- 204 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BEN ARTIK NİŞANLIYIM
Okul baskını sonrasında, aklıma gelenler müthiş stres yaptı. Okulda, ben dahil, sol görüşlü kişileri mutlaka tanıyorlardı. Okulun tümünü değil de, bizi seçip götürmeye, şiddet uygulamaya, hatta katletmeye bile kalkışabilirlerdi. Ya akıllarına gelmedi, ya da aldıkları talimat öyleydi. Aklıma geldikçe hem şükrediyor hem de dehşete kapılıyorum.
Nisan ayı gelmiş, doğa canlanmaya başlamıştı. Bu durum , genellikle öğrencilerde hafiften gevşeme yaratır her zaman. Ben zaten, ne okuduğumu, ne de dinlediğimi anlamamaya devam ediyorum. Hafta sonlarında devam ettiğim, ücretini ödemekte bile oldukça zorlandığım Üniversite hazırlık kursuna boşuna gidiyor, hiç bir yararını görmüyor, sadece zaman ve masraf ettiğimle, kendimi daha fazla yorduğumla kalıyordum. SB. ise artık ne benimle konuşuyor ne de yüzü gülüyordu. Sonunda, iyice abarttım ve okula sarhoş gitmeye başladım. Kurtköy’den, sabahleyin minibüse binmeden, kahvaltı bile yapmadan , votkalı bira içerek yola çıkıyordum. Anlaşılmayacak bir durum değildi. Herkes, sarhoş olduğumu anlıyor ama hiç bir öğretmenim kötü bir tepki göstermiyordu. Demek ki zamanında sevdirmiştim kendimi. Doğrusunu isterseniz, çalışkanlığımın yanı sıra oldukça saygılı bir öğrenciydim önceden. Hiç bir hocamıza, silinmemiş tahtayla derse başlatmaz, daima ben silerdim teneffüslerde. Asla yaramazlık yapmazdım. Sadece, son zamanlarda , özellikle o kızdan yüz bulduğum günlerde, biraz şımarmaya, fazla konuşmaya başlamıştım. Sınıfta uyukluyordum çoğu zaman.
Bu hallerimle en çok ilgilenen hocalarımdan biri de Kimya hocamız Canay hanım oldu. Bazen masaya, yanına çağırıp öğütler , teselli ve tavsiyeler vermeye çalıştı. SB. ’ye olan ilgimi ve olayın vardığı yeri biliyordu. Asıl mesleği Eczacılık olduğundan, beyin yorgunluğu - Sürmenaj - olduğumu söyleyip bazı ilâçlar tavsiye etti ama ben hiç birini alıp kullanmadım. Onun bu insani ilgisi, maalesef sınıfta yanlış yorumlara da yol açtı. Hayatımda, hiç bir kadın öğretmenime, yanlış gözle bakmadım ben. Onların anne şefkatine hayranlık duydum sadece. Çünkü benim buna ihtiyacım vardı. Sosyoloji hocamız da yine bir kadın ; benim zengin bir ailem olduğu kanısına varmış olacak ; dinlenmek için iyi bir tatil yapmamı tavsiye ediyordu. Ben sadece sabahları ısrarla aldığım votkalı biralarda ve akşamları Kartal Kemal’le birlikte içtiğimiz bazen bira, bazen de şarapta arıyordum teselliyi. Sık sık okula gitmemeye başladım. Kimse bunun hesabını sormadı benden, Kimseden bir azar işitmedim. Oysa, özellikle müdür yardımcımız İbrahim bey, ne kadar sert ve disiplinli biriydi.
Kurtköy’den Kars’lı bir ilk okul arkadaşım, emlakçılığa başlamış. Benim hala borcunu ödemeye devam ettiğim ama tapusunu en başından aldığım arsaya bir müşterisi olduğunu söyledi. Doksan bin lira teklif etti. İyi paraydı. Biraz da ısrar edince , kabul ettim ve bir süre sonrasına tapu için anlaştık.
