BİR DELİNİN AKIL DEFTERİ...
BİR DELİNİN AKIL DEFTERİ…
Bugün tesadüf eseri eskiden oturduğum mahalleden geçerken birden anılarım canlandı.Mıstık geldi aklıma yine.Ona mahallenin delisi derlerdi.Adının Mustafa olduğunu bilenler bile ona deli mıstık derlerdi.Bütün gün sokaklarda gezer arasıra da cebinden çıkardığı bir deftere bir şeyler yazardı.Çocuklar onu gördüğü zaman arkasından koşup “mıstık mıstık hani bana fıstık” diye bağırırlardı.İşte o zamanlar koşarak kaçar ıssız bir kuytuya çöreklenir öylece beklerdi.
Cebinde her zaman taşıdığı küçük bir defter ile bir kalemi vardı.Kimsenin gözünün içine baktığını görmedim fakat bir gün sokakta tam karşıma çıkmıştı işte o zaman gözlerinin içine baktım.Simsiyahtı ve uzun yelpaze gibi kirpikleri vardı.
Ne kadar bakmışım bilemiyorum ama onun da bana baktığını fark edince hemen gözlerimi başka yöne çevirip yanından geçerek uzaklaşmaya başladım.Bir iki adım atıp tam giderken arkamdan seslendiğini duydum.
-Hey,güzel kız yoksa aşık mı oldun bana,dedi.
O an ne diyeceğimi bilemedim,adımlarımı daha da hızlandırıp yürümeye devam ettim.Fakat o yeniden seslendi.
-Seni her gün defterime yazıyorum,korkma insan sevilmekten korkar mı hiç, dedi.
İşte o an mıh gibi yerime çakıldığımı hissettim.Sevmek mi,hem de bir deli tarafından.Beynim allak bullak olmuştu bir anda.Kelimeler dilime tutunmuş dökülmemek için direniyorlardı.İçimden kendi kendime konuşuyordum.Deli işte,bana güzel dedi keşke olsam bâri deyip yoluma devam ettim.
• O zamanlar gençlik rüzgârları ile boğuşan deli bir yürek vardı içimde.Uçan her kuş kanadının sesinden,açan papatyaların gelinciklere yaslanıp da sohbet etmesinden büyük bir haz duyar oturur saatlerce onları seyrederdim.Zaman ılık bir rüzgâr misali usul usul akıp giderken insanların mutluluğunu beyaz kâğıtlara resmetme gibi bir hastalığım vardı.Önce resimlerini yapar sonra da yazıya dökerdim.Nice zamanlar geçti benim için sanki asırlar gibiydi.Bitirdiğim her günün çetelesini tutmak için sabır kokan ellerim vardı.Oysa şimdi hatırlamak bile istemediğim her şeyi yok ettim.Ne kadar kolaydı bir kibritle onca anıyı bir iki dakika içinde içimden söküp atmak.Pişman mıydım yoksa aptal mıydım diye çok sordum kendime zira bu duyguyu da yenip kendimi eskimiş bir geçmişin anılarından kurtardım.İnsanın yeniden yeni bir hayata doğması için bazı fedakarlıklar yapması gerektiğini zor da olsa öğretmişti yıllar bana.Öğretmenlerin amacının sadece bilgi öğretmek olmadığını yeri gelince kitaplar da olmayan dersleri de bilip öğrencilerine anlatması gerektiği düşüncesindeyim. Bir insanın yeniden küllerinden yeni bir hayata doğması mümkün müydü evet bir dereceye kadar.Bir üçgenin iç açılaının toplamı çekilen acıların toplamına ne kadar eşitti acaba.Gözyaşlarını saymaya rakamlar yeter miydi bilemiyorum.Lâkin bildiğim bir şey var ki o da insanın nefes aldığı sürece yaşadığı anıları bir kibrit darbesiyle yer ile yeksan etmesi asla mümkün değilmiş.Yanmış anılardan kurtulmak için unutmayı da öğrenmek lâzımmış.Unutmayı öğrenmek peki bunu başarabilmek bir erdemlilik miydi yoksa bir hata mı.Şimdi düşünüyorum da unutmak ya da unutmaya çalışmak hiçbir işe yaramıyor.Anıları yakmakla yaşadıklarını unutamıyor insanlar.Günün birinde ve hiç umulmadık bir anda karşısına dikiliveriyor önüne tıpkı yürürken ayağının altına gelen taşlar gibi. İster istemez durup o taşı itip yeniden yürümeye devam ediyorsun.Sonra ileride yine bir taş velhâsıl yürüdüğün sürece bu taşlar bitmiyor.Üstelik anılarımızı unutursak eğer yine aynı hataları yaparak geleceğimizi tehlikeye atmış olmaz mıydık ?
