- 233 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
-KANARYA ASLAN DERKEN-
Fenerbahçe ve Galatasaray ülkemiz futbol hatta spor dünyasının iki güzide kulübü. Öyle ki, bu iki kulübümüzün rekabeti yüz yirmi yıla yaslanmakta ve ülkemizin en önemli sportif mücadelesini oluşturmakta. Şöyle ki, futbolda iki takımın temsil ettiği rekabet tüm bir yeryüzünün birkaç derbisinden biri de olmakta.
Şu kadar ki, son dönemde bu saygın rekabetin yerini kısır çekişmelere bıraktığı görülmekte. Tarihsel olarak son derece anlamlı örneklerle kendisini dolduran ve donatan karşılıklı derin saygı, yekdiğeri olmaksızın kendisini tanımlayamayan münasebet bağı yerini münasebetsiz diyaloglara, günübirlik tutum ve davranışlara bırakmakta. Bu yönüyle futbolumuzun uluslararası alanda imajını zedeleyen parametrelerden biri halini aldığı ise muhakkaktır.
Hiç kuşkusuz bu durumun ülkemizdeki genel futbol yönetimiyle birlikte düşünülmesi de zaruridir. Bu çizgide okuduğumuzda bir futbol federasyonumuz vardır ki, futbol dünyamızın kaptan köşküdür. Kurumsal yapısıyla federasyon enstrümanları idare ederken tarafsız mı, tarafgir mi hareket etmekte sorusu anlam kazanmaktadır bu noktada. Yine bir hakemlik müessesemiz var ki, yerlerdedir. Kahretmez mi yurdum insanını içten içe. Yıllarca rayında giden bir kupa mücadelesinin organizasyonu sağlanamamaktadır. Nihayet bir hakem sahanın ortasında dövülüp sövülebilmektedir. Gelinen noktada futbolumuzun psikolojik ve sosyolojik düzlemde gardı düşmektedir. Paralelinde dünya futbol çevrelerinde söz konusu vaziyet nasıl yankılanmakta peki? Kalkıp birde Avrupa, Dünya ve Olimpiyat şampiyonalarına ev sahipliği yapmak yönünde uluslararası kuruluşlara başvuru yapmaktayız. Öyle mi? Ağlanacak halimize gülüyor muyuz yoksa?
Ne ki, tüm bunlara karşın üstte de arz ettiğim gibi rotayı tayin etmede iki kulübümüzün yeri, konumu önem arz etmektedir. Açıktır ki, güçlü kurumsal yapıları, tarihsel derinlikleri, temsil ettikleri ekonomik ve toplumsal kesimler buna işaret etmektedir.
Bu ilişkiler ağının bileşenlerinden Fenerbahçe tarihsel olarak burjuvazinin, Galatasaray ise aristokrasinin kulübü olarak tanımlanır kimi zaman. Ancak biraz daha açmak gerekir bunu. Ülkemizde bir yerli burjuvazi bir de komprador, Levanten burjuvazi kavramlaştırması vardır. Komprador, ekonomik siyasi bakımdan dünya ekonomisinin içerideki uzantılarını, aracı yapıları ifade eder. Bir ayağı içeride diğeri dışarıda olmak misalidir. Tam değilse de kısmen bir ecnebi damar karşılar bizi. Levanten ise yine Galata, Pera gibi muhitlerle birlikte anlaşılmak icap eder. Fransızca kökenli kavram gayrı Müslim burjuvazi olarak anlam kazanmaktadır. Ne var ki, bu ülkenin asırlara dayanan yüzüdür bu sosyoekonomik yapılanma. Dolayısıyla komprador ve Levanten terimleri birbirini tamamlamakta, kendi kültürünü de oluşturmaktadır.
Hani derim ki, Fenerbahçe tarihsel, toplumsal olarak alaturka, Galatasaray ise alafranga bir dünyayı çerçevelemektedir. Fenerbahçe yerli burjuvazinin arabesk, daha düzensiz, yöntemsiz ilişkilerini tesis ederken, Galatasaray ise Fransız tedrisatlı liseyle organik bağı misali batı dünyasına açılan bir damar inşa etmektedir. Fenerbahçe parayı konuşur, afişe eder. Adeta kameraların önünde savurabilir. Bizde para gani ya da poh gibi, istediğimizi alırız havası estirir. Deyim yerindeyse bir Yeşilçam güldürüsündeki Abdi karakterinin, bir bankanın reklam paralarını savurduğu zannıyla, binlerce vatandaşın koşuşturması karşısında; hayret, şimdiye kadar hiçbir reklam bu kadar tutmadı! Repliği misali bir makamda çalmaktadır ilişkiler. Tumturaklı konuşmalar, tavırlar gırla gider. Galatasaray cephesinde ise münasebetlerin daha usturuplu kurulduğu rasyonel bir üst aklın dünyası tezahür etmektedir. Orada da aynı poh gibi parasal meblağlar var ama konuşulmaz, vitrin süsü kılınmaz. Perde arkası ilişkilerin yaşandığı bir dünyadır o. Maddi güç estetize edilmektedir.
