- 298 Okunma
- 2 Yorum
- 10 Beğeni
BİLE BİLE LADES
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
BİLE BİLE LADES
"Akıllı ol kızım! Akıllı ol! Bu dünyada tırnağın varsa ancak o zaman başını kaşıyabiling!
Kimseden kimseye fayda yok aney kurban!
Aha gördünğüz babanız ölünçü tüm âkrebeler el oldu.
Herkeş ancak kendine yeter aney kurban!
Dayınızın çitliği olmuş bize ne fayda?
Âmmiğizin bağı bahçası olmuş bize ne fayda!
Sende varsa ver yiyim ederler. Yoksa yoksun!
Ayda âlemde akıllarına gelici de bir poşet çürük çarık yolluycular.
Tohhooo! Duzluyum da kokmasınlar acık genler!
Elden gelen öğün olmaz, o da vahtında bulunmaz.
Kimseye eyvallah etmeyin anam.
Allah hepimize güç vermiş kuvvat vermiş.
"Çalışıng yiying !" demiş
Aç deyilik möhtaç değilik! Kimsenin ne fitresi ne sadakası!
Bizim en böyük sadakamız çalışmak!"
"Kimseye gemiğinizi gemirtmeying anam aslan kimin olung!"
Anam böyle diye diye bizi hayata hazırladı.
Benim en büyük kazancım, on altı yaşına kadar asil bir babanın evladı olarak yetişmiş olmam, sonrasında da yiğit, gözü pek bir anamın varlığı idi.
Ne dedikodu bilir, ne de kimsenin girdisine çıktısına karışırdı.
Üç beş yıllık çırpınışlarımız sonucu anam evin geçim düzenini sağlamış, ben de vardan yoktan azı az, çoğu yoktan okulumu tamamlamıştım.
Henüz yirmi yaşında idim. Öğretmen olmuş Afyon’ un Dinar ilçesine atanmıştım. Hayatı sadece çalışmak, tutunmak, kimseye muhtaç olmamak olarak bilirdim.
Ben kimseye karışmazsam, kimse de benim varıma yoğuma karışmaz sanıyordum.
Çünkü ailemde öyle görmüştüm.
Benden üç yaş büyük olan abimle Dinar’a ulaştık.
Bize ev konusunda yardımcı olacak olan üniversiteden arkadaşım olan Sema’ların evine vardık.
Hiçbir şey hayal ettiğim gibi değildi.
Okulda oldukça zengin bir imaja sahip olan arkadaşımın evine vardığımızda ilk şoku yaşamıştım.
Kerpiç sıvalı gecekondu tarzı bahçeli bir ev ve köy kökenli bir aile.
Anam her zaman bize "Yavrum aslınız belli nesliniz belli. Neyseniz o’sunuz. Olduğunuzdan farklı görünmeying. Hem sonra tavuk kaza bakarak yumurtlamaya kalkarsa g... yırtılır aney!
Kendi kendinizi şaşırmayın" derdi.
Biz çok saf ve sade yetiştirilmiştik.
Neysek o idik.
Orada gördüm ki anne /baba patates, soğan, arpa /buğday ekip biçiyor, satıyor ama çocuklarını prensesler gibi yaşatıyorlardı.
Sema’ nın babası, (birkaç aya kalmadan kayınpederim olacaktı) pancar kooperatifinde çalışıyor, boş vakitlerinde de tarla bahçe işleri ile uğraşıyorlardı.
Çok çalışkan insanlardı.
Babam olsaydı eminim bizi de o bir kaç yıl éllerin işine göndermez, aynen böyle çalışır bizi hayata hazırlardı.
Ne diyelim. Kader işte!
Saflığım o kadar belirgindi ki, iki ay demeden evlilik kararı alındı ve dibini görmediğim bir kuyuya merdivensiz apar topar indim.
Hem şaşkın hem umarsız sürükleniyordum.
Tek bildiğim nefes alabilmek, hayata tutunabilmek için verebileceğim mücadelemdi.
Akıl almaz bir döngü içine girmiştim.
Annemi ve kardeşlerimi kurtarmam gerekti. Eşimi ikna etmem gerekti ancak hiçbirini başaramıyordum.
Bir çatı altında bir yuva kurulmuştu ancak birbirimizi anlamıyorduk.
Eşimin aklı fikri parayı arttırmak, iş yapmak, araba almak vs vs.
