- 200 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
-MUHAKEMEDE ANAHTAR KAVRAMLAR-(1)
Günlük hayatta kullandığımız kavramlardan biri de muhakeme. Sözlüksel düzlemde aldığımızda “Bir konuyu dikkatle inceleme, iyice düşünme, akıl süzgecinden geçirerek karar verme” anlamına gelebildiği gibi “birbirine karşı savları olan iki yanı dinleyerek bir yargıya varma, yargılama.” Manasını da verebilmekte. Konuyu masaya yatırırken detaylandırmak önem arz edecektir açıkçası.
Yine hayat yolunda yürürken kullandığımız çeşitli kavramlar bulunmakta. Bunlar muhakeme çizgisinde bize ışık tutacak niteliktedir. Doğru, gerçek, hakikat bunlardan birkaçıdır.
Bunlardan gerçek “el ile tutulup göz ile görülecek biçimde tam anlamıyla var olan, varlığı hiçbir biçimde yadsınamayan, bir durum, bir olgu, bir nesne ya da bir nitelik olarak var olan.” Ya da “kendisi gibi olan, aslına uygun bulunan, yapay olmayan.” Manalarında kullanılmakta. Yine mesela gerçeklik “var olan her şey" anlamına gelmekte.
Öte yandan doğru “bir ucundan öteki ucuna, sonuna değin yönü değişmeyen.” Şeklinde matematiksel bağlamda tanımlandığı gibi “yalan olmayan, gerçek olan.” Misali felsefi düzlemde de tanımlanabilmektedir. Ki ikisi birbirini tamamlar niteliktedir özünde.
Hakikat kavramı da “bir işin doğrusu, gerçek.” Şeklinde yahut “gerçeklik”, “kesinlikle sabit olan şey” olarak ele alınmaktadır.
Şu kadar ki, üç kavrama sözlüklerde tahsis edilen anlamların örtüşmesi mutlak birbirinin yerini alacağı, alabileceği anlamına gelir mi?
Söz gelimi gerçek var olan her şey olarak tanımlansa da, analizi, detaylandırılması da önem kazanmaz mı? Günlük hayatta insanlar birbirine bir yaklaşımı kabul ettirmek istediklerinde gerçek bu, işine gelirse diyebilmekte. Ya peki ayrıntılar? Bir konuyu masaya yatırırken içten dışa doğru halka halka genişleyen dairelerle farklı argümanlar sunulmaz mı? Yok efendim, cımbızlama bir veriyi, unsuru dayatalım bitsin gitsin. Gaye hakkaniyet değilse bir münazaranın muzafferiyet arayışından öteye görünen köy yok.
Bunun gibi doğruyla hakikatte farklılaşır gerçekte. Mesela matematikte iki kere iki dörttür. Yeryüzünde milyarlarca insan tanıklık edebilir buna. Oysa sosyal ve politik hadiselerin sunduğu gerçeklik pek bu matematiğe sığmaz. Sığdırırız diyen demagoji ancak yapar. Algıda seçicilikle algı yanılması arasında gidip gelen bir dünya kurar, mutlu mutlu gülümseriz. Hakikat geleneksel bilgeliği, doğru ise modern pratikleri daha ziyade karşılayabilir de. Hakikat mutlak, doğru izafi hüviyet kazanabilir de. Gerçek ise analiz edilmeden, masaya yatırılıp detaylandırılmadan asla anlam kazanmayacaktır. Bu anlamda aldığımızda gerçek nedir dendiğinde hakikattir, hakikat nedir peki denirse doğrudur, ya doğru nedir diye sorulduğunda da aahhh! Gerçektir pek tabii ki dersek kolaycılığın tuzağına düşeriz vesselam.
