- 246 Okunma
- 2 Yorum
- 6 Beğeni
Bir zamanlar mazurası ve siyasa
Parti büroksasi kendi varlığını; virüs benzeri
ilkel davranış kodlarıyla sürdürebildiği için
yadırgamıyorum.
Sanırım ilk bakışta akla yatkın görünmese de ’devinim’ unsurlar birliğini
bu çelişmeden hareketle oluşturur diyebiliriz.
/garip olan başka birşey var
dikkatle bakılınca başkalaşan birşey/
Var olmak- güç elde etmek ve bu tırmanışın nimetlerinden
faydalanmakta bir yere kadar anlaşılabiliyor.
..,Anahatları belirlenmiş, görev ve sorumlulukları tanımlanmış
her yapı, işlev prensiplerine uyduğu ölçüde anlaşılabilir.
-Özdenklik
hiyerarşinin doğal bağlamından koptuğunda ki genellikle
birden çok bileşenin varlığı söz konusudur; gücü kullanan, zorbalık
geçici bir
erk basamağını iner.
Varsayalım ki ,,akılcı yaklaşım iniş devasının negatif olduğunu
göze almıştır ,,
"değişir merdivenlerin de açısı" bakımından bu da normaldir.
Türkiye’nin denklikler macerasına eşlik eden
bürokratik yapısı
toplumun sosyal katmanları oluşmadığı için zorunluluk gereği
kabul edildiğinden normal karşılanır.
Kamu adına görev bilinci ve bürokrasinin
masabaşı inivasyonda sosyal yapıyı iyileştirmedeki bütün amaç
terk edilip, hat ve arterlerin "parti bürosundan" izlediği her
meselede, toplumcu amaç ve araçlar bir basamak daha indi.
Başlangıçta, amacın araç olarak kullanılmasına imkân sağlayan
sosyal izlemler " bilgi yetersizliği"ne karşın bireyi geliştirilebilecek
ve temelde arzu edilen aydınlanmayı mümkün kılacak
öneriyi bulduğu her fırsatta geri plana atmakta gecikmedi.
Emek-sermaye çelişkisinden, sermayeden yana
bir tavrı yükseltti.
Örgütlenmenin haktan ve adaletten besleneceği bütün
alanları, sermayenin bürokratları ile işbirliği basamağında tuttu.
Bu basamağı tahkim eden en büyük araçta
birey ve dolayısı ile toplumun hassasiyet noktalarını
odağa alan ve piyasa haline getiren
köşe bentler kullanıldı.
Vatan, Millet, İnanç ve yeniden oluşacak sermaye guruplarına
verilen destek gibi.
Dünyanın büyük bir kısmı, islam denince aklına "türk ile
desteklenen" bir anlayışı biliyor ve buna göre konumlandırma
yapıyor olsa da
arap örf ve adetlerinin
giyim - kuşam, alfabe ve İslam inancına atfedilen hadiseler
ile bazı düşünce insanlarının kişisel keşifleri
âdeta yeni bir din i islam icad eden mezhepler ve onlar
vasıtasıyla elde edilen iktidar sermayesi,
ülkemiz özelinde Türklüğü kavram haline getiren gözü pek
yayılmacılığına (gaza -savaş) deyim yerindeyse taş
toplatmayı başardı.
Dinin, siyasal argûmana dönüşmesi elbette bir ilk değildi
fakat, piyasaya sürülme biçim ve araçları toplumun
istem ve ihtiyaçlarını gözardı eden ve onu ’kölelik’
düzlemindeki zorunluluklara hapseden bir anlayışa evirildi.
Bu bağlamda; ülkenin bağımsızlık mücadelesinde merkeze
alınan
ulus devletin kuruluş felsefesindeki "dini islam"
birliğinden kast edilenin ne olduğu anlaşılmaya
ve kendini açıklamaya meyyal duruyor değil mi
bkz: ilk meclis tutanakları/
Bahsi geçen ve defalarca altı çizilen "sosyal kabul ve bütün
unsurların"
"toparlanma" ve izlenen; eğitim, öğretim
sağlık ve bilim alanındaki reformist
yaklaşımlar geçen zamanın sonucunda gerçekte ve açıkca
neleri öngördü.
Okuyoruz.
Anadolu halklarının velisi olmayan yetim ve öksüzleri; bir kaç
gurubun insafına bırakılmış kanaat önderlerinin de farkında
olmadığı yoksunluklar "yeni bir güç" dengesine karşın
gerekli donanım ve ihtiyatlar henüz yokken bilhassa ve daha
iyi anlıyoruz.
Ulus Devlet’in
"icad edilmiş
İslam ile değil; İslamın ana hatlarının tam ve belirgin karşılaştırma
ve kıyas ile de açıkca
anlaşılıp yaşanması mümkün Kuran ı Kerim
ruhuyla "furkan" bulacağı öngörülmüş.