Ülke ne kadar karışık olsa da, sokaklarda kan gövdeyi götürse de, hayatın normal akışı da sürüyordu. Hayatımda ilk defa, tam da o günlerde, kendime ait, adımın yazılı olduğu bir düğün davetiyesi aldım. Hayatımda ilk ilişkim olan, mektuplaştığım tek kişi olan o kızın köyü, aynı zamanda doğduğum köyden, bir çocukluk arkadaşım göndermişti davetiyeyi. Beni düğününe çağırıyordu. Pendik’te bir salon düğünü olacaktı hafta sonunda. Daveti geri çevirmedim ve gittim oraya. Kapıdan girip etrafıma baktığımda, o kızı, annesiyle birlikte bir masanın etrafında oturuyor gördüm. Beni fark etti ve hafiften gülümsedi. Beni gördüğüne sevinmiş gibiydi. Yakınlarındaki bir sandalyeye oturdum. Onunla konuşmaya, sohbet etmeye çalıştım. Annesi tepki göstermedi. Düğün sonrası, onlarla birlikte aynı minibüsle, aynı köye gitmeye karar verdim. Tam da arka koltuğuna oturdum. Yine sohbetime devam etmek istedim.
- Ne yapıyorsun ; nişan, düğün falan yok mu ? diye öylesine bir sordum.
- Seni bekliyorum, demez mi ? Biraz duraksadıktan sonra,
- Biz evlenelim mi ? deyiverdim. Şok oldu kızcağız. Yıllar geçmişti ilişkimizin ardından. Sadece bazen, uzaktan uzağa görüşüyor, belki de selamlaşıyorduk, o kadar.
- Dalga mı geçiyorsun ? dedi yavaşça. Daha fazla konuşamadık. Fakat, evim, eşyalarım ve gelecek olan doksan bin lira paramla, evlenecek imkana sahiptim. SB.’den de hem umudum hem de beklentim kalmamıştı. Bu kızcağız, köylümdü ve beni anlayabilecek, anlaşabileceğimiz, geçinebileceğimiz biriydi. Bayağı dengimdi işte. O gece köyde arkadaşların evinde kaldım. Arkadaşın annesine durumu anlattım, bana yardımcı olup olmayacağını sordum. O da biraz düşünüp öyle karar vermemi istedi. Ertesi hafta yine köyde, bu defa köy düğünü varmış.
Köy düğünü, o kızın akrabalarından birinindi. Köy düğünlerinde, Cumartesi geceleri, sabaha kadar içki içilir, Sulukule’ den getirilen çalgı ve çengilerle eğlenilirdi. Hayatımda ilk defa bir köy düğününde, sabaha kadar içki içip eğlendim. Daha önce bıçakladığım çocuk dahil, tüm gençlerle çıkıp ortalıkta oynadım. Üstelik oynamayı da bilmiyordum. Sabaha karşı, yine aynı arkadaşla birlikte yatmak için evlerine gittim. Annesine bu defa ısrarla o kızı istemesini söyledim. Kadın, sarhoş olarak böyle kararlar verilemeyeceğinde ısrar etse de, ben günlerdir düşündüğümü, kararımın kesin olduğunu söyleyip direttim.
Bir iki gün sonra kadının damadı olan arkadaşım, Kurtköy’e kadar gelip haber getirdi. Kızı vermeye razı olmuşlar, ertesi gün söz için öte beri almaya gidecekmişiz. Arsa parasını almama bir kaç gün daha vardı ama ben düşünmeden tamam dedim. Babama ’’ Ben evleniyorum ’’ dediğimde, cüzdanını çıkartıp, parasının hepsini bana uzattı ve ’’ Oğlum benim bu kadar param var sadece, nasıl olacak bu iş ? ’’ dedi. Ben, merak etmemesini, arsayı satacağımı söyleyip rahatlattım onu. Pendik’te buluşacaktık. Söz için en az üç-dört bin lira gerekliydi. İlk aklıma gelen ağabeyim oldu. Ağabeyim o günlerde maddi olarak oldukça iyi bir konuma gelmişti. Pendik’te daire almışlar, annemle birlikte oturuyorlardı. Sabah erkenden önce ona gittim. Durumu anlattım. Onda, yüz bin liraya kadar hakkım olduğunu, tüm masrafları kendisinin yapacağını ama arsayı satmaktan vazgeçmemi istedi. Arkadaşa söz vermiştim. Fakat öyle ısrar etti ki, bu defa ağabeyime söz vermek ve satmaktan vaz geçmek zorunda kaldım. Annemin tüm kardeşlerine sahip çıkma vaadiyle genel vekâletini almış ve tarlalarını satmaya başlamış. O yüzden benim hakkım olduğunu söylüyordu annemin yanında. O gün için ne kadar lâzım olduğunu havalı bir şekilde soruyor, ben ısrarla 3-4 bin liranın yeterli olduğunu söylüyordum. Sonunda dört bin liralık bir çek yazdı ve ben hemen oradan ayrılıp, Pendik çarşısında beni bekleyen kızın ailesi ve onu istemeye giden komşu kadının yanına koştum.