• Bir insana deli damgasını vurmak ne kadar kolaydı oysa kim ne kadar düşünüyor acaba deli damgası ile yargıladığımız insanların hangi acılardan ve de nasıl bir imtihandan geçtiği.
• İnsanların beyninde akıllılık ve delilik arasında bir çizgi vardır.Bazı uzmanlar buna köprü de diyorlar.Bu köprüyü aşmak ya da aşmamak nasıl bir şeydir diye çok düşündüğüm olurdu o zamanlar.Herkesin deli diye bir lakap yapıştırıp o insanı toplumdan dışlaması ne kadar doğrudur.Deliliğin sınırları nelerdir.Her hangi bir insana deli damgasını vurmak ne kadar etiktir bilemiyorum.Onu bu hale getiren sebeplerin hiç mi suçu yok.Mesela,
• bir poşete haddinden fazla yük konursa altı yırtılır ve her şey yere düşer.Bu örnekten yola çıkarsak eğer fazla yük yüklenilen bir insan olsaydı ne olurdu düşünelim.O da aynı poşet gibi dağılacak ve giderek demin benzetilen köprünün ortasına gelip gidip duracaktı öye değil mi?
Biraz evvel mahalledeydik bu köprüye nasıl geldik vallahi ben de anlamadım.Neyse gelelim bizim Mıstığa.Âh mıstık âh ! Seni tanımadan ve de neler yaşadığını bilmeden milletin anlattıklarına göre yargıladım,senden geç de olsa özür diliyorum.Beni affet inanki bilmiyordum.Adı Mustafaymış fakat çocukluğundan beri annesi de dahil herkes mıstık dermiş.Okuldaki öğretmenleri ,sını f arkadaşları ve de komşularının hepsi.O da zamanla umutmuş Mustafa olduğunu hatta adını kim sorsa ister istemez mıstık dermiş.İlkokul ,ortaokul ve de lise derken mıstık üniversiteli oluvermiş. Okuyup fakir ailesine faydalı olmak için canını dişine takmış.Gündüzleri okula geceleri ise bulduğu işlere giden fedakâr bir genç olmuş.Terbiyesinden hiç taviz vermez,çocukları seven ve büyüklerine saygı gösteren bir karaktere sahip yaşına göre olgun bir kişiliğe sahipmiş.Nasıl olduysa okulda bir kıza aşık olmuş.Günlerce peşinden koşmuş lâkin bir türlü açılıp da aşkını söyleyememiş.Nedeni hep aynı konuymuş.Zengin kız fakir oğlan felsefesi var ya işte öyle bir şey.Bir süre sonra kızın arkadaşları mıstığın bu durumunu fark edip kıza söylemişler.Kız da bir hışımla bahçede kitap okuyan mıstığın karşısına dikilerek bütün arkadaşlarının gözü önünde etmedik hakaretler bırakmamış.Kısacası. mıstığı okulun bahçesindeki bankın üzerinde öldürmekten beter etmiş.O günden sonra mıstığı gören olmamış.Zavallı annesi günlerce,aylarca sokak sokak aramaya başlamış.Tesadüf eseri perişan kılıkta onu bir parkın kenarında uyurken görmüş.Hemen yanına gidip sarılmış oğluna.Mıstık annesini görünce ağlamaya başlamış,ana oğul dakikalarca öylece kalmışlar.Sonrası mâlum,zar zor ikna ede ede eve getirmiş.Aradan bir kaç yıl geçmiş fakat oğluna hiçbir çare bulamamış zaten maddi durumuda iyileşmesine engel olmuş.O da oğlunu öyle kabul edip elinden geldiği kadar bakmış.Onun mutlu olması için çabalayıp durmuş.Tâki o kara güne kadar.Mıstık bir gün yine kendine bağıran çocuklardan kurtulmak için kaçmaya başlamış.İşte o gün olanlar olmuş.Caddenin ortasında bir arabanın altında kalan cesedini morga kaldırmışlar.Annesine haber gidince kadıncağız üzüntüden yalınayak koşmuş hastaneye.Bir ananın evladını n cesedini teşhis etmesi kadar hazin ve de korkunç başka ne olabilir ki.Kimsesizler mezarlığına gömülen mıstıktan geriye ne kaldıysa naylon bir poşetle anasının eline tutuşturmuşlar.Ben çok sonraları duydum bu olayı mahallenin haber kaynaklarından.Hani perdelerin ardında gözlerini deklanşör ve de kulaklarını anten olarak kullanan teyzeler ve amcalar varya işte onlardan…Sizler anladınız fazla söze gerek yok sanırım…Ben onlara yürüyen ayaklı gazeteler diyorum…
