- 97 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÜNYA ANADİL GÜNÜ
DÜNYA ANADİL GÜNÜ
Dünya Anadil Günü olarak 21 Şubat’ın seçilmesi 1952’de Pakistan’ın ‘tek dil’ dayatmasına karşı ‘Bengal Dil Hareketi’nin 21 Şubat 1952’de yaptığı yürüyüşe güvenlik güçleri tarafından açılan ateş sonucu çok sayıda kişi yaşamını yitirmişti. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) 1999 yılında aldığı kararla 21 Şubat gününü, “Uluslararası Anadili Günü” olarak kabul edildi.
“21 Şubat Dünya Anadili Günü” ilk kez 2000 yılında, dünya çapında çok dilli yaşamı ve kültürel çeşitliliği desteklemek amacıyla kutlanmaya başlandı.
Konuya başlarken konuya birkaç tanımlamayla başlamak istedim. Chris Molesey, “Rüya gördüğün, düşündüğün, hatta başka dillerdeki düşünceleri bile fark etmeden çevirdiğin dil anadilindir” diyor.
Etnik ve ulus düzeyinde toplulukların bütün ilişki ve etkinliklerinde kullandıkları ve anlaştıkları dil, o topluluğun anadilidir. Başka bir, bir ifadeyle, anadilin hiçbir eğitime tabi tutulmaksızın ailesi, çevresi ve toplumu aracılığı ile öğrendiği dil, anadili olarak tanımlayabiliriz.
Birey her şeyi ilk öğrendiği anadilde düşünür, algılar, yorumlar. Bireylerin anadilleri dışında sonradan öğrenilen ikinci, üçüncü diller o dillerle iletişim kurmayı sağlasa bile, asla insanın kendi anadili gibi olamamaktadır.
Anadilin çocukların kendini sözlü ve yazlı olarak en iyi ifade edildiği dildir. Eğitim ve öğretimde başarılı olmayı getirir. Anadili farklı olan çocuklar eğitime erişim, devam ve eğitimde başarı açısından çok büyük sorunlar yaşayacağı kaçınılmaz olur.
Doğduğu günden itibaren, anadilinde, anasının babasının ve çevresinin konuştuğu dilde konuşan, öğrenen bir çocuk okula başlandığı andan itibaren sınırlarına hâkim olamadığı başka bir dille karşılaştığında bocalar, örselenir ki; birçok çocuğun yaşadığı durum budur.
Çağdaş, bilimsel, demokratik eğitimden uzak sistemde okula başlayan yedi yaşındaki öteki çocuk dilini kullanamadığı ve hatta dilinin yok sayıldığı, kültürünün, kimliğinin, inancının yok sayıldığı bu ortamda algılama sorunu yaşar. Bir taraftan öğretmenin anlattıklarını anlamaya ve algılamaya çalışırken, diğer taraftan da eğitimin, okuma ve yazmanın sembol dili olan alfabeyi öğrenmek için çaba sarf etmek zorunda kalıyor.
Bu süreç beraberinde bocalama, güvensizlik, uyumsuzluk, olumsuz değerlendirme, yabancılaşma ve başarısızlığı getirir. Anlamadığı, algılayamadığı, konuşamadığı durumlar yaşar, duygusal açıdan zorlanır, üzülür, motivasyon kırıklığı yaşar. Bu duygusal alandaki zorluk onun okula gelme isteğini, sosyalliğini, arkadaşları ile olan ilişkilerini olumsuz etkiler.
Düşünme ve algılama anadilde olur, bunun gelişmediği, engellendiği durumlarda ifadede tutukluk, yaratıcılığın engellenmesi, yanlış telaffuz ederim korkusuyla duygularını dışa vuramama, akıcı okumada zorlanma, kültürüne diline yabancılaşma, kimliğini reddetme hatta ondan utanma, yok sayma, yadsıma durumları yaşar.
