- 234 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖZGÜRLÜK... AMA NEREYE KADAR ?
Özgürlük çok geniş ve kapsamlı bir kavramdır ve farklı şekillerde de tanımlanabilir. Bununla birlikte: “Özgürlük; kişinin diğer bireylerin haklarına saygı duyduğu sürece dilediği şekilde davranması ve kimse tarafından zorla engellenmemesi veya durdurulmamasıdır” şeklinde çok genel bir tanım yapabiliriz. Özgürlük denince de akla çoğu zaman: “insan bütünüyle özgür bir varlık mıdır?” ya da “İnsanın özgürlüğü nereye kadardır?” soruları da gelmektedir.
İnsan, bağımlı bir varlıktır. İnsanın tam ve sonsuz özgürlüğünden söz eden dinler, inançlar ve düşünce sistemleri, sonuçta, çoklukla farkında olmayarak, insanın insanlığını yitirmesine yol açmaktan kendilerini kurtaramazlar. O yüzden, insanın bu ontolojik (varlık bilimsel) özelliğini göz ardı ederek tam özgürlüğünden söz etmek, önce onun körleşmesine, sonra da körleşen ve köleleşen insanın başka insanları ve başka varlıkları “körleştirmesine” ve “köleleştirmesine yol açar, kaçınılmaz olarak. Jean Paul Sartre: “Özgür olacak kadar özgür değilim!” (I am not free to be free) diyerek bu durumu çok güzel özetlemiştir. Sartre’ın sözü biraz çelişkili gözükse de, düşünür burada, bireyin, hem kendi iç dinamikleri, içsel değerleri ve hem de yasaklayıcı, kısıtlayıcı ve cezalandırıcı dışsal faktörler yüzünden eylemlerinden sorumlu olmasına dikkat çekmiştir.
İnsanın bağımlılığı, her şeyden önce, ontolojik (varlık bilimsel) bir gerçekliktir. Yaratılış özelliğiyle de insan bağımlı bir varlıktır. Bu cümlede de gözleneceği gibi, insan yaratılmış, yaratan değil, yaratılan bir varlıktır. Var olması, da doğrudan kendi iradesi ve eylemi olmayan bir varlığın, tam olarak bağımsızlığından söz etmek, insanı tanımamak ve dolayısıyla yanlış tanımlamak demektir. Diğer yandan, insan, yaratılmış varlıkların da en özgürüdür. İnsana verilen aklı, iradesi ve seçme yetisi, insanı diğer varlıklara kıyasla, en fazla özgür olan varlık durumuna yükseltiyor.
Ancak, insanın özgürlüğünü, mutlak anlamda özgürlük olarak algılamak ve zannetmek, insanı, tahmin ve hayal bile edemeyeceği büyük felaketlerin eşiğine sürüklemekle sonuçlanıyor. Bireyin kendisini her şey katına yükseltmesi, kaçınılmaz olarak insanın “hiçbir şey” leşmesi sonucunu doğuruyor. İnsanın, mutlak özgürlüğünü ilan etmesi, ona verilen düşünme, karar verme ve seçme gibi özelliklerini zorunlu olarak yitirmesine yol açıyor. Bu durum, insanın, başka varlıklar üzerinde egemenlik kurma arzularını ve hırslarını kışkırtıyor. Sonuçta, insan sadece kendi varlığını değil, bütün varlıkların varlığını da tehlikeye sokacak yok oluş felâketinin kapılarını sonuna kadar açıyor.
Sonuç olarak, sorumlu bir özgürlüğü yaşama geçirebilmenin önemli olduğunu görüyoruz. Farklı bireylerin ve toplulukların düşünceleri, somut bir temelde birbirine yönelerek etkileşim içine girebilmektedirler. Kendi özgürlüğünü uyguluyor gibi görünüp potansiyel olarak birbirine zarar verme arzusu içinde olmak yerine, kendi özlerinde ve dünyalarında özgür olan farklı bireyler ve topluluklar farklılıkların birbirine karşı duyduğu sorumluluğu verimli, olumlu, yapıcı bir birlikteliğe dönüştürebilirler.
Remzi ORMANCI
Şubat, 2022
BURSA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.