- 257 Okunma
- 1 Yorum
- 5 Beğeni
“KURT YENİĞİ KESİTLER-11 Evliya Kadın "
“KURT YENİĞİ KESİTLER-11
Evliya Kadın "
Ceylan Sokağı ! Kilis’in varoş Mahallesi’nde kendi halinde bir sokak !
Evimiz köşe başında iki katlı, havuşlu , havuşun içinde kuyusu olan çift taraflı merdiveni olan mütevazı bir ev.
Karnımızın duyduğu, yüzümüzün güldüğü herşeye rağmen mutlu olmayı bildiğimiz bir ev.
Karşımızda Kuttuk Nigar Aba dediğimiz şen mi şen hayata daima gülerek bakan bir kadın ve ailesi oturuyor.
Üç katlı bir evleri var. Yan tarafımızda ise Uzun Nigâr Aba. Bunlar gelin görümce aslında.
Kızları ile çok samimiyim. Benim hayat boyu en iyi arkadaşlarım olarak kalacak kızlar onlar.
Onlarla oyunlar oynaşır, onlarla gezer tozarız.
Sokakta yakartopu, istop, saklambaçı onlarla oynadım.
Onlarla bayramlarda salıncağa bindim. Bayram yeri olan Deppo ’ya onlarla birlikte gittim. Orada "nearba "dediğimiz dönme dolaba binip, başımız dönerken birbirimize tutunduk her daim. Birbirimizi kardeş bildik. Vazgeçmedik birbirimizden yıllar yılı.
Ramazan ayında evde işlerimiz bitince sokakta toplanıp ezanın okunmasını beklerdik.
Taşlar topladık,kuleler yaptık. Top patlar patlamaz , ezan okunur okunmaz kuleleri bir taşla yıkıp evimize koşup meyan şerbeti ile orucumuzu açtık. Kana kana o şerbeti tas tas başımıza diktik.
Sokağımızın tam karşısında "hapis" dediğimiz cezaevi vardı. Gündüzleri saat başı iki asker arasında elleri kelepçeli tutuklular gider gelirdi. Nereye giderler, nereden gelirler ? Bilmezdik. Yalnız onlar geçerken oyunumuzu yarıda bırakır kenara çekilir, başımızı yere eğerdik. Bakmaya utanır, korkardık.
Utanırdık, şayet tutuklu suçsuz ise gözlerindeki hüzün yüreğimizi yakmasın isterdik belki de onun için utanır bakamazdık.
Ya suçlu ise!
Onların gözündeki kötülük bize bulaşsın istemezdik. Bu kadar saf ve temizlik işte o zamanlar.
Neyse, o yıllarda Kuttuk Nigâr Aba’ nın evinin alt katına bir kiracı gelmiş yerleşmişti.
Daha doğrusu Halep’ ten bir adam anasını getirmiş evi dayayıp döşemiş çekip gitmişti.
"Kim öz anasını getirip te farklı bir şehire atar gider?" diye mahalleli önce hayret etmiş sonra da yaşlı teyzeyi sahiplenip bağırlarına basmışlardı.
Teyzemiz seksen yaşının üstünde ak benizli, uzun boylu eli ayağı tutan çok güzel Türkçe konuşan saraylı bir kadındı.
Aslında Türk idi. Hudut çizilmeden önce o tarafta kalan Türkmen bir aileye mensupmuş.
Oğlu Arap bir kız ile evlenince, zamanla kadın " ya anan ya ben!" demiş.
Teyze de " oğlum beni Kilis’ e götür! Hiç yoksa kendi dilimi konuşan insanlar arasında olayım" deyince bizim sokağa getirip anasına ev tutup gitmiş.
Teyzemiz geldikten sonra mahalleli her gün teyzeye yemek götürmeye, onunla ilgilenmeye başladılar. Kapısını kimseye açmaz kilitli tutardı. İnsanlarla pencereden konuşur, yemek getiren olursa pencereden alır,geleni geçeni izlerdi.
Elinde tesbih, tatlı tatlı gülümseyerek biz çocukları izlerdi.
