- 217 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
mesela
kap kara kağıtlara da daha kara kalemler ile yazabilirdim boş vererek ,
bom boş verseydim okur muydu bembeyazı ,
uzatsaydı başını gökyüzüne , bir kaç buse bıraksaydım , hisar örseydi kalbinin en derinlerine , yüreğinin kuytu köşelerine ... için titreyerek uyandır güneşi , gün gün günü içip tüketmediyse yeniden doğsun sana , kıskansın bulutlar içindeki mutluluğu...
başın kalmasın gökyüzünde kıskanırım güneşi haddim olmadan ,
düşmanı olurum !
gül yüzünde , derya gönlünde yüzmeden , seni tanımadan seni kıskanıp sana sensizliği yakıştırıp bakışanlara ,
sıkı tut kendini !
irkilmesin göğüslerinin ucundan düşer süt tanesi , göğsündeki masum şefkatten mahrum bebeksi kalbine ,
iklimsiz uçurumların ipsiz bulutları yeryüzünde sürünen uçurtmama akmaz mı ?
vadilerinden erittiğin buzlar , kor kor , ılık ılık , ıslaksı , ıslak nefesin titrek titrek çığlıkların ,
çığ düşümü kadar son baharın yolcusu , tuzaklanmış karar da , uzak mı bırakır yarınları ;
yaz ortasında ,yol kenarına , hasrete çoğalan yöne yönlendirir yolları...
göl kıyısında kurumaya yüz tutan gölün nisan yağmuruna buhar katılışına mı katılır ?
vedalaşmaktan mı gözlerini kaçırır , narin ayakların , kuru topraklarda iz bırakmayan adımlara , adım ata ata...
özenir misin vadilerinin üstündeki bulutlara , sağanak sağanak boşalıp sel olur mu göz yaşların , kuru toprağımdan topraklanıp harmanlansın rüzgarlarının boranları...
Çokça ıslatır toprağın yüzünü göz yaşı yağmurlarım ,
habersiz gelişlerinde görünmeyen bedeninin bıraktığı izler çamurlaşsın ister kurumayan gönül izlerine
ne kadar derin gözlerinin içindeki göz bebeklerine esen engin nefeslerin sessiz sesiz yakar buz kesiminde...
kadehimden koklama şimdi üzüm yok bağlarımda ahuzarından taşıyor arzuların sen ...Yakmaya niyetlisin buz bağlarımı
uyuyup kalsın mı , kalabalık ortasına kurulan yalnızlık donsun mu kendi kendi soğuğundan kırılana kadar donup donup
donmasın kırık kadehine yağmaya hazırlanan zerrelerindeki hücrelerinin içinde heyelanlardan cansız kalan heyecanın..
nefesimin teninden gelen masalımsı melodisinde dans eden lanselerin sarnısı mı ? gece yarısı aşk ortası kayboluşun...
çimeninden içine çekilen mayhoş tatların göğüslemiş prangaları tenindeki toprağını nefesinden ayrılan kuru dudakların seçilen irkilmiş goncalara diken sunacak tohumların... tomurcukların ...
içine çekiyor cesedinden kefenini ayırırcasına ne ceset nede kefen kavgası var hazza maruz kalmış kalp duvarlarında... gel karışsın toprağın toprağıma ... sessiz sessiz yağsın yağmurlar gecenin karanlığına şömine başında ... ışıl ışıl ışıldasın... bir sarmaşığın aşkı saran sinsi aksisedalarında ... denizdeki kaktüslere inat
haykır hıçkır avuçla yerdeki toprağına akan volkan volkan heyecanları ,tüten büyülü tütsüde aşkın büyülü buğusundasın... seni çıkartsam senden , ne geriye kalır ki seni çıkarttığım senden...
gel karışsın toprağın toprağıma , yağmur yağdığında bakarız çamurlaşan bedende kim daha hazla , daha fazla fazla ,
hangi arzla , kendinden aşk katmış aşk’ a... kanyonlarında kalyonlarıma esir eyledim benden binbir kürekçi eri , neden yaktın ki ; yokluğunun yangınlarının harında , kül eyledin oldu hepsi şehit itfaiye eri...
ne sende kefen sarılacak bir ten kaldı , ne de bende bedensiz sarılan kefene sarılacak bir bedende mecal kaldı , ne cesede sarılacak bir mezar , ne de çelenk koyacak bir yer var... gelene kadar neleri götürdün , gün gelir bende ki sen de sana gelir senden bir ben alır gelir , seni sana sensiz bırakır , sen de kendinde kendin olmadan , kendinde kendini , kendine sorar gezersin ...