Öte yandan bu durumların sosyal psikolojide yankılanması Fenerbahçe’nin daha aleyhine, Galatasaray’ın ise daha ziyade lehine işler görünmektedir. Ne çare ki, bu söylediğimi Fenerbahçe’nin haklılık kazanması, Galatasaray’ın ise haksız algılanması olarak okumaksa şahsen bir Fenerbahçeli olarak beni ikna etmez. Hani klasik bir anekdottur ya. Fenerbahçe’yi Fenerbahçeli olmayanlar sevmez hatta nefret eder denir de; niye, Fenerbahçeli olmayanlar kanarya sevmez mi? şeklinde sorgulamayı da gerektirmez mi? Görmemişliği, sonradan görmeliği yönetimsel bir teknik kılarsan kulübün taraftarı olanların dışında kimse hoşlanmayacaktır bu durumdan birader! Galatasaray’ı sinsi, içten pazarlıklı bir dünya olarak okumak elbet mümkündür, akla yatkındır da ama öz eleştiri yapmamanın bahanesiyse son derece yanılgılı ve yanıltıcıdır da.
Sözün özü kendini geliştirerek, aşarak hasmın gardını düşürmek gerçekçi tek yol görünmektedir. Türkçesiyle bir kaşık suda fırtına kopartmak değil, eyyamcılığı bırakmak, rasyonaliteyi yükseltmek gerekmektedir.
L.T.
YORUMLAR
Duayen bir gazeteci, "Batı'da düello, Doğu'da pusu vardır. Biz aradayız ve bu yüzden olsa gerek düelloya davet eder, pusu kurarız" diyordu...
Futbolla işim olmadı. Sokaklarda holiganların tipolojileri de hep midemi bulandırdı. Bu kadar 'eril'bir imaja sahip anlayışın 'dişil' olma ihtimalini de hep göz önünde bulundurdum. Nitekim, bu dünyadaki ilişkiler, konuşmalar bu izlenimimi sürekli somutladı. Şimdi bu durumun ayyuka çıkmış örneklerinden şikayet ediliyor galiba...
Yazıda da pek güzel temellendirildiği gibi toplumsal tabakalarımızın oluşumundaki gerçekler futbolumuzda sırıtıyor...Karaktersizlik, pusuya yatkınlık...
Üstadım, toplumsal analize bir neşter vuran yazınızı kutlarım...
İyi bayramlar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
levent taner
Öncelikle şu noktayı belirteyim: Her zaman belirli bir seviyenin üzerinde konularınızı ele alıyorsunuz. Kaliteli yoruma sizin dışınızda epey seyrek denk geliyorum sitemizde.
"Şu kadar ki, son dönemde bu saygın rekabetin yerini kısır çekişmelere bıraktığı görülmekte"
Suudi Arabistan'da iki takımın ortak tavır almasının üzerinden çok da geçmedi. 'Son dönem' o dönemi kapsamıyor mu?
"Bu ilişkiler ağının bileşenlerinden Fenerbahçe tarihsel olarak burjuvazinin, Galatasaray ise aristokrasinin kulübü olarak tanımlanır kimi zaman"
Belki de ben bilmiyorumdur ama bu konuda yapılmış hiç bir ciddi çalışma bilmiyorum. Belki de sıkıntı aristokrasinin ne olduğunu tanımlamaktan geçiyor. Bizans tarihi çalıştığım dönemlerde "Byzantine Empire didn't have nobility but they had aristocracy" kavramı bende hala duruyor. Türkiye Cumhuriyetinde bir saygınlar grubundan bahsedebiliriz. Ama bu grup 1) Tanımlaması hala zor 2) İki takımın 2a) Yönetimine 2b) Taraftar grubuna ne şekilde dağılmış durumda?