Ekmeği yoksa bizi çağırır, para verir, köşe başındaki fırından ekmek aldırırdı.
Oğlu ayda bir gelir, anasına para bırakır sonra da çeker giderdi.
Çok üzülürdük aslında. "Yapayalnız, kimsesiz "derdik.
Kapısını bir tek anneme açardı. Annem " sevaptır yavrum, gidip yıkayıp geleyim" derdi . Sonraki günlerde anahtarını anneme verdi.
Annem evde pişen yemeklerden mutlaka her öğün ona ya kendi götürür, ya da bizimle gönderirdi.
Bizler iftardan sonra teravih için camiye giderdik çoluk çocuk, kadın,erkek.
O bizi izlerdi gülümseyerek.
Annem bir gün ona " sen yalnız kal’ong deyi ben çok üzül’orum ane’ y!" demiş.
Annem belki de onu hep uzaklarda kalmış olan kendi annesine benzettiği için bu kadar çok sahiplenmiş ona " aney! " demişti.
Teyzemiz ona " hiç üzülme! Sana bir sır vereceğim. Siz teravihten geldikten sonra, yukardan melekler yanıma iniyor,sabah ezanına kadar benimle sohbet ediyorlar, birlikte zikir ediyoruz kızım!" demiş.
Annem eve geldi, " yazık çok yazık ! Kadıncağız hırıflamış(bunamış!) dedi.
Vah yavrum vah! Allah heç kimseyi beyle yalnız, kimsesiz bırakmasın! Vay dünya vay! " diye epeyce dertlenip üzüldü.
O gece sahura biraz erken kalkmıştık.
Kübbülmüşviyye dediğimiz İçyağ, ceviz ve baharat karışımıyla doldurulan üçgen köftelerden yapacaktık.
Annem mangalda pişirir pişirmez tabağa koydu hemen Halep’ li teyzeye götürdü.
Geldiğinde annemin eli ayağı titriyor ağlıyordu.Bizler ne olduğunu sorduğumuzda " Sormayıng yavrum sormayıng!
Ben uy’or sandım, yavaşça içeri gir’im de söhüre uyandır’ım" diye kapısının kilidini sessizce çevirdim.
Daha içeri adımımı atar atmaz, o kör karanlıkta içerden yüzlerce sesin" Allah! Allah!" diye zikir ettiğini duyunca kalakaldım.
Ne kımıldayabildim,ne ses edebildim. Çakıldım kaldım orada. Elim ayağım tutmadı.
Tabağı yere bırakıp kaçtım or’dan. Böyün beye dokunmayın! Eyi değilim. Yatıcım.!" deyip gitti annem.
Sabah saatlerinde komşulardan sesler duyunca çıktık dışarı. Halepli teyzenin vefat ettiğini duyduk.
Annem herkesten önce koştu oraya. Onu yıkadı, sardı.
" Kurban ola’ m anam ! Bilemedim! " diye diye okşadı sevdi.
Oğlu gelinceye kadar başında bekledi.
Onu defnettiler ağlayarak!
Görünürde kimsesi yok sandığımız Halepli teyzemiz!
Aslında ne çok yanılmışız!
Kimsesizlerin kimsesi Allah imiş biz geç te olsa anladık.
Belki de annem o teyzenin duasını aldığı için son dönemlerini bahar havasında geçirdi.
Onu seven koruyan ana gibi gören gelininin ve oğlunun yanında huzurlu bir şekilde ruhunu teslim etti.
Ne mutlu hâlden anlayanlara
Ne mutlu dilden anlayanlara
Ne mutlu gülden anlayanlara!
İyi olun ki sizin de yolunuz hep iyilere düşsün!
Selametle kalın!
17.03.2024
Tülay Sarıcabağlı Şimşek
YORUMLAR
Onun içindir ki kimse hakkında konuşulmaz.
Bilinmez kimdir nedir.
Tutuklu kadınların çoğu masumdur. Ya namusunu temizler ya talihsizlikle oraya düşer.
Allah teyzeyi mübarek etsin.
Sizi de cennetlik kullarından eylesin.
Selam ve dua ile...