Böyle birbirinin yerine kullanılan çok kavram vardır. Objektiflik, tarafsızlık misal. Objektif nedir, tarafsız. Tarafsız nedir peki, objektif efendim. Değil halbuki. Mutlak anlamda tarafsızlık diye bir şey yoktur bir kere. Muhakkak tarafsızlık bizi kozmopolitliğe götürür. Hiçbir şeye inanmamak gibi bir halet-i ruhiye halinin burgaçlarına kapılır gideriz. Sonsuz empati zihnen ve ruhen boğacaktır insanı. Objektiflik tarafsızlık değil tarafgir olmamaktır. Önümüzdeki konunun özüne dokunmak, kimyasına inmek, hakkı teslim etmek. Bu bizim bir tarafımızın olmadığı anlamına gelmez. Bilgisayar sistemindeki kullanıcı yerine geçmektir objektiflik. Kurumsal çalışmalarda müşterinin ismini tıklayıp işlemini yapar ve çıkarız oradan. Sonsuz kalmayız orada. Empati yapmak, objektif olmakta böyledir şüphesiz.
Bir başka örnek, doğu ve şark ya da batı ve garp mesela. Oryantalizm söz gelimi doğu bilim ya da şarkiyatçılık olarak tanımlanır. Oysa fiziki olarak doğu batı kavramları iki şey arasında konumlanmaya göre belirginleşir. Mesela İran doğudur ama Afganistan’a göre de doğu mudur? Afganistan’ın batısındadır. Yunanistan batı dünyasına bağlıdır ama Avrupa’nın doğusudur.
Oysa coğrafi konum bağlamında kim kimin doğusunda batısında durumuna bağlı olmayan bir doğu batı algısı da var. Hristiyan dünyasının önemli bölümü batı olarak alınsa da Rusya misali bazı bölümleri doğudur aslında. Tarihsel olarak feodaliteyi, kapitalizmi yaşayış biçimleri, süreçleri Avrupa ve Rusya arasında farklılık arz eder. Burada şark ve garp kavramları daha açıklayıcı olmaktadır. Şark örneğin doğu anlamını verse de, sözlük burada tam bir hakemlik yapamaz. Sözlüğe sığmayan yüzü vardır konunun.
Mesela Yunanistan batı, Türkiye doğu desek tam oturmaz. Sorun bizim kendimizi batı olarak görmemizde değil. Öyle görmeyen yığınlarda var. Topraklarımızın hemen tamamı Asya ise doğu da olabiliriz. Genelde rasyonel düşünmememiz, duygusal ağırlığımız bile doğu olduğumuzu müjdelemiyor mu? Ancak bunu daha fazla belirgin kılan şark kavramıdır. Şarklı kafası, şark kurnazlığı kavramları bile buna delalet eder. Avrupa ile aramızdaki derin farklılığı belgeleyen de bu şark kavramıdır özde.
Şahsi kanaatim odur ki, Yunanistan, Bulgaristan bile şark aslında. Her ne kadar batı dünyası dairesinde kabul görseler de bir batı, orta ya da kuzey Avrupa ile alakaları var mı? Yunanistan’ın çok refleksi hiçte Avrupai değildir mesela. Antik Yunan dolayısıyla kazandıkları doğuştan, devredilmez saygınlıkları olmasa bal gibi de şarklı kafasının bir parçası, define haritasının kayıp yarısını verirler bize. Yine mesela İspanyol ve Portekizlilerin batı dünyasının parçası olması dahi coğrafi konuma ve Hristiyan dünyasının parçası olmalarına bağlıdır. Üstelik kapitalizmin sömürgecilik altyapısı da İspanyol ve Portekizliyi keşifler çağı üzerinden saygın kılmakta. Halbuki mantalite olarak batı, kuzey ve orta Avrupa ile ne kadar alakaları var tartışılır?
Demem şu ki, Batı kavramının nirengi noktası rasyonel düşünme, sanayiye dönük gelişim çizgisi ise Latin milletleri batı sayılmamak icap eder. Ne ki garp kavramını devreye soktuğunuzda hepsi batıdır.
Bu durumu tayin eden hususlar elbette var. “Avrupa materyalizmine rağmen Hristiyan’dır. Hristiyanlık Doğu ismi anılır anılmaz şahlanır. İşçisi de Marksist’i de Hristiyan’dır hep Avrupalının. Durup dururken Hristiyan değildir belki. Ama Hristiyan bir devletle Müslüman bir devlet arasında bir tercih yapmak gerekince saf kan Hristiyan’dır” diyen Cemil Meriç’i anmamak olmaz. Oysa dediğim gibi batılı kafa yapısına, mantalitesine o denli sahip olmayan Hristiyan toplumlar, milletler bulunmakta.
