- 185 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Güzel dostluklara hep birlikte
İnsanlar, sosyal varlık olduğu için kendilerini toplumdan dışlayamazlar. Sosyalleşmek için önce kendini tanıtır. Tanıtma bir kaç davranışla gerçekleşir. Beden dilini kullanarak güven verici olduğunu ispat etmeye çalışır. Konuşmalarını da beden diline uygun olarak yaparlar. Bulunduğu çevre insanlarının davranışlarını ve konuşma biçimlerini gözlemler. Kişi, gözlemlerinin sonuçlarını değerlendirerek çevre insanlarının yaşam ve konuşma biçimlerinin dışına çıkmamaya gayret gösterir. Zaman zaman kendi öz konuşma ve davranış biçimlerini de sergileyerek insanlara nasıl bir insan olduğunu anlatmaya çalışarak bulunduğu bölgeye bir kültür taşıyıcılığı vazifesini yerine getirir.
Uyum aşaması gerçekleştiğinde insanlar ile arkadaşlık bağı kurulur. Bu bağ güçlendikçe arkadaşlık dostluğa dönüşür. Yapılan hatalar kimden gelirse gelsin, bilgili, kültürlü ve entellektüel insanlar tarafından hoş görülebilir. Yapılan hatanın kasten yapılmadığı düşüncesi öne çıkar. Ancak uyum sorunu devam ettiğinde, kişinin çevre ile olan iletişimi zayıflar ve sonunda kaybolur. Çevrede istenmeyen insan olarak kabul edilir.
Olumsuz davranışlar kategorisinde sürekli yalan söylemek, dedikodu üretmek, verilen sözlerde durmamak ve menfaatçi olmak yer alır. Yardımlaşma, merhamet ve güven gibi insani meziyetler toplumların özlemle beklediği davranışlardır. Her insan, dünyanın böyle insanlarla dolup taşmasını ister. Zira insan, bu evrenin bir bileşenidir ve huzur ve sükun içinde yaşamaya hakkı olduğunu bilir. Huzurlu toplumun temel taşlarının güven, adalet, sevgi, barış ve hoş görü olduğunu savunur. Aksi fikirlerin ve davranışların karşısında durarak ’Huzur bekçiliği’ yapar. Gerektiğinde dayanışmayla bu uğurda bedel de öderler.
İnsanlar, bulunduğu ülkenin kültürleriyle yetiştiği için sevgiyi ve hırçınlığı içselleştirirler. Bu, çevrenin insanlara bir armağanıdır. Şiddet ortamında yetişen insanlar, şiddete meyillenir, mayalanır. Hangi ortamda olursa olsun, bu şiddet dürtüleri öne çıkar. Bu tür insanlar toplumun dışladığı kişiler olurlar. Şunu hatırlamakta fayda vardır: Sosyologların tespitlerine göre insanlar, kendi coğrafyalarının iklim, coğrafi ve kültürel yapılarına göre şekillenirler. Yani insanların karakterinin oluşmasında çok büyük etkisi vardır. Doğa ana, bu yönüyle insanların düşüncelerini, konuşmalarını ve davranış biçimlerini programlar. Akdeniz iklimindeki insanlar topluluğu genellikle sıcak kanlıdırlar. Karadeniz insanları da genellikle hareketli, kıvrak zekalı ve hoyrattırlar. Denize komşu ülkelerin insanları da denizci olurlar. Yüzmeyi çok iyi bilirler, balığı, balıkçılığı ve denizciliği severler. Mesela; Finikeliler, Vikingler ve Venedikliler iyi denizcidirler; ulaşım ve savaş için muazzam gemiler inşa etmişlerdir. Deniz savaşlarında elde ettikleri başarılarının sebebi buradan kaynaklanır. Bozkırın insanları da sert ve amansız iklim şartları sebebiyle asabi olurlar. Bozkırlarda şahin beslemek, at binmek ve at üzerinde savaş teknikleri geliştirmek bozkır insanlarına özgü bir davranış olarak tarihe geçmiştirler. Rüzgarın, güneşin ve çetin coğrafi şartların da etkisiyle suratları o iklime uyumlu hale gelir. Gözler kısık, suratlar asık ve boyları genellikle kısadır. Asya kavimleri genellikle böyledir.
Doğa Ana neden böyle yapıyor?
Doğa Ana’ya eğitmenlik görevini veren Yüce Allah’tır. Zira Yüce Allah Kur’an’da insanları ilk dönemler aynı milletten yarattığını, sonraki dönemlerde insanlar topluluğunu farklı coğrafyalara dağıtarak kendi klanlarını oluşturmalarını murad ettiğini bildirir. Sebep; her kavmin birbirini tanımasını istediği içindir. Bu çok gerekli bir durum mudur? Benim kanaatime göre çok gereklidir. Çünkü her milletin ya da kavmin bir başka kavimden öğreneceği şeyler vardır. Bugün itibariyle bunun geçerli bir durum olduğunu anlayabiliriz. Bilim, sanat, edebiyat, teknoloji, insan kaynakları ve tıp. Hatırlayalım; İbn-i Sina’nın tıp kitabı, Avrupa ülkelerinde beş yüz yıl boyunca başvuru kitabı olarak üniversitelerde okutuldu. Batı dünyası, İbn-i Sina’nın dinine, ırkına ve meşrebine bakmadı. O’nu insanlığa hizmet eden büyük bir alim olarak gördü, bilgisinden faydalandı. Bu bilgiler birikiminden de kendi tıbbi icadlarını gerçekleştirdiler. Türk ve İslam dünyası da Batı dünyasından çok şeyler öğrendi. Bilimi aldı, kullandı. Edebi eserleri kendi dillerine çevirip, okudu. Halen Türk ve İslam dünyası, Batı’nın ürettiği hizmetlerden faydalanmaya devam ediyor. Daha ileri gidebilmek için Avrupa ülkelerine öğrencilerini göndererek ilmin artmasını sağlıyor. İşte bu sebeple Yüce Allah, kavimlerin birbirini boğazlamasını değil, tanışmalarını ve birbirlerinden faydalanmasını isteyerek, yerkürenin yaşanır olmasını murad ediyor.
Ve Doğa Ana bir eğitmendir. İnsanlar olarak önce Anamıza saygıyı öğrenmeliyiz. O’nun bağrını delmeye, doğal güzellikleri rant uğruna yok etmeye hakkımız yoktur. Anamıza saygılı olduğumuz müddetçe, Doğa Anamız da bize çömerçe zenginliğinden vermeye devam eder. Aksi halde, Anamızın suratı asılır, canı sıkılır ve intikam vaktinin geldiğini gördüğünde de doğal güçlerini harekete geçirerek insanları islah etmeye çalışır. Kan ve gözyaşı birbirine karışır. Bu sebeple, kültürel farklılıklarımızı empati yoluyla anlayalım, Doğa Anamızı üzmeyelim ve O’nun gazabından sakınalım.
YORUMLAR
İnsan insana muhtaç, ayrıca insan doğaya da muhtaç lakin zaman zaman insan insana da, insan doğaya da hoyrat davranışlarda bulunuyor. Güzel bir söz vardır ''Ne verirsen elinle oda gelir seninle.'' derle. İnsan insana sevgi verirse sevgi alır, insan doğaya da sevgi verirse, onunda karşılığı temiz hava, temiz sular, güzelim ormanlar, güzelim bitkiler ve hayvanlar olacaktır... Dostluk hem bize hem de tabiata lazım her zaman... Kutlarım...
Halit Durucan
Dost kar yağdırmaz umduğumuz dağlara
döndürür gönlümüzü yemyeşil bahçelere bağlara