Beni şaşırtan iki kulübün bu ikinci maç için bir araya gelip anlaşamaması. Türkiye'nin üçüncü sınıf kupalarından biri için (Türkiye'de tek kupa vardır; o da şampiyonluk. İkinci sınıf bir kupa yoktur. Diğer her türlü yarışma üçüncü sınıf öneme sahiptir. Sadece "Sezonu üç kupayla kapadık" cümlesinde kullanılırlar), kendilerinin bile en son zaman ulaştıklarını hatırlamadıkları bir başarı için en büyük rakibinizle anlaşamamaya değer mi?
Belki de bu atmosfer yüzünden on yaşımda Liverpool'u tutmaya başladım; onlar da bana Heysel faciasını yaşattılar. Belli ki benim sadık yarim tenis olmuş hep. Saygılarımla.
levent taner
Suudi Arabistan'da iki takımın ortak tavır almasının üzerinden çok da geçmedi. 'Son dönem' o dönemi kapsamıyor mu? Demişsiniz
Eyvallah hocam, müstesna olanı vurgulamışsınız
Futbolda ve genel olarak sporda amatör ruhun hakim olduğu eski dönemlere vurgu yapmaktı amacım
Günümüz toplumsal ve siyasal yapıları daha maddeci, metacı görünüyor bana, o bağlamda
Hiçbir şeyden hoşnut olmayan doyumsuz hava estirmekte hani
Elbette münferit örnekler de vardır
Yine hocam
"Bu ilişkiler ağının bileşenlerinden Fenerbahçe tarihsel olarak burjuvazinin, Galatasaray ise aristokrasinin kulübü olarak tanımlanır kimi zaman"
Belki de ben bilmiyorumdur ama bu konuda yapılmış hiç bir ciddi çalışma bilmiyorum. Belki de sıkıntı aristokrasinin ne olduğunu tanımlamaktan geçiyor. Demektesiniz
"Belki de sıkıntı aristokrasinin ne olduğunu tanımlamaktan geçiyor." derken bam teline dokunmuşsunuz konunun şüphesiz
Avrupa tarihinin sınıfsal hiyerarşisi doğu toplumlarına oturmaz kanımca da
Bunun gibi Aristokrasi'de Burjuvazi'de, Proletarya'da Avrupa'da özgün bir duruş gösterir
Şu kadar ki, rahmetli spor araştırmacısı Kurthan Fişek kullanırdı
Fenerbahçe Burjuvazinin Galatasaray Aristokrasinin Beşiktaş Proletaryanın kulübü derdi
Asya toplumlarının ve Osmanlının Avrupa tarihinin sınıfsal örüntüsüyle örtüşmesi düşünülemeyeceğine göre si mgesel bir kullanım belki de
Sonuçta modern toplum dünyanın hemen her yerinde bir şekilde Avrupa'yı kıble almakta
Nihayet hocam, naçizane izlenimim odur ki
Sizin dokunuşlarınız olmadan hemen hiçbir yazı tamamlanmış sayılmaz bu sitede
Elbette bende yeriniz bu, sitedeki her üyeyi kalıp olarak bağlamayacaktır, bağlamaz da
Ve nihayet
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Bayramınızı kutlarım
Selam ve saygılarımla.
Bizler Türk Milleti olarak her şeyi fazlasıyla abartmayı seviyoruz. 2000 Yılında Galatasaray UEFA şampiyonu oldu Avrupa Fatihi taktık adını ondan sonra ise dişe dokunur bir başarı ara ki bulasın. Almanların İngilizlerin defalarca şampiyon olmuş takımları var bu kadar havalara girmiyorlar. Az gelişmişlik sendromu olsa gerek bu. İnanın futboldan soğudum ne kadar cahil cühela adam varsa buna seyircilerde dahil futbolun içinde. Basketbol ve voleybol seyirciside oyuncusuda çok daha efendi ve kültürlü. Sadece para ile olmuyor bu işler akıl lazım birazda... Kutlarım güzel yazınızı...
levent taner
Hoşça kal Ya Şehr-i Ramazan
Ne ara geldin de gidiyorsun mübarek
Hoş geldin Ramazan Bayramı
Arefe günüyle birlikte bayramınızı tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dilerim.
Beraberinde Aziz Türk milleti, İslam dünyası ve tüm insanlığa huzur, sükunet, mazlumlara selamet menbaı olması ise başlıca dileğimdir.
Sevgiyle kalın, hoşça kalın, hoş çakallardan uzak olun inşallah.
Selam ve saygılarımla.