- 691 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
Derin saygı ve ruh
Saygı duymak, geçmişin abidesinden günümüze kadar birçok meşakkate maruz bırakılmıştır. Saygı duymayı, saygı duyan kişi kendini kendine istinat etmiş bir birey olsa dahi ‘saygı duyulan’ kişinin manevi körlüğünden dolayı yaşanan aksaklıklar vardır. Saygı duyulan taraf çıkarcı davranış biçimine uygun olan olgularını benimseyip karşı taraftan ’saygı’ denilen davranış biçimini beklemektedir. İşte aksaklık tam burada başlamaktadır. Bu düşünce tarzı saygı kavramını çıkarcılığa indirgemiştir. Etrafa olan ‘saygısını gösteren’ insanları bu durumdan dolayı yavaş yavaş yozlaşmaya sürüklemektedir. Tüm bu dayatmaya rağmen saygı duyarlılığı psikolojik olarak yok olmama özelliğine sahiptir. Şöyle ki, saygı sadece bir kelime ile açıklanamaz.
Birincisi, kendine olan saygı! Kendine olan saygı tüm saygı duyarlılık biçiminin ana yapı taşıdır. Kendisine saygısı olmayan bir insandan etrafına saygı göstermesini bekleyemeyiz. Manevi körlük içerisinde olurlar. Kendine olan saygı ise; zamana saygı, kendi kişiliğine saygı ve tedbirsiz meydana gelen saygı olarak inceleyebiliriz.
Zamana saygı: geçmişine, anına, geleceğine saygıdır. Geçmişine olan saygı yaşanmış zaman diliminin öğrenilen ve fıtratta olan davranış biçimini kabullenip o zamana teşekkür etmektir. Geleceğe saygı, ideallerine ve planlanmamış geleceğe saygıdır. İdealler geçmiş zaman periyodundan başlar. Geçmişe saygı ve ideale saygı birbirlerini tamamlayandır. Geçmişe nasıl saygı duyuyorsak geçiş periyodunda olan andan da geçecek bu ideale de saygı vardır. Görüldüğü gibi, saygıda her bulgu birbirlerini tamamlayarak ilerler. İdeallere olan saygı var olduğu gibi planlanmamış geleceğe de saygı vardır. Her şeyi planlayamayız. Her şeyi planlayamayacağımız gibi duygularımızı da planlayamayız. Bunlar plandan öte derinliklerdir. Bu planlanmamış geleceğe saygı, kendinize olan saygınızı gösterir. Olmasını istediğiniz durumları kucakladığınız gibi hayatın gizliden oynadığı iyi veya kötü durumu üstlenmek kendinize siz olduğunuz için duyduğunuz saygıdır. An’ a saygı, geçmişe duyulan saygının ötesinde geçmişe takılmadan geleceğe çok bulanmadan, geleceğe adım adım ilerlemenin zaman dilimi olan bu an’a saygı, kendinize duyduğunuz saygıdır. Geçmişe, geçmiş olduğu için öğrenilen davranışlarla yansıyacağı aşikârdır. Fıtrat kökenli dogmatikliğin saygı oranı da vardır. Tüm öğrendiklerinizi bir kenara koyduğunuzda elinizde sadece öz zamanınızı yaratırsınız. Andan da küçük bir zaman diliminde fıtratınıza duyduğunuz saygıdır.
Kendinize olan saygıda kişiliğinize duyduğunuz özen vardır. İstenilen ve olunmuş olan kişilikler vardır bunun yanında… Kişiliğiniz sizi siz yapandır. Çocukluğunuza kadar dayanır bu oluşum süreci. Bu yüzden ‘zamana saygı’ kategorisine de girmektedir. Geçmişe saygının ana rahminde oluşumumuzdan dört yaşına, ergenliğe, ergenlikten kırklı yaşlara ve ölüm anının bir saniye öncesine kadar... Ana rahminde ilk oluşumumuzda elimizde olmayan sonradan adına fıtrat denecek olan zaman diliminde yaşarız. Zeminimizdir. Anne hislerinden oluşur. Anneye dış etmenlerde hissettirilen, anneye hissettirenin kendi oluşumunda hissettikleri ve sonradan kazandığı his biçimleri bizim kendi his evrenimizi oluşturur. Yani geçmişimizin dış etkenlerdeki mecburi olanağın onun geçmişteki oluşturduğu kişilik belirler. Bu mecburi olanağın karşılığı andaki dış etkenleri de belirleyen hatta his yelpazesine geçen süreçtir. Geçmiş ve anı sizin planlanmamış gelecek zaman dilimini etkiler. Bu planlanmamıştık tek bir şartla planlanmış oluyor o da ikincil etkeniniz olan anne, kader yani başkasının geçmişinin, geleceğiniz olması.