/deneyimlenen "halifelik " kurumu savaşa bağımlı ekonomiyi
yönetemeyeceği noktaya yüzyıl evvel ulaştığı gibi; Arapların
o dönemde ırk rüzgarlarıyla
salınması, "osmanlı ailesinin" modern muhafazakar bir zeminde
olması bakımından tutarsızlığı vb nedenler
bu havayı takip eden meseleler vs
hurîfilik ve veya vahabi gelenek yahut istismara açık din eksenli
kabuller gibi
bu fikir alanındaki kullanışlı araçlar
"bağımsızlık"
karşısında; fayda değil, zarar vereceği
çok açıkken geride bırakmak gerekli değil miydi/
Dini inanç, uhrevi barış huzur
ve devlette laiklik ilkesi
liyakat ile, geniş toplulukların zamkını oluşturan
kadim töre değil miydi.
Siyasi işlerini; toplumu yönetim ve organize edebilme elastikiyeti
bakımından
birbirinden ayrı tutmak tam da bu nedenlerle öncelenmedi mi
Hangi konuda olursa olsun önder veya lideri "putlaştırma eğilimi"
fikir
ve görüşlerin anlamını kaybetmesi nasıl sağlanabildi.
bknz: sunni- alevi
düşünceler, şeyh, kutub, derebey,ağa, sakal,
şalvar, alfabe, parti, takım vs gibi araçlar bütün yönleri ile
kullanıldı.
Fırsat eşitsizliği ve ortaçağı yaşayan toplumlarda bilhassa
"tutunma" biçimlerini bu sıkışmış kabuller tanımlarken;
popüler kültür
şoku yaşayan gençlerin sevdikleri müzik
kişisini çılgınca desteklemesi gibi
mütevazı da değildir bu aparatlar.
Yine benzer nedenlerle denilebilir ki
Varsayılan yeni binyılda ülkede; bir fikrin yahut bir
kişinin tartışılmaz kılındığı ve bütünün en yüksek yararı
değil "gücün" büste kondurulması tesadüf olabilir mi
Put kavramının toplum hafıza ve genlerinde ne kadar derinde
ve içselleşmiş olduğu sahiden anlaşılmıyor mu.
Korku ve endişe putunun her an diri tutulup etrafına da zamk
döküldüğünü görebilmek mümkün değil mi.
Taklidi ve şekilci imanın tecrübî iman karşısında ne kadar
sığlık içerdiğini anlamak yeterince kolayda değil mi.
/mağduriyeti nedeniyle değil, fikirleri ve yaşamı
birbirini tamamlayan, Nazım Hikmet Ran
hâlâ sözcüğünü ne güzel söylemişti.
"vatan hainliğine devam ediyor hâlâ"
Ben de.
Bir vakit onu da putlaştıracak mıyız diye endişelenmiştim
garip olmayan tek mesele budur ve şimdilik böylecedir/
~boşlukmazurası
~
YORUMLAR
bu ölçüm devam eder elbet etmeli de. insan mazurayı tutan bir göz olsun ve öyle baksın istiyor biraz. ama her şeyden ötede ve her şeyin fazlaca içinde en çok dokunan ve payıma düşen "furkan"dı. furkan'ı alıp ordan devam etmek istiyorum güne.
teşekkür ederim.
gönlünüze sağlık.
sevgiler saygılar.
Nevin subaşı
Bünyesinde birçok eski ama güncelliğini koruyan temalara değinmiş yazı .
Bir bütün olarak ele alındığında toprağa ilk ayak basan insandan bu güne özel mülkiyet açlığının doyumsuz sınırlarına ulaşan insanın , önce tarım toplumu ve ardından yaşanan sanayi devrimi ile bitmek bilmeyen daha fazla kâr hırsı ki kapitalizmin geregidir dünyayı kaotik döngüler bumerangına çevirmiştir.
İlkçağlardan günümüze şiddetini arttırarak devam eden ezen ezilen kavgası dönem dönem farklı argümanlarla karşımıza çıksa da ortada uzaydan gelmiş tanımlanamayan cisim şaşkınlığıyla duran sorun insanın düşünsel olgunlaşma becerisini geliştirememiş olması sanırım .
Her dönemin kendisiyle birlikte zıttını da yarattığı siyasi , sosyal ve ekonomik ilişkiler bilinçli toplum önderlerinin olmaması ve de böyle bir talebi olan azınlığın da itici kuvvet olarak etkili olamaması yaşadığımız çağ ve daha uzun yıllar eksiye doğru gidişin temel nedenleri olarak putlaşıp duracaktır .
Olması gerektiği kadar insanca yaşayabilmek için hayatımızı -izimlerin kıskacına sokmak zorunda mıyız ya da neden her insan kendini yönetmesin ki ...Bilinçli beyinler...
Zevkle okuduğum deneme için teşekkür ederim değerli kalem.
Nevin subaşı
teşekkür ederim kıymetli insan
Var olunuz🍃