1
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
301
Okunma
Hayatımızı bir su kütlesi olarak düşünürsek ve suyu bizatihi kendimiz sayarsak, coşkun hisleri de suyun çağlaması diyerek kabul edersek, özlem duyduğumuz şeylerin de bir köpük olduğunu görürüz.
İnsan uçucu olan köpüğün gidişatına teslim olur ve onun düşüne saklar kendini. Özlenen şeyler kaybedilen şeylerdir. Tekrar gelmeyecek, bir daha hissedilmeyecek olanlar özlenir. Bu daha çok geçmiş zamanlar için geçerlidir. Kişi geçmişini özler, bu hem hataları telafi etmek için, hem de edinilen tecrübe ile kaybedilen zamanı daha bir "yaşamak" ile doldurmak için. Hepimizin nefes alıp hayatı ’kalış’ gördüğümüz dönemler olmuştur. O dönem ağrıları geleceğin imdat olduğu senelerdir ve bu seneler ziyan edilen zaman doluluğuna sebeptir. Özlem ile mükellef varlıklarız. Şeyler kişiden kişiye değişken olmakla beraber, daha çok değişkenlik geçmişin o paslı sandukası içinde mahsur kalmıştır. Zaman denilen koca değirmen tarafından öğütülmüş şeyler, arkalarında hürmet ve iştiyak bırakır. Geçmiş ile dövüş hiçlik ile kavgaya tutuşmaya benzer. Sövmeye gelince; sövmek çaresizlikten doğar. O da geçmişten dönerek, kulaklara çınlama sesi verir.
Özlenen şeyler geçmiş gitmiştir, önümüzdeki maçlara bakmak gerek. Hayat tek kale maç gibidir. Ya gol yersin ya da yersin. Bir ikinci ihtimal, sevinç ve vuslat gol yiyenin kader olduğunu der de, bu bile yiyenin sen olduğuna işaret. Çünkü kavramlar muğlak, sen ise esas olansın.
Geçmiş musibetten ibret devşirme, gelecek ise devşirme olunan ibret harcı. Geçmiş özlem, gelecek hayal, anın ne olduğunu bilmiyorum ama iyi bir şey olsa gerek; ki özlem ile hayal arası bir şeydir her zaman ve özlem ile hayal başının çok çok üstünde, uzaklarda, an ise avucunun içinde, kirpik uçlarındaki düşüş ve yükselişte ikamet eder. Doğu insanı geçmişe öykünür, geleceği içinde umutla kuşatır. Buna karşın Batı insanı anı an an yaşar.
Şeylerin ötesinde olmaktansa, şeylerin içinde olmak tercih edilmeli. An en hakiki hâkim, en gerçekçi doğrudur. Gerçekçilik somun ile cıvata gibi milimetrelik hesaptır, öbür türlüsü hüzün girdabı. Somun ve cıvata mı yoksa ömür tüketen hüzün girdabı mı?
Mistizim ve Materyalizm arasında elekten geçtiğimiz bu çağ boşluğunda, rüzgara kapılan sersem çöpler gibi savrulup duruyoruz. Anılarımızın, siyah beyaz perdenin önünde canlanan renksiz anılarımızın peşindeyiz. Avuçlarımızda andan biçtigimiz pastel pastel renkler, gözlerimizde budala bir umut, kalbimiz aklımıza çelme takmış da bir delinin monolog dersi gibiyiz. Ders ezberleniyor, ezberlenen unutuluyor, unutulan yine müfredat oluveriyor.
Köpük köpük birer baloncuk oluyoruz. Işığın dansına eşlik edip salise hayatta kalıp yok oluyoruz. Özlem sancımız kalbimizi yoruyor ve akıla çelme takan kalbimiz için zekat ağrı çekmek oluyor. Kalbimiz zekat vermek ile hâsenat hâsenat şişiyor!
İnsan diyorum Lulu,
İnsan uçucu bir maddedir.
Kendince kal kimseciklere benzeme.
Lulu’ya Böyle Söyledim.