Yine Cemil hocayı dinleyelim mi? “İhtiyarlayan, belleri bükülen, bunayan milletler var. Orta Çağ’da, Avrupa Doğu, Asya Batı’dır. İbn Haldun Bergson’dan çok daha Batılı… Aryalı akıncıların zincire vurduğu siyah derililer fatihlerinden çok daha medeni idiler. Kuzeyli barbarlar, yırtıcı sürüler halinde, sulhçu ve ilerici kavimlerin mezarcısı olmuşlardır. Yani kaba kuvvet, mızrak veya kılıç munisleşen, incelen olgunlaşan insanı yenmiştir.”
Öyle ya, çağlara göre de medeniyetin, uygarlığın, aklın, bilimin adresi, rotası değişiyorsa doğu ne batı ne? Kadim Çin ve Mısırlılar az buz mu bilimselliğe, filozofiye sahipler acaba? Şöyle ki, reel politik böyle göstermiyor. Evrenselliğin yerleşik postulatları bir nevi kemikleşmiş resmi ideoloji halini almakta. Halbuki dünya haritasını yan döndürdüğümüzde bir kuzey güney gerçekliği de bulunmakta. Kuzey yarım kürenin hep sanayileşmiş, sömürgeci ülkeler olması, ya da güney yarım kürenin tümden sanayileşmemiş, yarı tarımsal, sömürge konumlanması da enteresandır. Coğrafi keşifler parantezinin dahi Avrupa tarafından dayatılanın aksine bir kuzey güney çizgisi oluşturması yabana atılmamalı. Amerika’ya ilk gidenler Portekizliler ve İspanyollar değil de, Kızılderililere kaynaklık eden bir göç çizgisinde okunamaz mı? Oysa Bering, Alaska hattı o kadar gerçekçi ki. Görünen o ki, ezber bozmak zorundayız.
-DEVAM EDECEK-
L.T.
YORUMLAR
Kime gör ve neye göre düşünüp karar vereceğiz. Bir çok şey o zaman göreceli kavramlar silsilesi içine giriyor. Batılılaşmak medenileşmek ve gelişmekle eş tutuluyor lakin doğuda da Japonya, Kore ve Çin var gelişmiş ülke olarak ama batılılaşmamış bu ülkeler, hatta bir çok batı ülkesinden teknik ve bilim olarak ilerideler... Batının büyük zenginliği fakir milletleri, en başta da Afrika Kıtasında ki ülkeler geliyor, sömürerek elde ettiği zenginliktir... Bitmedi hala da sömürmeye çalışıyorlar... Nihat Genç'in de bir tespiti vardır bu konuda derki ''Batının bombaları nereye düşüyorsa doğu orasıdır.'' Kendinden başka kimseleri sevmeyen batı ve batılılar, genelde biraz saf ama sevgi dolu her gelene yüreğini açmaya çalışan doğu ve doğulular... Biraz uyanık da olmak lazım batıya ve batılılara karşı çünkü geçmişleri karanlık fazlasıyla... Güzel bir yazı kutlarım...
levent taner
Konunun özünü koymuşsunuz ortaya
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Selam ve saygılarımla.
Devam etmesini canı gönülden isterim bu yazınızın.
Yazının ilk başlarında aklımda deli sorular oluşsa da, okudukça çok daha yerine oturdu her şey. Aslında birçok kelimeyi anlamı dışında kullanıyoruz, doğrudur. Aklımıza bile gelmiyor gerçekten yerinde mi kullanıyoruz diye işin gerçeği bu. Gerçek dedim bakın yine mesela umarım anlam dolayısıyla yerinde olmuştur.
Gayet bilgilendirici bir yazıydı ve ilgiyle okudum Levent bey. Özellikle doğu - batı meselesi.
Kaleme ve kelama bereket.
Emeklerinize sağlık.
Saygılarımla her daim
levent taner
Ne de güzel açmış sayfamda bir bahar çiçeği
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Sağlık, huzur, bereket dileklerimle birlikte
Selam ve saygılarımla.