- 232 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
Batırık Üstü Baklaava
BATIRIK ÜSTÜ BAKLAVA
Şu Şubat ayı uyumsuz aydır. Bodur Şubat. Buçuklu. Yılın diğer aylarından günlerinin sayısı farklı. Öteki aylar otuz veya otuz bir gün olurken; Şubat ayı yirmi sekiz gün altı saat olur. Altı saatleri biriktire biriktire her dört yılda bir günü kendine eklettirir ve yirmi dokuz gün olur. O yıla da artık yıl denir. Kaprisinden yılın adına ikinci bir ad ekletmiştir Şubat ayı.
Bu kadarla da kalmaz; kendini sevimli gösterebilmek için diğer aylara “sevgililer gününü” benden başkası sakın alamasın diye tutturmuş. İtirazlara karşı “her şeyin küçüğü sevimlidir benden başka gün sayısı az olan var mı?” diyerek kendini savunmuş. Diğer aylar da kabul etmek zorunda kalmışlar. Sonrada diğer aylara karşı kasım, kasım kasılır olmuş. Sevgililer ayıyım diğer aylara dayıyım. Serde bodurluk var ya.
Bir on dört Şubat daha geldi. Hepi topu bir gün. O günde sevgililer günü. Geldi de çabucak geçiverse. “Ay ortasıyım sevgililer hastasıyım!” der de başka bir şey demez şu on dört Şubat günü.
İnsan yaşlanınca geçim derdinden “sevgililer gününü” unutuyor. Fakat gençler hayatının başında daha. Evlilik teklifi on dört şubatta yapılacak. Oluruna gelirse evlilik cüzdanı nikâh memurunun elinden o gün alınacak vs vs.
Bir on dört Şubat günü evimizin halini görmeliydiniz. Oğlum on dört Şubat’ta gelin kızıma tek taş yüzük almamış. Ne büyük felaket. Felaketlerin de felaketi. Evde gelinim bas bas bağırıyor.
- Benim tek taş yüzüğüm sevgililer gününde alınmayacak da ne zaman alınacak!
Aynı suçu damadımda işlemiş olacak ki:
Kapının zili çaldı. Açtım kapıyı. Gelenler kızım ve damadım. Kızımın hışımla içeri girişini görmelisiniz. Zavallı eniştem munis uysal çocuk. Yalvarır gözlerle bir bana, bir eşine, bir annesine bakıyor. Allah sizleri inandırsın evin durumu içler acısı. Kızımın derdi gelinimden farklı değil. Tek taş yüzükte tek taş yüzük. Hem de sevgililer gününde. Yani şu meşhur on dört Şubat’ta tek taş yüzük alınıp takılmalı imiş parmağına.
Sesli söyleyemiyorum ama içimden “mendebur on dört Şubat, gelmesen olmaz mıydı? Madem geldin, senden önce gelen günlere veya senden sonra gelip geçecek günlere benzesen olmaz mıydın? Sessizce gelip sessizce gidiversen ne olurdu? Bu kadar gürültü koparmaya ne gerek vardı? Diye kendi kendime söyleniyorum.”
Oğlum ile eniştem bir odada, gelin kızım, kendi kızım hanım bir odada. Ben kaldım evin salonunda bir başıma.
Bir süre sonra hanım geldi salona. Şöyle bir yüzüne baktım; “Bende isterim diye ha söyledi ha söyleyecek”.
Pencereden dışarılara bakıyorum. Kel kafamı kaşıyorum. Derin derin düşünüyorum.
Bende çare çok.
Nasıl olsa terazi dengeli. Evde üç bayan üç erkek. Hepsini evin salonuna davet ettim.
Bayanlar üçlü koltuğa erkekler yandaki ikili koltuğa karşılıklı oturdular. Ben kaldım ayakta.
“Beyler bayanlar!
Hanım ve ben emekli olduğumuz için üç ayda bir maaş alıyoruz. Daha iki ay var maaş almamıza. Siz dördünüzde çalışıyorsunuz. Ayın on beşin de maaş alacaksınız. Demek ki burada bulunan altı kişinin hiç birinin maaş alma günü gelmemiş. Malum gün de maaş gününden önce geldi.” Gelen umduğunu değil bulduğunu yer” diye bir deyim vardır. Sevgililer günü de maaş gününden önce gelmeseydi. Ülke şartları ve gelirimiz hepimizce malum. Her şeye zam geliyor. “Sevgililer Günü ”ne de bir günlük zam yapsalar da maaşlarınızı aldıktan sonra gelseydi; o zaman böyle bir sorunla karşılaşmazdık.
Her zaman böyle beraber olamıyoruz.
Evde batırık için bütün malzemeler var. Şöyle bir leğen batırık yapın; doya doya içelim teklifinde bulundum.”
Teklifim etkili olmuş olacak ki bayanlar mutfağa gittiler. Oğlanla enişteyi baklavacıya savdım. Batırık üstü baklava evde tek taş gibi olmasa da hepimizin ağzı tatlandı. Ağız tadıyla evli evine köylü köyüne misali herkes eşiyle birlikte evlerinin yolunu tuttular.
Seven ve sevilenlere sevgi günleri kutlu olsun.
Savmak: Göndermek Eyüp Uysal