- 259 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Sevgi Günü
Bugün günlerden sevgi günü.
Ne kadar sevdim demeye geç kalmadın mı?
Kalmadık mı?
Ruhun samimi olmasıdır sevgi
Güne ne gerek var,
Sevgidir günün kendisi
Anlamam sevgiden ama
Sevgidir yüreğimin ta kendisi
Sevgiye veya sevgililere ait bir gün saçma diyemiyorum. Her ne kadar kapitalizm bu günü tüketime orantılı bir harcama günü olarak belirlemiş olsa bile, insanın insanı sevmesi ve sayması kadar büyük bir hediye olamaz ve hiç bir hediye sevginin bedelini rakamlarla ölçemez. De Sade diyor ki: „Ayna bir insanı güzel görür, onu sever, başka bir ayna onu korkunç görür, ondan nefret eder; oysa iki etkiyi deyaratan aynı kişidir.“ Bu yüzden insanı yakından tanımak isteyene yararlı olacak şeyler yok olmaz. İnsan ruhunun gelişmesi ve bunu sevgiye dönüştürmesi her ne kadar kendi elinde olmasa da, ona yön verecek onu belirli ölçülerde etkileyecekte yine o insanın kendisidir. Sevgi bilinçtir, bilgiyle kazanılan bir erdemdir, aşktan doğan ve aşkı kalıcılığa ve sonsuza taşıyan mütevazi bir sempatinin içte uyandırdığı ışıktır. Bu ışık, insan yüreğine cesaretle el atıp onun devsel özelliklerini gözümüzün önüne serme sanatır. Burada insan kişiliği doğal görünümlü renkleri renkten renge dönüştürür. Dimdik yükselen şehirin gökdelenleri, engin bulutlar, inci rengi torak, açık ve koyu renkli istiridyeler, menekşe rengi yansımalarıdır bir yüreğin sevisi. Belkide uzayıp giden Sahara çölü’nün uçup yeryüzüne dağilan tozlarıdır yeniden bir yürekte toplanma adına. Zamanın üstünde, altında ve içinde, günbatımında ve doğuşunda bakır kızılığından çinkoya dönüşen akibetidir sonsuza giden.
Sözkonusu sevgi olunca, hikayeleride güçlü oluyor sevginin, sevgiliye ait olan inceliğin nezaketli özünde biriken ve birikimi; denizin karada bıraktığı izler gibi, havanın bıraktığı izlere benzeyen kocaman kum katlarının, top top maden renginde, titrek, ayva sarısı, eriğin mavili karası, bir istimbotun hızındaki dalgaların solumaya yüz tutmuş yeşilli mavisi, portakal rengi, yapışkan kanatlı orman perisidir içimizde taşıdığımız. Devrilmiş evleri yeniden inşaa etmek, bu evlerin içine yerleşmek, eşiğe mihman olmanın münevverliğinde onları ağırlamak, onlara arifane sofralar kurmak, gönülden gönüle yol almak, bir gönüle girmek, ölüm Tanrısı Osirisi yerle yeksan ederek direnme gücüdür.
Sevgi, yaz da, sıcak mermer, gökyüzünde güneş, akşamlarda çardakta uzanarak batan güneşe niyaz etmek, sıcak sıcak gülümsemek, …,
Güz’de renklerin raksı, akşamların kadeh kadeh rakısı, sarı yapraklara insan hayatın akışı, kalbin bu sarı yaprakları bahara taşıması, Pir Sultan olup şaha kalkması, dönen dönsün, ben dönmem yolundan narası, fakirin yüreğinde taşıdığı sıcak hırkası, …,
Kış’ın dondurucu soğuğu ve ayazı, karı, boranı, duru ve açık gökyüzü, yüreğin direnen özü, erin sözü, mika parıltılı, çırılçıplak kalmış ormanların yıkanmış yunmuş yeşillikleri, gökyüzünün görkemli yıldız görünümleri, kara haberlerin, karaya vuruşu, …,
Bahar mı? İlkbahar mı? O her yerde gezer; yenilenme, tazelenme, güverme, yeşerme, kıştan çıkan ve doğruca soluklanmaya ve yorgunluğa son noktayı koyma gücü, balmumlarının dalgalı ışıkları, yeri gagalayan bir kız kuşu, gelgitlerden arınmı, safi bir altının bir yürekte işlenmesi, çizgili tentenelere işlenen fogürler, bu figürleri işleyen eller, name söyleyen diller, tefe bütün kibarlığıyla, kibirsiz vuruşlar, yerçekimine yenilmiş ve kendini ona teslim etmiş bir gönüldür.
