- 210 Okunma
- 2 Yorum
- 4 Beğeni
-BİR ON İKİ MART DAHA MI VAR?-
“Belki de Akif, ‘Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;’ derken elli iki yıl sonra faşist bir yatılı yurt saldırısında bin beş yüz faşiste karşı yurdunu savunan üç yüz yurtsever devrimciden biri olan Arkadaş Zekai’yi kast edecekti.”
Bu da neyin nesi demez mi insan ilk anda. Vücudumuzu öne vererek, biraz daha ekrana yaklaşarak. Bütün yüzeysel baktıklarımız, derinine inmediklerimiz gibi. Kimyasal etkileşime maruz kalır ve kimyamızı yitirirsek pek çok şey erime yapar yaşamın içerisinde. Mana duygumuzu yitirirsek anlamına varmak zorlaşır gerçekliğin. Vardığımızı sanır ilk durakta ineriz. Uzun uzun yürür zaman kaybederiz sonrasında.
Elbette Mehmet Akif “İstiklal Marşı” kanalıyla Milli Mücadelenin destanını kaleme almaktadır. Yurdumuzun bağımsızlık yolundaki şahlanışı ve kükremesidir karşımızda olan. Ne ki, üstteki tanımlamanın simgesel duruşunu göz ardı etmeksizin gerçekliğinin olması imkânsız mı acaba? Bir devrin Amerikanizm anlayışına antikomünizm gerekçesiyle dahi saplanırsak imkânsız sözcüğündeki a’nın şapkasını da düşürmek gerekmez mi? Kaldı ki milli şairimiz sıkı bir antiemperyalisttir. Soğuk savaş döneminde koşulların dayatmasıyla ve doğallıkla, ancak abartarak devlet politikamızın nesnesi kıldığımız ve faturasını her daim ödediğimiz batıya karşı hemi de.
Öte yandan sözüme mim koyun lütfen! Mehmet Akif ile her dönemde bağı sıcak değil midir komünistlerin? En belirgin örneklerinden biri ideolojik mesafesini vurgulamakla birlikte “Akif inanmış adam büyük şair” diyen Nazım Hikmet’te kendini gösterecektir. Kemalizm Akif’e “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” mısraından dolayı dudak bükerken, komünistler ondaki samimiyeti görmüşlerdir çok kez, kendi ezilmişlikleriyle de bağlantılı olarak. Mehmet Akif’in çığlığı, gürlemesi, kükremesi içtendir çünkü. Bir tatlı su İslamcısı asla değildir. Yeryüzünün dört yanında zulme maruz kalan her insana gönül penceresi açıktır. Müslümanların yanılgılarını da haykırır, gayri Müslimlerin meziyetlerini de. Kimi zaman dinsel yapıların onu bir dinde reformcuya indirgemelerinde de kendini göstermez mi bu garabet? Kahraman ırkım ya da Bedr’in Arslanları tabirlerinden ürken, Korkma ünlemindeki peygamberane çizgiyi, bağı göremeyen zevattan söz etmek mübalağa mıdır acep?
Sadede gelirsek Zekai Özger ismini nice sosyalist dahi duymamıştır yeni nesilde. Ki başkaları nasıl duyacak çok kez. Hele bugünün saf duygularla bir ideolojiye bağlanmayan, mertçe bağlanmayan, çıkar menfaat ölçeğinde dünyayı ölçme kat sayısı tavan yapan jenerasyonuna mensupsak.
Duymalı mıyız peki? Yarım asır önce yaşamış, ihtimal bir yurt baskınında darp edilmesine, başına aldığı darbelerin zamana yayılan etkileşimlerine bağlı olarak yaşamını yitiren, yirmi beşlik delikanlı ne üretmiş ki duyacağız?
Değil halbuki. Yetenekli genç şair ardında az sayıda da olsa kumaş gösteren şiir bırakır da. Komünisttir ama devrimci yoldaşlarının arasında bir yalnız adamdır da. Gay’dır çünkü. Kökü en ters sosyo politik akımlardan daha derinlerde olan bir eğilimden söz ediyoruz açıkçası. İnsandır oysa, bir kuş misali çırpınmaktadır yüreği. Ne ki, devrimciler dahi çekinirler kendisinden, onunla görülmek anılmak istemezler pek. Arkadaş ihtiyacı had safhaya vardığından mı arkadaş rumuzunu benimser yoksa?
