- 176 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ölçü 1
Aslında ilk çağ yalınlığı içinde "insan her şeyin ölçüsüdür". Hayat kendisini merkeze almak suretiyle her şeyi kendisinde başlatmıştı. Bu algıya türümüz de dahildi.
Her şeyi kendisine göre kategorize edişte; Güneş onun için doğuyordu. Yıldırım onun tepesine düşecekti. Yer sarsıntısı sanki salt onun için oluyordur.
Her olgu ve olayın merkezinde kendisi vardı. Hatırlarım 1979 da Skaylab uzay aracı atmosferde yanacak şekilde dünyaya düşürülmüştü.
Bir kısım parçalarda yanma tam bitmeden yeryüzüne düşeceği, olasılıkla da Hint okyanusuna düşecekti. Haber günler öncesinde medyada bangır bangır yayınlandı.
Milyarlarca insan içinde parçaların kendi kafasına düşeceğini sanan insan paranoyaları başladı.
Hatta Kıbrıs da ve şimdi hatırlayamadığım birkaç yerde kişiler bu paranoya nedenle kalp krizinde ölmüşlerdi.
Bilet alırsınız dışınızda "bana çıkmaz" diyerek söylenirsiniz. Bu tür söylemler kendinizin şanslı görünmesinde, kendinizi sarfı nazar etmenizdi. Ancak bu söyleminizde hiç samimi değilsinizdir.
Oysa en büyük ikramiyenin kendinize çıkacağı hayali ile hülyalar kurarsınız. Tüm bunlar olgu ve olayların merkezine kendimizi koyucu savunma mekanizmaları ve korunum yasasıdır.
Doğa karşısındaki aciz durum zavallılığı içinde bu davranış hayli doğruydu. Belirsizler karşısında hayli mesafe aldırıcı bir tutumdur. Şimdi biz biliyoruz ki insan her şeyin ölçüsü değil.
İnsanın kendisini merkeze alan ilk sel yönelici davranışı, kolektif alan içinde "kolektifin ve toplumun ölçü olarak merkeze alınmasıyla" süreç daha gelişmişti.
Kendisini merkeze alan tutum, hayatın temelinde hayatın kendi bireyselliğine bir eyleme başlangıç için ölçü olmuştu. İnsanın bu uygulamada şimdi bile kurtulması hala çok çok zordu.
İnsan merkezli ölçüyü kullanma işi "kolektife göre olan kolektif sahiplik ölçüsünü" tekrar kişilere göre sahiplik söylemi içinde kendisinin ölçü olmasını dışa vurdu.
Kişi kendisine göre olan belirliliği, kolektife göre olan belirlilikten daha iyi anlıyordu. Kolektif oluş kişiyi merkeze almaz. Kolektif olanı merkeze alır. Bu kolektif alan yasasının işleyiş tarzıdır.
Aksi halde kişi olmasa veya kişi baz alınmasa kolrktif alan da işleyemezdi. Kişi kolektif alanda asıl amaç iken işleyişte kişinin baz alınması işi az biraz geri alınmıştır.
Öyle ki kolektif alan artan kişi bazlı etki karşısında kişi etkili artışı azaltıp kolektif etkiyi artırır. Kolektif etkinin arttığı durumda da kişi bazlı etkiyi artırır. Köleci sistem tam tersidir.
Köleci sistem özel mülk sahibine göre paylaşım iken, paylaşım esnasında mülk sahibinin huzur hakkını artırır. Köleci sistem üretirken kolektif hedefleri gözeten bir aldatma içindedir. Oto kontrolü yok öznel kontrölü var.
İşte El söylemi "kişiyi merkeze almayan kolektif söylem tanımsızına karşı söylenen belirlilik tanımlamasıydı". Oysa kolektif alan transfer emeği merkeze almakla "toplum her şeyin ölçüsüdür", diyordu.
Yani El kolektif olana karşı, doğrudan olmayan, kişiye göre olmayan belirsizliğe atıftı. Veya kolektif tüzel ligin yanına konmakla doğrudan kişi olana izafeydi. El ’i mülkün sahibi olan tekil "bilirliğe" diyorduk.
Hayat özgecilikle değil bencillikle anlıyordu. Hayat kolektif ölçüyle değil kendi bedenini baz alan ölçüyle anlıyordu. Kısacası El belirsiz olana karşı, kendisine belirli olan tanımlıktı. Neye göre tanımlıktı? Kolektif olan belirsizdi. El mülk sahibi olarak, kolektife karşı belirlilikti.
Tüzel olana göre tanımlıktı. Belirliliği olmayana göre belirlilikti. Bir avı pençesinde tutan hayat, o avın belirliliğini kendisi ile ortaya koyuyordu.
Oysa kolektif alanın belirliliği kolektif oluşa göreydi. Özneye ait belirlilik ise öznenin kendisine tanımlıydı. Özel mülk sahipliği tam da kendine göre tanımlıktı.
İlk sel dönemin eylem ve özne hareketinin kişiye göre bencil olması normaldi ve doğruydu.
Ama totem dönem ve toplumsal dönemden beri insan kolektif alan sorumluluğu ve kolektif alanlı toplum sal beceri, bilgi, yapabilirlik ve kolektif teknik, teknoloji ve donanımla mücehhezdi..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.