Yarı düşsel, ama tam anlamıyla gerçek, içimizde başlayıp biten, kökleri belleğimizin anasını bellten saç örgülerinin en mükemmeli, Akdeniz’in meltemi, Okyanuslar’ın alizesi, söğüt ağaçlarının yay gibi dört yana bükülen, keçıboynuzu ağacının ateşinde ısınırken her gece masun ve suçsuz kağıtlara dokunan kalemlerin günahı, bilgisayar tuşlarının siperlerinde gizlenmiş gönülden ateşlenen merhametli kelimeleri, … Her ne kadar kendi içimde bu akşam hislerime dokunmak istesem de, düşlerimin ak kağıdın hapishanesine kitlediğimi, belleğimin demir kapılı odalarına emanet ettiğim kanısıyla yazıyorum sana bu yazımı. Kendime çok yüz verdiğimi düşünmüş olabilirsiniz belki, ama bu doğru değil, yanılıyorsunuz. Öyle rastgelmiş bir tek etken içimde ki her şeyi değiştirerek altüst etti, beni yeniden o eski günlere taşıdı. Ayna da kendimle yüzyüze geldim, o an farkettim ki, yenmem gereken engeller var içimde, atlamam gereken gölgelerim var üstümde, yazmam gereken şiirler olduğu gibi. Hepsi sevgi üzerine, cesaretlice, …
Bu yüzden girişiyorum sevgiyle sözcükleri diriltme işine, onları bellekte bir kuyumcu titizliğiyle gönül vitrinime yerleştirmeye, her birine kendime özgü özgüvenle yerine getirme düşlerine. Bu yüzden söz verdim, sevgiyi terketmemeye! Bencilce. Sıkıcı yanlarımı da omuzuma alarak, bir omuza dayanmak pahasına, bu ağırlığa payanda olmak adına. Sanki bu yazıyı yazınca içimde ki davranışlarımı kilitliyorum bana kul olma pahasına …
Gerçekten, dostlarımı, sevgimi artık dupduru ve canlı yaşayan birisi olarak değil, zihnimin renkli aktarımları olarak görüyorum. Halı desenlerine işlenenlerin tıpkısı, gelincik çiçeklerinin koparmaya kıyamadığımız ilk günü, gönül yaralarımı yalayan, kokusunda yar kokusu gibi yayılan, benim kağıtlarıma işlenmiş sözcüklerin ötesinde bir gerçekliği bağışlama gücü. Yine de yazarken tüm olgular elimin altında olmadığı gibi, elimden gelen bir şey de değildi. Yaptığım analiz ve gözlem, çizdiğim manzara kesin olmayan bir tabloydu belki kırık bir cama, ya da bir tablete, bir tılsıma, birkaç taşa, mihriban bir duruşa, altın bir varaka vermeye çalıştığım uygarlıkların kalıntısıdır sevgim.
Peki, beni sana çağıran nedir? Cevabım kısa ve öz: Sensin! Beni kendime getiren de! Ve hep solda kalan ve kalacak olan uygarlığın ta kendisi, sevgi!
Sevgi Günü
Sevgi, kışın ortasında yüreğimizde ki baharı keşfetmek olsa gerek. Bu yüzden sevmeye devam, az mı? Dozunu artırmak gerek!
Kutlu olsun günümüz, geceye girerken!
O halde sevsin herkes sevebildiği kadar
Ölümden öte yol mu var!
Bu yola konmuşsa başlar
Baş ağrımaz, akmaz gözden yaşlar
Sevgiyi yazar bütün tuşlar
Madem gerek varmış bu güne
Her şey kutlamakla başlar
Kutlu olsun sevginiz!
Kutlu olsun sevgi gününüz
Yeter ki, tükensin
İçinizde ki hüznünüz!
Diplompedagoge Hasan Hüseyin Arslan, Frankfurt am Main, den 14.02.2024
youtu.be/t56Xvnbe0zk
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.