Öğrenilen ‘kendilik’ içerisinde yer alan daha çok geçmiş ve an ile harmanlanan "bedenine saygı" vardır. Oluşumumuza kendimiz tarafından planlanmayan ikincil ve üçüncül dış etmenlerin de ‘kendin’ olgusunun plansızlığına saygı duymak ve bedenen sağlam durmak kendine olan saygıdır. Beden, kendiliğinden fakat kendimizden oluşan kütle değildir. Beden olguların öğrendiğimiz zamandan itibaren oluşumunu değil de gelişimini izleme önlem alma, yani geleceğe ve geçmişe olan saygının belirtisi olmalıdır.
Bunu anlarda yapabiliriz. Her an geçmişi tüketir, geleceği üretir. Tüketilmişlik üretilme özelliğine sahiptir.
İçindeki kutsal varlığa saygı kendine olan saygıyla ilişkilendirilir. Bedenden ötedeki ruhuna saygıdır. Ruhun oluşumunun bedenin yansıması kutsallığa dayatılmış varlıktır. Varlık yokluğu belirtir. Geçmişin içinde bulunduğun anında seçimlerine saygı uyandırır. İdeallere cesaretlendirir. Bunu ancak bedene ve ruha saygıyla yapabiliriz. Ayna etkisi her yerde karşımıza çıkacaktır.
İkincisi, başkasına duyulan saygı! Kendine olan saygı aşamasını sağlıklı bir şekilde tamamladıktan sonra ancak o zaman başkasına saygı gösterebiliriz. Bunun aksi karakter boşluğunun kendini başka birinin himayesi ile doldurma biçimi olur. Başkasının şahsiyetine olan saygıyı ve onun elinde olmayan oluşumlarla edindiği saygıyı şahsiyetin harmanlanmış şekliyle görür ve ona göre saygı duyarız. Başkasının ruhu ikincil oluşum sürecinden süregelen ve öğrenilen oluşumundan, kendisini yeterli görmediği o alanda geliştirmediği ’zaaflarına olan saygı vardır. Bunu kendimize olan saygıdan ötürü kabulleniriz. Çünkü bu zaaf onun oluşumunda kaynaklanır olabilir ama bunu öğrenmediğinden mi yoksa elinde olmayan oluşum sürecinden mi olduğunu bilemeyiz. Dayatılmış olabilir. Unutmamak gerekir ki başkasının kendisine saygı duymaması sizin ona saygı duymamanız anlamına gelmemektedir. Kendine dayattığı saygısızlık kendi saygısından düşürür. Biz kendimize saygı duymaya devam etmeliyiz. İnsanlar kendi oluşumundan sorumlu olamayacağı gibi aslında sorumludur da. Zor da olsa bunu öğrenilmiş oluşum sürecine iyileştirme yapması gerekmektedir. Bu da sizin başkasına duyduğunuz saygının onun benliği içerisinde kendisine duyduğu saygıdır.
Zaaflardan kaçmak için üstüne gidilmiş her bir öğrenileni çıkardığımızda elimizde bilgi kalır. Kişinin bilgisine duyulan saygı vardır. Zaaf ise bilgiyi eksiltendir. Kendine olan saygı eksikliğinden oluşur. Zaaflar arttıkça kibrin zirve konumudur edindiği… Örtebilme güdüsünden kaynaklanır.
Başkasının varlığına ve yokluğuna saygı! Her zamanki gibi kendine saygıyla başlar. Varlığına saygı gösterdiğimiz gibi yokluğuna da saygı göstermeliyiz. O varlık istendiği için saygı duyulansa işte bu kişinin bencilliğidir. Kişinin fikirlerine, korkulardan ötürü duyulan saygılarda ise menfaat saygısı vardır.
Saygı kendine olan saygıyla başlayan ve benlik duygusunu duygudaşlık yoluyla irdeleyen duygu biçimidir. Saygıyı bilmeden ruha erişemeyiz. Derin saygı kendini her yerde belli edecektir. Tıpkı beş bölümden oluşan şahitlerim gibi! Her bir şiirim spiritüel açıdan etkilenmiştir.
YORUMLAR
Maddeleri, doğaya, tarihe, nimetlere şeklinde arttırabiliriz.Evet, kimse kimseyi anlamak yada sevmek zorunda değildir ama saygı zorunluluktur ki size de saygı duyulsun.Didaktik bir yazı olmuş. Tebrik ve selamlarımla.
Nesibe Kuzu
Saygılarımla