiniz yerlerde mucizeye tanık olmadım, eskilerin tanık olduklarını söyledikleri mucizeler benim dönemi mi zamanı mı ilgilendirir mi? .. Şu olmuş bu olmuşi bu şöyle demiş bu böyle demiş, dedikodu olmasın yoksa.
Dinistin biri çıka geldi, gürledi oradan, vay kafir, ipsiz sapsız. Gebertin bunu. Sorgulayan insanlara hep kafir dediler, inananlara ise mümin veya takipçi…
Ataları kandırdı çocukları önce, sonra onlar kandırdı kendi çocuklarını, onlar da kendi çocuklarını… Çocuklar büyüdükçe kavga etmeyi öğrendiler, öyle görmüşlerdi dünya kültürlerinden.
Başta ya kral vardı ya peygamber, diğerleri piyondan ibaretti sadece, onların karşısında yine bir padişah veya peygamber vardı onların takipçileri de sadece piyondu oysa. Piyonları savaştırıp durdular çağlar boyunca.
Sordu çocuk kendini gezdirene.. Ben kimin piyonuyum biliyorsan söyle bana. Ben de para için çalışıyorum çünkü, artık her şey para, yoksa aç kalacağım öleceğim, oysa para kazanmasam da öleceğim, o zaman neden yaşıyorum ben.
Sonra döndü dedi ki, sizler dinistler, dünyanın gördüğü en büyük yalancılarsınız. Koşarak ayrıldı oradan, merdivenler indi, biraz daha koştu, bir kat daha indi, biraz daha koştu mermerlerin üzerinde sonra bir kat daha indi, metronun bulunduğu kata vardı, çeşit çeşit insan vardı, tren gözüküyordu ışığı parlıyordu tünelden geliyordu, ve kendini tren tam yavaşlayamadan atıverdi trenin önüne.
Kemik ile metal karşılaşmıştı. Fizik kuralları devreye girdi, kemikleri kırıldı, iç organları sarsıntılara dayanamadı ve öldü.
Tren durdu neden sonra, herkes koşuştu, seferler iptal edil, polis geldi, adli tıp geldi, kimin nesiydi acaba intihar eden… Belki yarın bir gazete manşetinde, bir internet sayfasında yayınlanırdı, çocuğun biri intihar etti.
Kimisi diyecek ki bok yoluna gitti, kimisi diyecek ki cehenneme gitti kendi canını alarak, kimisi diyecek ki, Allah affetsin, kimi diyecek ki Tanrı affetsin.
Aslında kimse bilmeyecek, bildiğini sanacak sadece.
Çocuklar size bir sorum var, yaşamak mı daha güzel ölmek mi?
Dayanabileceğimiz kadar yaşarız, dayanamayacağız yerde ölüveririz. Sonrası meçhul. Bakalım kimin anlattıkları doğruymuş.
Bizim dünyamızda kimse bedavaya bir şey vermez, mesela… mesela… mesela…
Tanrı enayi mi kısacık insan ömrüne sonsuzluk versin? O kadar eli bolsa, o zaman kimseyi üzmez herhalde.
Şeyh ve Papaz ve Budist ve şu ve bu… Dünyanın çeşitleri yerlerinde, çeşitli tapınaklarda bu hikayeyi anlattılar talebelerine ve sordular; Bu hikayeden çıkaracağımız ders nedir?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.