- 431 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
ZULÜM
TDK ya göre Zulüm ne demek?..
Dilimize Arapçadan geçmiş olan zulüm kelimesi, eski kaynaklarda ’’zulm’’ şeklinde yazılır.
Zulüm, kişiler arasında hakkı gözetmemek, haksızlık etmek, birilerinin kasten üzülmesine ve acı çekmesine neden olmak anlamına gelir…
Zulüm kelimesiyle eş ve yakın anlamlı olan sözcükler şu şekilde sıralanabilir:
1- Eziyet 2- Ezinç 3- Üzgü 4- Haksızlık 5- Cefa
Yüce Kitabımız Kur’an’da zulüm, biri inanç diğeri de ahlak alanında olmak üzere, iki anlamda kullanılmaktadır.
Bunlardan inanç alanında olan zulüm Kur’an’da, şirk, küfür, inkar, yalanlama ve benzeri anlamlara gelmektedir (En’âm, 6/68, 93; Tevbe, 9/23; Enbiyâ, 21/2-3, 5; Hacc, 22/52-53; Zümer, 39/32). Bu anlamdaki zulüm, doğrudan inanç konusuyla ilgilidir.
Zulmün ahlaki boyutu ile ilgili olanı ise; haddi aşmak, başkasının hakkını hukukunu ihlâl etmek ve çeşitli gayrimeşru yollarla, zorbalıkla başkasına malına, canına ve kişilik haklarına zarar vermek anlamını ifade etmektedir. Bu anlamda zarar verme, daha çok günlük yaşantımızdaki insani ilişkilerde ortaya çıkmaktadır.
Boyunduruğu altında olan insanlara zulmeden, insanlar arasında adaleti sağlamak yerine güçlüden yana olup haklının hakkını teslim etmeyen kişilere zalim ya da gaddar denir. Zalim olarak adlandırılan kişiler merhamet, şefkat ve sevgi gibi duygulardan yoksundur. Zulme dur demek için bir araya gelmeli ve birlikte hareket etmeliyiz.
Sabahın derdi akşama kavuşmaktır daima ve yürür durmadan akşama ulaşmak için.
Gün boyu peşinde koştuğumuz serabın hakikate döndüğü yerdir akşam.
İkindinin ağabeyi gecenin küçük ve hüzünlü kardeşidir akşam, her güneş batımında aheste dokunuşlarla çalar ruhumuzun kapısını.
Öteki vakitlere benzemez o, ne öğlen kadar durgun ne de gece kadar sessizdir.
Nasıl ölüm kendisinden başka her şeyi anlamsız kılıyorsa misafir olduğu mekânlarda, akşam da bazen öyle anlamsız kılar gün boyu peşinde savrulduğumuz ümitleri, hayalleri.
Ve unutur mu gece olunca hayalleri yıkılmış zulüm görmüş insan gün boyu yapılan zulmü. Unutamaz kulun kula yaptığını, felakette açıkta kalmış kulları. Çeker üstüne zulüm yorganını inler ve dua eder Rabbine!.. Bitir rabbim bu zulmü…
Rabbimiz affeder mi kulunun kuluna yaptığı zulmü?.. Rabbim bilir onun ötesini…
Ama inanlar için ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah onları cezalandırmayı, korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.”
(İbrâhîm, 14/42)
Bu ayet, mazlumlar için bir umut ve teselli; zalimler için bir ihtar ve tehdittir. Bu tehdide aldırış etmeyen zalimler, dünyada da ahirette de huzur bulamayacaktır. Onlar için dünyada rezillik, ahirette ise büyük bir azap vardır. Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in buyurduğu gibi, “Zulüm, zalim için kıyamet gününde zifiri karanlık olacaktır.” ( Buhârî, Mezâlim, 8.)