Ben bir halkalı köle olmuştum.
İsyan ediyor ama çözüm bulamıyordum.
Bir gün inatlaştım.
Anneme verdiğim söz vardı. Ona para göndermem gerekti. Ancak maaşım tamamı ile eşimin tekelinde idi.
Anlattım, istedim. Asık surat ile beni dinledi.
Verdiği tek cevap
"Evlendik, artık paran benim. Senin paran yok!"
Çok üzüldüm.
Maaşı alınca bir kez daha sordum.
Yok diye tersleyince bütün maaşımı gözünün önünde yanan sobanın içine attım.
O an delirdi. Bana sürekli vurmaya başladı. Dişim kırılmış ağzımdan kanlar akıyordu.
Ben sadece, "Gördün mü para kiminmiş? Ben kazanıyorum, istersem yakarım! " Diyordum.
Ben öyle söyledikçe dayak yiyordum.
Üst kattan ev sahibim inip ara kapıyı tıklattı.
" Tülay!"
Eşim epey dövdükten sonra küfür ederek evden ayrıldı.
O gidince Meryem abla yanıma geldi.
Üzülme ben sana yardımcı olurum dedi.
Bir şekilde anneme lazım olan paraları bulduk gönderdik.
Hem bir öğretmen akrabamızdan hem de bir tanıdık kuyumcudan borç altınlar alındı. Seneler boyunca gizli saklı ödedim.
Çocuğum beş aylık kucağımda ağlıyordum. Yine aynı tarz bir nedenle dayak yiyince kızımı alıp Kilis’e döndüm. Amacım ayrılmaktı.
Olmuyordu çünkü.
Biz farklı dünyanın insanıydık.
Hem paraları elimden alıyor hem köle muamelesi yapıyordu.
Kendimi hiç iyi hissetmiyordum.
Avukat tutmuş boşanma sürecini başlatmıştım.
Sürekli rapor alıyor heyet raporuna dönüştürüyordum.
Derdimi kimseye anlatamıyorum.
O arada benim boşanacağımı duyan birisi amcama gidip talip olmuş.
Amcam da anneme söyleyince delirdim,
"Başınıza bela mı oldum anne? Şu halimi görmüyor musun?" dedim.
Olmadı başaramadım.
Eşim gelip amcamın ayağına kapanınca beni tekrar gönderdiler.
Çaresizdim!
Çocuk küçük, benim ruh sağlığım iyi değildi.
Acaba düzelir mi diyordum ama biliyordum ki bu imkansız!
Annem maaşa bağlanmasına rağmen kızım yetmiyor diye benden sürekli isterdi.
Dikiş diker de param olursa para gönderir yoksa kargoya yiyecek giyecek koyar gönderirdim.
Kilis e ne zaman gidecek olsam, "aney kurban yetmor "derdi.
Oysa maaşı alınca hemen birinin eline verir bunu "Haci’ye vering gelin!" derdi.
Hacı dediği kuyumcuydu.
Annem ta o zamanlardan maaşına altın yaptırıyordu.
Biliyor bilmezlikten geliyordum bunu.
Kimbilir belki de yanında kaldığı geline iyi görünmek onu elinde tutmak istiyordu.
Kızım bana ilerde bu bakacak diyordu.
Ama bilmiyordu ki benim hayatımı perişan ediyordu.
Ben annem ne isterse emir addediyor hiç ses etmiyordum.
Gün oldu o kardeşim oğluna düğün yapıldı
Ve o düğünde, o güne kadar görmediğimiz altın takılar ortaya çıktı.
"Ahhh annem ahhh !" dedim
Girdim halayın içine!
Oyna Tülay oyna aptallığına!
Oyna Tülay oyna itilmişliğine!
Oyna Tülay oyna sağlığına! dedim...
Ve yine de o yıl anneme isteği üzerine bir akik taşlı altın yüzük alıp taktım.
Hele o akik taşlı yüzüğü alıp geldiğimizde annem Hacı’den mi aldınız diye sorduğunda küçük gelinimiz Ferdane hemen, "Ne gerek var her yer kuyumcu!" dedi ya!
İşte o an anladım ki altınlar, Ferdane’nin altınından.
Ben mi?
Ne siz sorun ne de ben söyleyeyim!
08.04.2024
Tülay Sarıcabağlı Şimşek