- 179 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Bağırmak iyi midir?
BAĞIRAN FIKRALAR
Bağırmak, kişileri korkutmak, sindirmek aracıdır. Düşünce ve duyguları yetersiz kalanlar ya da yetersiz olanlar bağırmaktan medet umar, bağırarak kendilerini kanıtlamaya, üste çıkmaya çalışırlar. Patron müdüre bağırır, müdür memura, memur hizmetliye, işçiye… Erkekler ezilmişliklerinin hıncını eşlerine bağırmakla çıkarır, eş de çocuklardan alır hıncını. Orduda, emniyet teşkilatında disiplin sağlamak için en kolay yol bağırmaktır. Nutuk atmak için bağırmak gerekir ama tartışmalarda bağırmanın modası hiç geçmez! Fazla bağırmayan politikacı seçimde başarısız olur ve yumuşak bulunur.
Bağırmayı severiz biz. Satıcı malını satmak için bağırır, seyirci takımını desteklemek için bağırır, arabalı yayaya, yaya sürücülere bağırır, üstler astlara, öğretmenler söz dinlemeyen öğrencilere bağırır…
Okuyucuların, artık yeter, fıkralara geç diye bağırdıklarını duyar gibiyim. Onun için fıkralara başlıyorum. Bağırmayı marifet sayanları da taşlıyorum.
VAR MI YAN BAKAN!
Kahveden içeriye ufak tefek bir adam girdi, “Var mı bana yan bakan?” diye bağırdı. İriyarı bir kabadayı ayağa kalktı, “Var, ne olacak?” dedi. Adam, onun yanına gitti, bu sefer şöyle bağırdı:
“Var mı bize yan bakan!”
HİÇ BAĞIRMAMIŞ
Genç kız kendi isteğiyle kaçmıştı ama babasının baskısıyla, mahkemede, delikanlının kendisini zorla kaçırdığını söyledi. Delikanlının avukatı müvekkilinin okkanın altına gireceğini görerek, “Biz de kızdan şikayetçiyiz, dedi. Kaçırılırken öyle bağırmış ki, delikanlının kulağı sağır olmuş.”
Kız hemen, “Hiç de bağırmadım” diye atıldı. Avukat, “Öyleyse kendi isteğinle kaçtın” dedi ve davayı kazandı, müvekkilinin hapse girmesini önledi.
EŞEKLER…
Deli derviş denilen bir kişi vardı, çarşıda dükkanların önünden geçerken alay ederler, sataşırlardı. Buna ses çıkaramayan Derviş bir gün bu hakaretlere dayanamadı, yüksek bir yere çıkarak, “Eşekleer!” diye avazı çıktığı kadar bağırdı. Herkes ne var, ne oluyor diye dışarı çıktı. Derviş onlara şöyle bir baktı, “Amma da çokmuşsunuz haa!” diyerek çekip gitti.
ZANGOÇLA PAPAZ
Kilisenin zangocu mahzendeki şarapları gizlice içer, sarhoş olurdu. Bunu sezen papaz onu günah çıkarma hücresine davet etti. Hücreden, dışarıdaki zangoça “mahzendeki şarapları niye içiyorsun?” diye sordu. Zangoç sesini çıkarmadı. Papaz bu sefer bağırdı. Zangoç, “Ne diyorsun papaz efendi, duyulmuyor” dedi. Bu işlem(!) böyle birkaç kez sürdü. Sonunda papaz öfkeyle zangocun yanına geldi, “O kadar bağırıyorum, nasıl duymazsın” diye onu azarladı. Zangoç, ”Gerçekten duyulmuyor. İsterseniz yer değiştirelim” dedi. Bu teklife tamam diyen papaz dışarda durdu, zangoç hücreden ona “Kiliseye gelen kadınlara kızlara niye sarkıntılık ediyorsun?” diye bağırdı. Papaz sesini çıkarmadı, zangoç ne kadar bağırırsa bağırsın, oralı olmadı, sonunda sabrı taşan zangoç, dışarı çıkan papaza “Nasıl, haklı değil miyim?” diye sordu. Papaz boynunu büktü, “Yerden göğe kadar haklısın, buradan oradaki ses duyulmuyormuş” diye konuştu.
Dünya böyledir işte! Dışardakiler içerdekilerin sesini duyamazlar, duysalar bile işlerine gelmez, ne kadar bağırırsan bağır, kâr etmez…
Erhan Tığlı