İnsanlığı azgınlığa ve zulme sevk eden, zalim nefisleridir. İnsanlık Hz. Âdem’in oğulları Hâbil ile Kâbil’in kavgasından beri sahnelenen zulüm senaryolarını seyretmektedir. Acımasız duygularla birbirine saldıran, birbirine zarar veren insanlar, genellikle zalim nefislerinin kör gözleriyle hareket eden azgınlardır. Zalim insanlar çoğu zaman benzerinin kendisine yapılmasından hoşlanmayacakları şeyleri başkalarına yapmaktan zevk duyarlar. Böyleleri nefsaniyetlerinin rüzgârına kapılan ve onun önünde saman çöpü gibi savrulan bed-bahtlardı…
Fakat bakıyoruz ki kalubeladan buyana ülkemizin de içinde bulunduğu yerkürede hala İnsaf, vicdan ve merhamet duygularının yitirildiği, zulmün sıradanlaştığı ve zalimin destek bulduğu bir çağda yaşıyoruz. Hak ve hukuk tanımayan zorbalar, çocuk, yaşlı, kadın demeden zulmediyorlar ya da onların canlarına kıyıyorlar…
İdari ve hukuki alanda liyakat ve adalet ilkesinin ihlali de zulmü doğurur. Kamu görevleriyle ilgili atamalarda ehliyetin gözetilmemesi bireysel anlamda hak eden kimse için zulüm olduğu gibi, doğuracağı zararlı sonuçlar itibarıyla toplum için de bir zulümdür. Hukuki açıdan suç ve ceza arasında dengenin gözetilmemesi de zulme sebebiyet verir. Suça göre ağır ceza bireye zulüm, hafif ceza da caydırıcı olmayıp suça teşvik edeceğinden topluma karşı zulümdür. Netice itibarıyla adaletsizlik zulme, zulüm ise kamu düzeninin bozulmasına yol açar.
Dostlarım; mümin olan, yüreğinde Allah korkusu, sevgisi olan insan, zulme taraftar olmaz ve zulmü alkışlamaz. Zulüm karşısında susmaz, zalimin sesi olmaz. Müminin gönlü asla zulme razı değildir.
Mümin, hak ve adaletin yanındadır, zulmün karşısında daima dimdik ayaktadır. Mümin, zalime hasım, mazluma umuttur. Yeryüzünün her neresinde olursa olsun kanayan bir yara gördü mü ciğeri yanar. Zira o, Hakka tabidir ve Hak yolunun yolcusudur. Mümin bilir ki hak ve adaletin hizmetinde olduğu sürece Allah’ın rahmeti ve yardımı kendisiyle birliktedir. Hakkı tutup kaldırdığı sürece zalimler asla mazluma ve mağdura zarar veremeyecektir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s), bir hadisinde şöyle buyurur: “Kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalbi ile o kötülüğe tavır koysun. Bu da imanın asgarî gereğidir.”
İşte bizler bu uyarıya kulak vererek zulüm yapmak şöyle dursun zulüm yapanlara meyletmekten bile uzak durmalıyız. Ayet-i kerimedeki zulmedenlere meyletmek; onların arzularına boyun eğmeyi, onlarla beraber olmayı, dalkavukluk etmeyi, onlardan mefaatlenmeyi, yaptıkları zulme rıza göstermeyi ifade eder.
Çünkü zulmeden kimse çevresinin ve yandaşlarının yardımıyla zulmetme imkânı bulur.
Burada kendimizi şöyle bir hesaba çekelim.
Acaba bizler, kendimiz başkalarına zulüm anlamına gelecek davranışları yapıyor muyuz?
Eğer cevabımız; ben zulüm anlamına gelecek bir davranışa sahip değilim diyorsak, acaba zulmedenlere meylediyor muyuz?..
Onlara yardımcı oluyor, destek çıkıyor muyuz diye de kendimize sormamız lazımdır.
Borçlar hukuku ve mali alanda da kişiyi zarara uğratan her türlü haksızlık (Nisa, 4/29) ve haksız kazanç zulüm olarak nitelenir. Örneğin tefecilik ve faize dayalı kazanç da "Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız" (Bakara, 2/279) ayeti ile zulüm kapsamında değerlendirilmiştir. Yetim malının haksız yere yenilmesi ise sadece zulüm olarak nitelenmemiş ayrıca bu suçu işleyenler cehennem azabıyla da tehdit edilmiştir (Nisa, 4/10). Haksız fiiller açısından borcunu ödememek veya başkasına ait bir hakkı vermemek zulüm olduğu gibi ödeme imkânı olduğu halde geciktirilmesi de zulümdür (Buhari, "Havale", 1). Hz. Peygamber başkalarına haksızlık ve zulmetmeyi yasakladığı gibi zulme boyun eğmeyi ve haksızlık karşısında tepkisiz kalmayı da yasaklamıştır.
