- 355 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Deniz
Dükkana doğru yaklaşıyoruz. Kadın, siparişini verdiği perdeden memnun değil, seninle böyle mi anlaşmıştık, ne dedin, yaparım dedin, oldu mu olmadı, almam kardeşim, almam, bu perde bedava desen, yer bezi yapmam, ayyy fenalık geldi, dur dur sen, kadın bir arama işine yaradığı belli telefona sarılıyor, Nebahat alo Nebahat, bak dinle beni, perdecideyim, koş kardeşim yetiş, başıma neler geldi. Tamam canım bekliyorum, tamam tamam sakinim, peki, öptüm.
Perdeci telefon kapanır kapanmaz işin ciddileştiğini anlıyor, ya abla naptın sen şimdi, ablacım ben sana zorla al mı diyorum, alma alma ablacım, yalnız ilk taksiti vermem kusura bakma, o benim el emeğimin karşılığı, kapı orada, güle güle.
Kadın üstünü başını yırtacakmış gibi görünen bir hamle yapıyor, olanı biteni uzaktan izleyen çırağın göz bebekleri iyice büyümüş, perdecinin boyun damarlarından biri seyirmeye başlamış, her şey hem yavaş hem hızlı, kadının ağzından yaygara sayılabilecek pek anlaşılmayan seslerin kelime başlangıçlarına çarpıp birbirleri ile kenetlenmesi ile oluşmuş bir bağırtı havaya karıştırıyor. Perdeci tezgahın üstünden uçarcasına bir atlayış yapıp kadının ağzına doğru iki elini kapatmaya yönelik bir amaç içindeyken kadın geriye doğru adım atıyor ve saliseler içinde dengesi bozulup sırt üstü yere düşüyor. Perdecinin kadının ağzını kapatmaya yarayacak elleri şimdi gözlerini açmaya uğraşmakta, yüzünü tokatlıyor ama nafile, baygın, korkudan donmuş çırağa bağırıyor perdeci, su su getir, kazma gibi durma öyle, yakacağım çıranı.
Nebahat ve kadının kocası dükkana çoktan dahil oldular. Kocanın elleri perdecinin yakasında, Nebahat de yaygaracı çıktı, arkadaşına doğru eğiliyor, tiz bir çığlık mahallelinin toplanma düdüğü gibi sokaklarda kelebekler gibi uçup neredeyse bulutlara varacak bir güvenle yerini buluyor.
Kocanın bağırtısı uzaktan işitiliyor, benim karıyı bir ben döverim bir ben, nerelerine dokundun da dövdün, namus namusum halel getirdin, bittin sen perdeci. Adam kıskançlık krizinde, perdeci adama göre iri yarı. Adam boyu gereğince perdecinin gövdesine birkaç yumruk atabiliyor, o sırada ikisi esnaf olmak üzere üç kişi araya giriyorlar. Yerdeki kadının gözleri bir timsah sessizliğinde açılıyor, çırak Nebahat’e sandalye uzatıyor. Perdecinin gözleriyse o kargaşada yere düşmüş iki top perdede.
Dükkanın dışında güneş, dünyanın çekirdeğine düşmek üzere. Önce eriyecek sabaha katılaşacak, güne katışacak. Kızıllığının bir nedeni de tuhaf hayallere ve bu gibi cümlelere sebep olması mı bilinmez. Bildiğim ve istedim bir şey varsa o da, Deniz’i dükkanın ve güneşin uzağında sokağın başında bekliyor olmam.
Yüzündeki gülümseme iyiye işaret. Sarılıyoruz, özlemişim dedikten iki saniye sonra çok özlemişim diyorum.
Cevapsızlığı açık birine anlatıyorum bunları, bir yöntem olarak durumu bu. Asıl doğal cevapsızlar canımı yaktılar. Onlara bakarken bakışları daima uzaklardaydı. Peki, bir cevap neden bu kadar önemlidir ? Veriyorum alamıyorum karşılığı yok diyen bir esnafa benziyorum mahkeme salonunda. Sayılmak istiyorum, nesneleşmek bir eşya gibi görülmektir. Ruh kısırlığı belirtisi ile bir ilişki nasıl doğurur? O kişi kimsedir ve cevap vermeyecek, baktığımda orada olmayacaktır.
Ne yapmak istiyorsan onu yap dedi güneş. Yani benim istemediğimi yapmazsan yapmış olursun. Mesela on kere onu çarp bunu istiyorum. Yüzüme bak, yüzüme bak ve sayısız kez 100 arkana bakmadan.
Deniz, Su kuşum. Çabucak ayrıldık senle. Hasret, şuracıkta dur desen durmaz, gidenden kalan anıları gündüz düşlerinde yol yordam bilmezin acemiliğiyle bir çare arayıp bulamayanın bir raddeye gelmeden yapacağıdır. Rengini başkasına karışmadan anlatabilmemin yolu bir su kuşunun seyrini izlemekti.
Göle suyun belirli seviyede olduğu zamanlar gelir. Teftişçi inadı kanadının yorgunluğundan büyüktür. İlk karşılaşmamızda ölümcül bir yara almıştım. Aynı anda konuşmuş, aynı anda susmustuk. Kararlı bir sonuçla birbirimizi duyamadık. Bir sessizlikten sonra gagasını hızla suya çarpmıştın, bunu gören kıldığın için şükrettim. Yaram ölümcüldü ve ölüm şimdime bir görünüp kaybolan geçmişime, olasılıkları incelemem sırasındaki şaşkınlığımla birlikte kabullenişi başaracağımıza söz vermek üzereydi. Birbirimize iyi geleceğiz. Öyle demiştin. Uzun süredir göl kıyısına bakıp saatlerce seni bekliyordum. Su seviyesi düşmüş herhalde diyordum. Bunu tastikletecek kimse yoktu. Gökyüzü oldukça eskimiş fikriyle ağlayarak göl seviyesini artırmamı yapıcı bulmamıştı.
Rüyamda mor örtülere basa basa antik kentin girişine yürüyordum. Yanımda yürüyen yaşlı adam susadı ama uzun süredir su içmiyordu. Onun yerine bir bozacı bakındı. Beklersek gelir dedim, hem sen boza içmezsin, çay içinse su kuşunun izni gerekti.
Çırak bir tepside üç bardak su ile geldi. Yüzü yorgundu, Deniz, ben ve yaşlı adam çırağa su verenlerin çok olsun dedik, seslerini duyduğuma çok sevindim. Bu nedenle suyu içmeyi unuttum.