Ufak çaplı bir araştırmadan sonra annesinin evini buldum.Kapıyı tıklatıp biraz bekledim.Derken kapı derin bir gıcırdama sonunda ardına kadar açıldı.Karşımda saçlarına aklar düşmüş,yüzünde hazin çizgiler olan bir kadıncağız duruyordu.Teyzeciğim bir tanrı misafini kabul eder misin dedim.O da buyur evladım gel hadi sana ayran çırpayım dedi.İçeri girer girmez duvarda asılı duran fotoğrafa takıldı gözlerim.Sormaya bile gerek duymadım zira o mıstığın fotoğrafıydı.Onu kapkara gözlerinden ve yelpazeyi andıran kirpiklerinden zaten tanımıştım.Kadıncağız elinde ayran dolu bardakla beni izliyormuş.Bardağı sephaya bırakıp köşedeki divana çöktü.Sonra da yavaş yavaş konuşmaya başladı.O benim oğlumdu adı Mustafa diye söze girdi.Ayıp olmasın diye ikram ettiği ayranı yudum yudum içiyor hem de oğlunu anlatırken kadıncağızı dinliyordum.Tam bir saat o konuştu ben dinledim.Sonra eğildi divanın altından bir poşet çıkarıp içinden küçük bir defterle birde yarısı kırılmış bir kalemi eline aldı.İşte oğlumdan kalanlar kanlı elbiseleri ile bu defterle kalem dedi.Gözlerim deftere kilitlenmişti âdeta.İçimden keşke elime versede okusam diyordum ki birden bana seslendi.Al yavrum bak oku da oğlumun ne kadar masum ve temiz kalpli olduğunu gör dedi.Ellerim titreye titreye bana uzattığı defteri aldım.Üzerinde kurumuş kan izleri vardı hâlâ.Kapağını açarken heyecandan ölecek gibiydim.Cesaretimi toplayıp kapağını açtım ilk sayfa boştu.İkinci sayfayı çevirdim eğri büğrü yazılmış bir cümle vardı sararmış kâğıdında.Aynen şöyle yazıyordu…
İnsanlar nefretten korkmuyor da neden sevmekten , sevilmekten korkuyor anlamadım.Sevilmeden sevmek ya da sevilirken başkasını sevmek ,ölümüne seviyorum deyip de terkedip gidenler .Ben bu bilmeceyi çözemedim diye bana deli dediler oysa ben kimlere deli diyorum bir bilseler……Oyun oynamaya dalmış masum çocukların üzerlerine bombalar atanlar çok mu akıllı ya da câmilerde namaz kılanları kurşunlayan insanlar mı daha akıllı.Hayat bilmecelerle doldu,çöz çözebilirsen.Nasıl çözülür bu bilmeceler şaşırdım kaldım.Evet ben deliyim eğer huzuru sevgide arıyorsam ben hem deliyim hem de zırdeli,zincirlere vursunlar beni ………………………….
Gerisini okumaya cesaretim yoktu zira okuduğum kadarı bana yetmişti zaten.Usulca kadına geri uzatıp buruşmuş avuçlarına bıraktım.Müsade isteyip ayağa kalktım.Sevgiyle elini öptükten sonra beni kapıya kadar geçirdi sonra da yavaş yavaş kapatırken ben son kez mıstığın fotoğrafına baktım. Alacakaranlıkta eve doğru yürürken hep bu bilmeceyi düşündum durdum…Çözümü olmadığını bile bile.Bir kaç damla gözyaşını emanet ederken gecenin karanlığına…
İşte o gün karar verdim eğer Mıstık deliyse kabul ediyorum evet ben de deliyim.Bir delinin akıl defterini okuduktan sonra anladım,hiç kimse durup dururken deli olmuyor.