Dil, din, renk, coğrafya ayrımı gözetmeksizin geçmişte olduğu gibi bugün de zalimin karşısında, mazlumun yanında yer alalım. Yalnız kalsak da en büyük yardımcımızın Rabbimiz olduğu inancıyla zulmün her türlüsüne karşı duralım. Şer odakları topyekûn üzerimize gelse de en büyük gücümüzün mazlumların duası olduğu şuuruyla her daim hakkı ve haklıyı savunalım. Haksızlıklar karşısında asla susmayalım. Çünkü sustukça sıra bize gelecektir…
Hayatımızın tamamını kuşatan sorumlulukların başında kul hakkı gelir. Kul hakkına riayet etmek, Cenâb-ı Hakk’a olan imanımızın gereğidir.
Müslüman, kul hakkı konusunda son derece hassastır. İnsanların canına kast etmenin, namusuna, şeref ve haysiyetine dil uzatmanın kul hakkı ihlali olduğunun bilincindedir.
Müslüman, gerek gerçek hayatta gerekse dijital mecralarda gıybet etmez, laf taşımaz, dedikodu yapmaz, yalan söylemez, iftira atmaz. İnsan onurunu rencide edecek, yuvalar yıkacak her türlü söz ve davranıştan sakınır.
Hayat ve diriliş ölümden üstündür. Diriliş, bedenden çok ruhun ve gönlün dirilişidir. Böyle bir dirilişten bir zerrelik nasip, dünyayı değiştirebilir. Gönlü îmânı ile dirilmiş bir insan, küfrün, inkâr ve reddin egemen olduğu bir sırada beşeriyet için bir ümittir. Diğerlerinin dirilişi için bir ışıktır. Korkunç karanlık tabakalarının ucunda yanan bir ışık, insanın büsbütün karanlıkta olmadığı anlamına gelir. Uğurlu bir el o ışığı karanlıkta şöyle bir dolaştırabilse, ışık ümidi biraz daha artar ve bekleyenlere sabah aydınlığının yaklaştığı tesellisi verir. O yüzden bütün mesele, bir kişiyi de olsa diriltebilmektir.
Hayat tek tek parçalardan ibarettir. Sen hedef seçersin, istersin ve beklersin bu parçalar birleşsin diye. Sonra hayatına hedeflerinin dışında parçalar eklersin. Mekanik zevkleri düşünceleri manevi isteklerine tercih edersin. Bu kadar görsellik içinde zoru seçmek işine gelmez.
Oysa hedeflerin vardı hep dağların zirvelerinde olan hedeflerin. Ama o kadar sarp ve engebeli ki yolların en ufak taşı almak önünden zor geliyor. Ama o taşlar aslında öyle büyük ki her gün yolundan aldığın küçük taşlar büyük hedeflerin yolunu açan anahtarlar oluyor. Kendinize zulüm edilmesine müsaade etmeyin ve başkasına da zulüm etmeyin ettirmeyin. Sevin Yaratandan ötürü yaratılanı…
Rabbim, yarar getirmeyen bilgiden, korkmayan kalpten, duyulmayan duadan, doymak bilmeyen nefisten, açlıktan ki o kötü bir arkadaştır, hıyanetten ki o ne kötü sırdaştır tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, kocamaktan, ezel-i ömre döndürülmekten, Deccal fitnesinden, kötülüğünden, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden Sana sığınırım.
Ey Rabbim! Dinimizden dolayı bizi zillete düşürmeye çaba sarf edenlere fırsat verme. Bizleri İslam’ın yolundan ayırma.
Yaşamın kaynağı sevgi ise, sevgi bir tutku, tutku bir amaç, amaç bir şeyleri birileriyle paylaşmaksa, paylaşalım sevgimizi bir lokma ekmek gibi... Sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Gününüze aydınlık, hayırla ve bereketle dolsun.
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Sağlık, bereket ve huzur ile hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde, görüşmek ümidiyle…
Ömer Sabri KURŞUN