Eski belediyenin karşısındaki parkta buluştuk. Çeki bozduracağım banka tam da parkın karşısındaydı. Ben beklemelerini söyleyip bankaya girdim. Çekin karşılığı vardı, ödeyeceklerdi ama benim yanımda kimliğim yoktu. Öyle oldu ki ; inanamayacaksınız , daha önce sinemalarda sattığım kuru yemişleri aldığım Konak kuruyemişçisi, beni tanıdığını söyleyip kefil oldu ve banka çeki ödedi.
O gün söz için gerekli yüzük, bilezik ve bazı öte berileri aldık. Hafta sonunda da köyde söz kesilip yüzükler takıldı. Yüzük parmağımda, özellikle göstere göstere gittim okula. Sınıfta merak konusu oldu, kimse inanmak istemedi. Fakat, sınıftan bir kızın köyde akrabaları varmış ve olayı çoktan öğrenmiş. Kimisi güldü, kimisi kızdı. Bütün öğretmenlerim de öğrendi ve tepki gösterdiler. Hiç umursamaz gibi görünen SB. yüzünün ifadesi ile tepkisini açığa vuruyordu. Beni kıskandığına değil de , onun yüzünden böyle bir işe kalkıştığıma, önemli bir hata yaptığıma inandığı içindi tepkisi. Bence, vebal hissetmeye başlamıştı. Artık aylardan Mayıs’tı. Haziran’da okullar kapanacak, sonra da Üniversite sınavları olacaktı. İlk defa o günlerde o da sık sık okula gelmemeye başladı. Sonraları tamamen bıraktı. Üniversite hazırlığından dolayı hocalar anlayış gösteriyorlardı.
Karne notları verilmeye başladığında, hem arkadaşlar, hem de bazı hocalarım , kimsenin beni sınıfta bırakmaması için görüşmelere başladılar. Hemen herkes anlayış gösterdi. Sadece Coğrafya hocam Eser hanım, sol görüşlü olduğumu bildiğinden yaptığından eminim ; bana geçer not vermeyip bütünlemeye bıraktı.
Okullar kapandığında kursların normal dönemleri de bitti. Son ayda, özel, hızlandırılmış kurslar başladı. Ben bu defa, o yılların en popüler dershanesi olan, Unkapanı Dershanesi’nde hızlandırılmış kursa yazıldım. SB. ve arkadaşları ise Gökşen Dershanesi’ne yazılmışlar. Gidiş yönlerimiz aynı olduğu için, Pendik’ten trenle gidiyorduk. Karşılaştığımız, aynı vagona bindiğimiz günlerde, benden rahatsız olduğunu fark ediyordum. Yanındaki arkadaşları durumu bildikleri için beni konu edip, alay bile ediyorlardı. Ben de uzak durmaya başladım. İçkiyi bırakınca sanki biraz düzelmeye başlamıştım. Kimseye tavsiye etmem ama, galiba beynimin arada içkiyle uyuşması, aynı zamanda biraz da dinlenmesine sebep olmuştu. Dershanedeki ilk deneme sınavında, Fizik hocası, kazanacağı belli olan öğrencileri sayarken benim adımı da söyleyince, kendime yeniden güvenmeye başladım.
Fikret TEZEL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.