Bu durum kalıcı zihinsel bozukluklar oluşmasına kadar varabilir. Gelişim bir bütündür. Duygusal ve sosyal eksiklik gelişimi zedeler. Yedi yaşındaki çocuk anlamadan anlatamaz ve başarılı olamaz, başarılı olamadığı zaman da kendini değersiz hisseder.
Çocuk Hakları Sözleşmesin’de de açıkça belirtildiği gibi bireyin anadilinde eğitim alması en temel insan haklarından birisi olduğu kadar, bireylerin kendi anadillerinde eğitim almasının engellenmesi de en büyük insan hakkı ihlallerinden birisi olarak kabul edilmektedir.
Bu ihlal nerede ve nasıl yapılırsa yapılsın karşı çıkmak insani bir görevdir. Yıllardır Bulgaristan da Türklere karşı yapılan bu uygulamaya elbette karşı çıkılmalı. Bu karşı çıkışı Türkiye de uygulanan politikaya da karşı çıkmayı gerektirir.
UNESCO verilerine göre dünya üzerinde 2 bin 500 dil yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Yüz yıl içinde bir dili konuşacak çocuk kalmayacak durumda ise o dil tehlikede, bir dili konuşan hiç çocuk kalmamış ise o dil ölü kabul edilmektedir.
UNESCO verilerine göre, dünyada 5 bini yerli dili olmak üzere 7 binden fazla dil konuşulmakta. Bu dillerin sadece 106’sı resmi dil statüsünde.
UNESCO’nun ‘Tehlike Altındaki Dünya Dilleri Atlası’na göre; Türkiye’de 18 dil veya lehçe yer alıyor, 15 dil ise yok olma tehlikesi altında. Tehlike altında olan diller arasında Kürtçe’nin Kirmancki/Zazaki lehçesi de bulunuyor. Genel anlamda Kürtçe tüm yasaklamalara ve baskılara rağmen yok olmasa dahi anadilde eğitim seçmeli dışında eğitimin yapılmaması ve resmi statüsünün olmaması nedeniyle risk altında olduğu dilbilimcilerle sık sık dile getiriliyor.
Dünya üzerinde diller yok olmaya devam ediyor ve pek çok dil de tehdit altındadır. Yok olan diller ve tehdit altındaki diller azınlık ya da kendi egemenliğine ve anadilinin kullanımına dair inisiyatif kullanma hakkına sahip olamayan toplulukların dilleridir.
Ancak Dünya üzerinde egemen olan devletlerin asimilasyoncu politikaları, tekçi uygulamaları nedeniyle egemen ulusun dili diğer topluluklara da zorunlu hale getirilmektedir. Oysa anadil toplumların varlıklarının, kimliklerinin ve kültürlerinin en önemli aktarıcısıdır ve göstergesidir. Topluluklar dilleriyle var olurlar. Dili olmayan toplulukların topluluk olarak varlıklarını devam ettirmeleri oldukça zordur.
Türkiye başta Çocuk Hakları Sözleşmesi olmak üzere taraf olduğu evrensel insan hakları belgelerinde farklı dil, kültür ve inanç değerlerinin öğretilmesi ve yaşatılmasına olanak veren maddelerdeki çekinceleri derhal kaldırmalıdır. Eğitim alanında eşit ve özgürlükçü bir ortamının her çocuk için sağlanabilmesi için BM-UNESCO “Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşmesine” taraf olunarak gereği yerine getirilmelidir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz, ülkemizin farklı dillerini ülkemizin zenginliği olarak kabul edilmesi, ülkemizin bütünlüğü açısından önem taşıdığını, farklı dilleri düşmanlık olarak gören anlayış ülkenin parçalanmasına hizmet ettiğini düşünüyorum. Bu anlamda, 21 Şubat Dünya Anadil Günü, tüm halkların anadilleriyle konuşulmasına, anadilleriyle eğitim görmesine vesile olsun diliyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.