- 321 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
Enaniyet ve Gurur 1
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İnsanların hepsi yaratılış itibarıyla birbirinin aynı değildir.Hemen hemen her bakımdan farklı özellikler sergilerler. Maddi açıdan benzerlik gösterdikleri noktalar bulunmaktadır.Fakat bunlar sadece görünüşte bir benzerliktir.Mesela,her insan da el, ayak,baş gibi organlar bulunmaktadır.Ancak bunlar gerçek anlamda incelendiğinde fark ortaya çıkar. Yüzleri, parmak izleri,kulakları aynı değildir.Maddi açıdan durum böyleyken,manevi açıdan da pek farklılık göstermez.
Bu farklılıktaki hikmetler nelerdir? Yüce Yaratıcı niçin böyle bir tercihte bulunmuştur? İşte insanlara düşün görev bu gizli,gizemli, güzel, sanatlı hikmetleri anlamaya çalışıp,keşfetmek ve bu hikmetlere uygun tarzda hareket eden halis kullarından olmaya çalışmaktır.Daha önceki konularımızda da izah etmeye çalıştığımız gibi bu farklılıklar insanların birbirleriyle çatışmasını değil, tam aksine birlik ve beraberlik içinde, kardeşçe yaşamalarını mecburi kılmaktadır. Peygamber Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm bir hadis-i şerif’lerinde bunu gayet güzel bir şekilde ifade etmişlerdir:
"Mü’minler bir vücut gibidir." (Buhari,a.g.e.,Salat,88)
Şayet inananlar bir vücut gibiyse veya böyle olmalıysa, nasıl ki vücudun bir yeri acıdığında bütün vücut onun acısını hisseder,bizler aynen bu şekilde birbirimize her konuda yardımcı olmalıyız, acısını acımız hissetmeliyiz.Bunu gerçekleştiremiyorsak zaten gerçek manada Müslüman olamamışız demektir.
Oysa bizler sanki kendimize ve sahip olduğumuz bunca nimete karşı bütün bunlar bize ikram edilmiş değil de sahibi bizmişiz gibi gururlanıp,kibirleniyoruz.Fakat bunun böyle olmadığının cevabını hemen Kur’an-ı Kerim’den alıyoruz.Cenab-ı Hak bizlere: "Yeryüzünde büyüklük taslayarak yürüme. Sen ne yeri yaratabilirsin, ne de dağlarla boy ölçüşe bilirsin." İsra,17/37 buyurarak ders veriyor.Bu dersi anlamayan insan o kadar fikirsiz cahil ve zalimdir ki,göklerin,yerlerin,dağların yüklenmekten korkup, kaçındığı emaneti yüklenmişlerdir. Ahzab,33/72
Ene öyle bir şey ki, çok güzel verimli bir ağacın etrafını saran zehirli bir ayrık otu gibidir.
Bu alemin anahtarı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır. Kâinat kapıları görünürde açık gibidir ama gerçekte kapalıdır. Cenâb-ı Hak, emânet yönüyle insana ene adıyla öyle bir anahtar vermiş ki, âlemin bütün kapılarını açar;ve öyle tılsımlı bir enâniyet vermiş ki, Kâinat ta yaratılan gizli hazinelerini onun ile keşfeder. Fakat ene başlı başına sırlı bir tılsımdır.Eğer onun hakiki mahiyeti ve yaratılış sırrı bilinse,kendisi açıldığı gibi, kâinatın sırları da açılır.
Demek ki,enenin gerçek mahiyeti çözüldüğünde ene insanın başına dertler açan bir problem olmaktan çıkıp,kurtuluşuna basamak oluyor.O halde enenin mahiyetini çok iyi anlamaya çalışmalıyız. Eneyi tam tahlil edip, mahiyetini anlamalıyız.
Ene normalde ince bir filiz iken, özellikleri bilinmezse, bu karanlıklarda yeşerir, gittikçe kalınlaşır,insanın vücudunun her tarafına yayılır, koca bir ejderha gibi, vücudu sarar. İnsan da ene küçük bir parçasıyken, zamanla insan bütünüyle ene olur. Sonra,daha kötü bir hal alarak yaratıcışının emirlerine karşı gelmeye başlar. Ve zamanla şirke düşer. ”Muhakkak ki,şirk pek büyük bir zulümdür.” Lokman;13 meâlindeki ayetin ifadesini göstermiş olur.”
İnsana ibadete tek layık olan Cenab-ı Hak’kın terbiye edicilik özelliklerini,emir,kasıt ve taleplerini ölçüp tartabilmesi Allah’ın büyüklüğünü kavrayabilmesi için ene adı verilen bir duygu verilmiştir.Bu yüzden bu kabiliyeti çok iyi değerlendirmesi gerekiyor.Şayet onu iyi eğitirsek bize hizmet eder, Allah namına hareket eder.İyi terbiye edemezsek Allah’ın yolundan uzaklaştığı gibi bizim perişan olmamıza da sebep olur.Bu açıdan Ene’nin mahiyetini tam kavramaya çalışmalıyız.Yoksa insan vücudunda ince bir filiz iken,gittikçe kalınlaşır, insan vucudunun her tarafına yayılır,koca bir ejderha gibi insan vücudunu yutar.Böylece o insan bütün duygularıyla adeta ene olur.Daha sonra ise kendini bir şey sanarak Cenab-ı Hak’kın emirlerine karşı gelir. Yaratıcısını unutup,şirk koşarak sebeplere sarılıp birçok yaratıcı ortaya çıkarır,hepten helak olur,gider.
Oysa insan durup düşünmelidir.Acaba neyine güveniyor da gururlanıp, kibirleniyor. Kainatta var kılınan kendisi dahil neyin sahibidir?Kendini dev aynasında gören mağrur insan küçücük bir mikroba yenik düştüğünü unutuyor mu?
Bu soruların cevabını Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurarak vermiştir:
"Ey insan,keremi bol olan Rab’bine karşı seni aldatan, gurura sevkeden ne?O Rabbin ki,seni yarattı,muntazam ve ölçülü bir vücuda kavuşturdu ve sana Kendi dilediği gibi bir şekil verdi." İnfitar,82/6-8
Ahmet TULGANER
YORUMLAR
Ahmet TULGANER
İnsan kul olduğunun gerçek manada bilincine vardığı zaman her şey hem kendi için hemde diğer insanlar için çok farklı ve olumlu olacaktır... Kutlarım içtenlikle