Herkese en derin selam,sevgi ve saygılarımla…
YORUMLAR
Şimdi anlaşışdı,o hunileri hangi nayloncudan aldığın.sana kimin el verdiği.!
öncelikle, istemeye istemeye itiraf edeyim(mecburiyetden) ki;
mükemmel,akıcı bir yazı tekniğin var..harika,sistematik bir şekilde okuyucuyu etkileme yeteneğin var...
Deliyi bulutlara çıkarıyor,akıllıyı yer ile yeksan eden bir üslubun var.
senden çok güzel yazar olur.sen roman yaz..
Mıstığa gelince;
çoook üzüldüm..çok acıdım...çok da iyi anladım.
ben de orta okulda iken böyle bir seneryoya muhatap olmuştum...
şükür ,direkten döndüm..mecnun olmaya ramak kalmıştı ki...!
neysem,
mıstık,not defteri ile avunmuş,
biz de şiirlere vurmuşuz başımızı(taş bulamadığımdan)..
veli mertebesine erişenler deli zannedilir.onlar dünyaya başka pencereden bakarlar çünki..görülmeyeni görür,duyulmayanı duyar,hissedilmeyeni hissederler.
başkasının gül olarak gördüğünü onlar diken,
diken olarak gördüğünü gül görürler.
bizim gözlerimiz kördür,onların kalp gözleri de açıktır.
dünyadan soğuduklarından,giyim kuşama,yeme içmeye önem vermezler.
ellerinin düzüyle itmişlerdir dünyadaki her şeyi.
ondan kılıkları kılıksız,yemeleri düzensizdir.
mıstığa yapılan ibretlik bir vaka..
insanları,kişileri her ne olursa olsun,her ne düşünürse düşünsün,
maddi manevi ne durumda olursa olsun,
hor,hakir görmemeli..onları aşağılamamalı..onuruyla,haysiyetiyle alay etmemeli..hele ki başkalarının yanında alay etmemeli..küçük düşürmemeli..
kılığa kıyafete göre değer verilseydi,yılanlar el üstünde tutulurdu..
yılanların üzeri çok güzeldir..mükemmel bir dizayn vardır derilerinde..
başka örnekler de cerilebilir.ama hiç sevilmez bu yaratıklar..
insanları da böyle değerlendirmeli.kılık kıyafet,mal mülk,üslup,hal ve hareketler bir insanı tanımak için yeterli değildir.yanıltır..şaşırdır..
hiç kimse göründüğü gibi değildir. onu yalnızken,uzaktan izlersen, bambaşka biri olduğunu görürsün...insanın bir görünmeyen,karanlık tarafı vardır.onu kimse göremez...
herkes sever.kalbi olan çirkin in de bir hissiyatı vardır..onun da duyguları vardır.
her sevene karşılık vermek diye bişey yok..ama,
anlayış gösterip, onun sevgisine saygı duymalı..ama nazikçe reddetmeli..
mıstıklar,sevgisinden delirmesin..
şairler aşkından ıssızlaşmasın...
hemiii...
ecedemet
Ne kadar güzel ve de samimi yorum yapmışsın,hemiii...
Rabbim o güzel naif yüreğini her zaman mutlu ,umutlu ,sağlıklı ve deee
uzun ömürlü eylesin inşallah.... hemiiiiiiii.. ;))
Şu an burada boya arıyorum yok yok yok bulamıyorum kafayı yicem heralde,neyse sen evde benim için boya kendini,hemiiii ;))
Önce hunim sonra da ben en derin saygılarımızı sunuyoruz,ıssızzzzzzzzzzz...;)
ıssızgemi
Kankam,çoook seviliyosun..
Boyayı napim.sen gönlümü renklendiriyorsun....
Gerisi hunii.
Hemiii.
Bi bilgisayar al..101 de bu haftaydı galiba.11 bin civarı vardı..alsaydın iyiydi.
Ömrü güzel olası Anadolu'm canı üstat; Harika, kalem şevki kırılmaya dileklerimle...
ecedemet
Güzel yorumunuz için çok teşekkürler..
En derin selam ve saygılarımla...
ecedemet
Sayfama onur verdiniz,güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Sizin tarafınızdan beğenilmek benim için büyük şeref.
Kaleminize ve yüreğinize sağlık,
Her zaman mutlu,umutlu,sağlıklı ve de bol şiirli uzuuuun yıllar dilerim...
En derin selam ve saygılarımla Üstadem...