Şu kadar ki, sadece radikal bir dünya görüşüne mensup olmayıp marjinal bir kimliğe de sahip olmasının şiiri üzerinde hatırı sayılır bir rolü olmalı. Devrimcilerin mesafe duydukları duyusal ve duygusal temalar onda aradığı karşılığı bulacaktır. Sevda misali bireysel temler de yaşamın parçası değil mi, öyle ya! Zeki Müren’i çok seven şair “ben az konuşan çok yorulan biriyim, şarabı helvayla içmeyi severim, hiç namaz kılmadım şimdiye kadar, annemi ve allahı da çok severim, annem de allahı çok sever, biz bütün aile zaten biraz, allahı da kedileri çok severiz.” Demektedir mısralarında.
Ne de güzeldir “Ferhat” adlı şiiri yine. Grup Yorum ezgisi de öyle, hatta daha ziyade kanımca. Okuyalım mı?
“kara yeller ak yelleri dövende
sevdanı yüreğine kuşat
al sesimi vur kanının gümbürtüsüne
zamanıdır dağları delmenin, Ferhat
dağların başı yaslı
Ferhat’ın sevdası kan ağlar
yüreğin sağlam, bileğin güçlü Ferhat
istesen dağlar dağlar...
ateşi üfle Ferhat
körüğü iyi kullan
bu can bunca hasrete dayanır
soludukça içimde sevdan
sevdan ki bir yakıcı kuştur yüreğimde
gümbürder zulme karşı kan gibi
ölürsem dağlar için ölürüm Ferhat
kalırsam vuruşkan şahan gibi”
Nihayet, devrin politizasyon süreci karşısında mesafeli bir tutum takınması da iç dünyasının dışa vurumu olmakta özünde. Döneminde muhitinde dahi yadırganması, tepki çekmesi şaşılası değil ama dayanılmaz bir yalnızlığa boğmakta genç devrimciyi kuşkusuz. Dramatik sonuna bağlı olarak sosyalist çevrelerde yükselen değer halini alması ise söz götürmez içtenliği kadar genel yaşam ölüm gerçekliğine de bağlı olmalı. Unutmamalı ki, yaşayanlarla ve ölülerle hukukumuzda farklılaşma meydana gelmektedir. Sıtkı sıyrıldığı değilse de mesafe duyduğu insanların vefatını müteakip meziyetlerini ve iyi hallerini anımsamaya başlar insanoğlu. Bazen de günah mı çıkartır inceden yoksa?
-L.T.-
YORUMLAR
Bu yazınızı 13 Mart 2024 tarihinde yayınlamamış mıydınız? Yazdığım yorumu yarıda bırakıp, sonra da sildiğimi hatırlıyorum. 12 mart tarihlerinin 50 yıl arayla kesişmesini takiben yazdığını farketmiştim. Belki Mehmet Akif'le Zekai Özger'i "Kendi gruplarınca da tam olarak benimsenememişler" grubunda toplamak en azından bana çok hitap etmediyse de yine de söylemek istediğinizi anladığımı düşünüyorum. Zeki Müren daha anlamlı bir karşıtlık oluşturuyor: Aynı özellik kökten devrimciyi dışlanmasına yol açarken bir sanatçının toplumca kabulüne sebep oluyor.
İyi ki yazıyorsunuz. Saygılarımla.
levent taner
Zeki Müren üzerinden yorumunuz ise anıt değerde hocam
Siz de iyi ki varsınız
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Katılım ve katkınız her dem kıymetli
Selam ve saygılarımla.
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül antikomünist müdahaleler olduğu kadar, devrin NATO konseptleri doğrultusunda inşa edilen Gladio yapılanmasının provokasyonlarıyla yön verilir
Önce sağdan, sonra soldan, sonra da bir sağdan bir soldan diyerek gerdan kırdığımız yıllar
Bu duygular içerisinde darbelerde idam edilen simalarımızı, siyasilerimizi, gençlerimizi saygı ve rahmetle anıyorum
Evet, Deniz Gezmiş ve arkadaşları
Gençtiler, toydular, binlerce komünist militan içerisinde onlar mı suçluydu?